Dün akşam havuz medyasında iki dikkat çekici program vardı. Diğer televizyonlara göre nispetten daha çok muhalefetin yanında görünen Fox TV'de HDP'nin Eş Başkanları Pervin Buldan ile Sezai Temelli vardı. HDP'nin cezaevinde bulunan Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın ankesörlü telefonla 10 dakika yayına bağlanmasına ise YSK kendi görevi dahilinde olmamasına rağmen kabul etmedi. 

Demirtaş, programın sunucusu Fatih Portakal ve diğerlerinin sorularına yazılı cevaplar gönderdi. Fox TV'nin ilk defa bir programı belki de rayting rekorları kıracaktı çünkü Türkiye halkı 2 yıllık bir sürenin ardından ilk defa HDP'nin Eş Başkanlarını izleyebilecekti. 

İşte saat 20'den itibaren Fox TV'de büyük bir tiyatro oyunu başladı. Fatih Portakal, İsmail Küçükkaya, Fox TV'nin Genel Yayın Yönetmeni ve diğerleri ilk defa gazetecilik yapmaya teşebbüste bulundular. Ama uzun süredir pek gazetecilik yapmadıkları için bunu da yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. 

Adeta birer savcı ve sorgu memuru gibi HDP Eş Başkanları'nı sorgulamaya başladılar. Bir ara Fatih Portakal'ın içine Ahmet Hakan bile kaçtı. "Sizce PKK terör örgütü müdür?" diye Pervin Buldan'a sordu. Pervin Buldan, "lütfen bu klişe sorulardan artık vazgeçin" dedi ancak ilk defa gördüğümüz Genel Yayın Yönetmeni hemen devreye girdi; "Klişe diyorsunuz ama bakın Demirtaş şöyle diyor, filankes böyle diyor, aranıza mesafe koymuyorsunuz falan fistan" diye sorguyu sertleştirmeye başladı. 

Sürekli olarak, "Devlet niye çözüm için sizi değil de PKK'yi muhatap alıyor, siz kendinizi devre dışı mı bırakıyorsunuz?" gibi sorularla programın yarısından fazla Eş Başkanlara PKK sorgusu yapıldı. Eş Başkanlar da şöyle dolu dolu bir diyemedi ki; "Yaw arkadaş siz gerizekalı mısınız? Çözüm, şiddet uygulayan iki taraf arasında olur. Elinde silah olanlar çözüm için konuşurlar. Biz bir siyasi partiyiz. Bizim partinin tek bir üyesi bugüne kadar silah kullanmamıştır. Biz de diğer bütün siyasi partiler gibi çözüm olmasını istiyoruz. Ama illa PKK'nin silah bırakmasını istiyorsanız bunun için muhatap olarak PKK'yi ve liderini muhatap alacaksınız. Biz PKK'nin sözcüsü falan da değiliz. Birçok gazeteci gitti onlarla röportajlar yaptı sordu. Siz de gidip sorsaydınız. Ha onun dışında çözüm sürecinde PKK ile en fazla diyalog içinde olan onları muhatap alan parti de AKP'ydi. Oslo'da gidip görüşen, İmralı'da defalarca görüşen onlardı. Niye aynı soruları onlara sormuyorsunuz? Biz Türkiye'nin partisiyiz. Türkiye'de demokratik siyaset yapıyoruz. Bizi bu şekilde kriminalize etmeye hakınız var mı?" 

Evet, Eş Başkanlar uzun bir aradan sonra havuz medyasında yer aldılar. Bütün taciz ve tahrik sorularına karşı nezaketlerini korudular. Fox TV çalışanları da bugüne kadar hiçkimseye soramadıkları soruları özgürce Eş Başkanlara sordular. Ama Eş Başkanlar'ın sorulara cevap vermesine izin vermediler. Sürekli sözlerini kestiler. Zaman zaman hadlerini de aşarak, Eş Başkanlar'ı eleştirdiler. Fatih Portakal, Pervin Buldan'a, "Bencil, Şahin, hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen" gibi sözlerle hakaret de etti. Keşke Eş Başkanlar bu kadar kibar olmasaydı. Sırf anaakım medyada sözümüzü duyuracağız diye bu laçkalığa alet olmasalardı. 

Bir de Selahattin Demirtaş'ın sorularına gönderdikleri cevaplar vardı. O cevaplar içinde de işlerine gelenleri sadece okudular. Cevapların büyük bir bölümünü ise "zamanımız kısıtlı" diye okumadılar. Demirtaş'ın sadece PKK ile ilgili cevaplarına yer verdiler. O cevapları da sürekli olarak HDP Eş Başkanları'nın söylediklerine karşı argüman olarak kullanıp Eş Başkanları boşa çıkarmaya çalıştılar. Açıkça söyleyeyim tam bir rezaletti. Programda soru soranlara bakınca gazetecilik mesleği açısından hicap duydum. 

Bu programın hemen ardından ise bir diğer çamur medyası Habertürk'de CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce vardı. O programı da sonuna kadar izledim. O programda da İnce'nin karşısında AKP militanı ve medyada gazeteci sıfatıyla yer alan iki kişi vardı. Bir tanesinin sorularını Mehmet Şimşek hazırlamıştı. Çünkü sadece ekonomi sordu ve Mehmet Şimşek, Burhan Kuzu diliyle konuştu. İsmini vermeye bile gerek yok. Diğeri ise Melih Gökçek'in televizyonunda spor yorumculuğu yapan ve kadınlara küfrettiği için programdan çıkarılmak zorunda kalan Rasim Ozan Kütahyalı'nın eşi Nagehan Alçı'ydı. Alçı'da AKP'ye yaranmak istercesine İnce'ye sorular sordu. 

Ama Fox TV'den farkı olan Muharrem İnce'nin cevaplarıydı. İnce, hiçbir şekilde altan almadı. Her seferinde Nagehan Alçı'yı bozdu. "AKP'ye Erdoğan'a soramadığınız soruları bana sormayın" dedi. Birkaç sert cevaptan sonra AKP'li soru soranlar da kendilerine bir çeki düzen verdiler. Evet, Muharrem İnce o mağrurluğu gösterebildi. Çünkü, kendi deyimiyle o devletin devamıydı, devlet adamıydı. Onun için devlet 70 yıllık değil 3 bin yıllık bir devletti. 3 bin yıllık bir devlet de 15 yıllık bir iktidarla ele geçirilemezdi ona göre. Muharrem İnce her şeyden önce kendisini bir 'Türk' olarak değerlendiriyordu. Böyle olunca soru soranlar da bir yerde durabiliyordu. 

Dün ki iki programda şunu çok net gördük ki; öz kimliği ile, duruşu ile, politik görüşü ile Kürtler'e televizyon programında bile tahamül edilemiyor. Politik görüşlerini dile getiren Kürtler sürekli olarak terörize edilmeye ve toplum dışına itilmeye çalışılıyor. Ahmet Hakan'ın Tahir Elçi'ye yaptığı ne ise kendilerini çok demokrat gören Fatih Portakal ve ekibinin Pervin Buldan'a da yaptığı aynı şeydi. Portakal, 90'lı yıllarda eşini Meral Akşener'in bakanlığı döneminde faili meçhul cinayetlere kurban vermiş Pervin Buldan'a "Ama siz de çok duygusal bakıyorsunuz" diyebiliyor. 

Çünkü bunlarda duygu diye bir şey kalmadığı için duygusal bakmak onlara göre aksi bir durum. Nasıl olsa biz ne desek bu HDP'lier bize bir şey diyemez. Onlar zaten yeterince mağdur en fazla sosyal medyadan 3-5 kişi bize salar ondan sonra biz diğer partilere gittiğimizde "Bakın gördünüz mü onları nasıl köşeye sıkıştırdık. Ama abi o soru karşısında nasıl zor durumda kaldı yaw. Ama İsmail sana bir şey diyeyim mi o soru çok iyiydi helal olsun" diyerek birbirilerini kutlayacaklar. Bu aslında Kürtler'e, Kürt kimliğine karşı bir terörizmdir. Küçük görmedir, aşağılamadır. Sonra da "Vay efendim Kürt sorunu yoktur. Kürtler boşuna bağırıyor bizimle aynı haklara sahipler" diyebiliyorlar. 

İşte Kürt sorunu tam da böyle bir şeydir. Kamuya açık milyonların izlediği bir televizyon programında Kürt liderlerini bu kadar terörize edip, aç kurtların ağzına atmay çalışıyorsun. Onların söylediği hiçbir şeyi dinleme gereği bile duymuyorsun. 

Çok rahat bir şekilde "bencil, şahin" diye aşağılayabiliyorsun. Ama ne kadar muhalif olursa olsun Türk ve CHP'li olan bir Muharrem İnce'ye karşı bunu yapamıyorsun. 

Kamuya açık bir şekilde Kürtler'e karşı böyle bir muamele yapılıyorsa, gözaltında aynı görüşleri savunan Kürtler'e karşı polisler nasıl davranıyor bir düşünün. 

Okullarda Kürt öğrencilere, öğretmenlere karşı kimsenin görmediği ortamlarda nasıl davranılıyor bir düşünün. 

İş yerlerinde Kürt işçilere nasıl davranılıyor bir düşünün. 

Deniz Naki gibi spor'da Kürt sporculara nasıl davranılıyor bir düşünün. 

Kültür, sanatta Ahmet Kaya gibi Kürt sanatçılara nasıl davranılıyor bir düşünün. 

Ticaret ve sanayide Kürt işverenlere nasıl davranılıyor bir düşünün. 

3-5 basın kurumunda fikirlerini söylemeye çalıştığı için bütün kurumları kapatılan ve cezaevlerine konulan Kürt gazetecilere nasıl davranılıyor bir düşünün Allah aşkına. 

Sonra da Kürt sorunu nedir diye bir daha düşünün...