Arkadaşlar bu fotoğrafa iyi bakın. Bakınca rahatsız olduğunuzu biliyorum. Amacım tam da bu sizi rahatsız etmek. Vicdanlarınızı titretmek istiyorum. Birkaç dakikalığına da olsa bir bakın şu fotoğrafa, bir üzülün, hatta ağlayın. Korkmayın bir şey olmayacak sonra hayatınıza kaldığınız yerden devam edeceksiniz. 

Birkaç dakikalığına da olsa bir vicdanınızı kollayın, kontrol edin. Belki bazılarınız şu anda yediği yemeği yarıda bırakacak, belki bazılarınız bulunduğunuz ortamdan utanacak ama olsun ya sadece birkaç dakikalığına şu fotoğrafa bir bakın. Bazılarınız, "Fakirlik edebiyatı" yapma diyebilir. Deyin arkadaşlar "fakirlik edebiyatı" yapıyor deyin, "vicdan mastrübasyonu yapıyor" deyin. "Bu durumu kullanıyor" deyin ne derseniz deyin ama şu fotoğrafa birkaç dakikalığına bakın. 

Bu bir çaresizliğin fotoğrafıdır. Bu, çocuklarını doyuramamaktan utanan bir babanın fotoğrafıdır. Sevgili babalar bir an çin kendinizi bu babanın yerine koyun. Sevgili çocuklar bu kişiyi bir an için babanızın yerine koyun.

 Hepiniz birkaç dakikalığına empati yapın. Sonra zaten hepimiz bir şekilde işimize gücümüze gideceğiz. Kimimiz oyun oynayacağız, kimimiz maç izleyeceğiz, kimimiz başka şeyler ama hayat devam edecek bir şekilde ve edebilmeli. 

Ama bu durumları normalleştirmeyelim. Birkaç dakikalığına da olsa vicdanlarımızla yoğurarak hafızamızın bir yerlerine kaydedelim. En azından unutmayalım. Bunu bize yaşatanları unutmayalım. 

Şimdi birazcık vicdanlarınızı bir yere bırakın birkaç dakikalığına öfkelerinizi ve utanç duygularınız bana verin. Sonra tekrar alacaksınız. 

"Kimse açlıktan kendini yakmaz. Öyle olsaydı Nijerya, Çad, Zambiya, Haiti, Madagaskar, Yemen ve Sierra Leone gibi ülkelerde insan kalmazdı. Böyle ucuz siyasi manevraları millet yemez." bu fotoğrafa bakıp bunu yazan kişi AKP'nin Ağrı meclis üyesi Selma Gökçen. Kimsenin açlıktan kendisini yakmayacağını söylüyor. CHP'li Barış Yarkadaş'a twitterdan verdiği cevapta bunları yazdı. 
 
Hangisine utanalım şaşırdık. Bu gördüğümüz fotoğraftaki çaresiz 2 çocuk babası ve "Çocuklarım aç eve ekmek götüremiyorum" diyen Adem Yarıcı için mi utanalım. Yoksa bu durumla dalga geçip "Kimse açlıktan kendini yakmaz" diyen AKP'li arkadaşa. Ülkenin ekonomik acı tablosuna mı utanalım yoksa mahçubiyetleri dağ kadar biriken annelere babalara mı utanalım. Her gün fütursuzca onurumuzla şerefimizle televizyonlarda dalga geçenler için mi utanalım yoksa son 15 yılda zenginleşenlerin züppe tavırları için mi utanalım. Biz utanmaktan yorulduk bunlar yorulmadı. 

Hataylı Adem Yarıcı, Hatay Valiliği önünde kendini yaktı. Sonra Mersin Şehir Hastenesine sevkedilen Yarıcı hayatını kaybetti. Hepimizin hafızalarında o vicdan çürüten fotoğraf karesi kaldı. Ben o fotoğraf karesine baktığımda kendi halimden utandım, yemek yemekten utandım, insanlığımdan utandım. Bu durumu bile siyasi bir manevraya çevirmek isteyenlerin ülkesinde yaşadığımızı unutuyorum bazen. AKP'li kişi aslında dürüst bir şekilde davranarak nasıl bir ruh halinde olduğunu aşikar etti. "Kimse açlıktan intihar etmez" diyor. 

Peki insanlar neden intihar eder? 

TÜİK'in verilerine göre sadece 2018 yılında 3 bin 161 kişi intihar etti. Bu da günde ortalama 9 kişinin intihar ettiğini gösteriyor. Bu arada son yapılan araştırmalarda dünyada her yıl 800 bine yakın kişinin intihar ettiği belirtiliyor. İnsanların çaresizlikte son noktası intihar oluyor. Bu intiharların önüne geçilebilir mi? elbetteki geçilebilir. Doğru ekonomik politikalarla neden geçilemesin. 

Rant için o kadar fuzuli yerlere milyar dolarlar harcanıyor ki artık hergün bunların haberlerini yapmaktan, deşifre etmekten yorulduk. Çünkü bir yerden sonra artık arsızlık normalleşmeye başlıyor. Hırsızlığın meşru olduğu, normal olduğu bir yerde normal olan, çalmayan çırpmayan insanlar anormal oluyor. En son intiharları bile yalanmış gibi geliyor, kurgu gibi geliyor. 

CHP veya başka partiler AKP'yi eleştirsin diye intihar etmiş gibi algılanıyor malum kesim tarafından. Arkadaşlar bu intiharlarda sadece AKP'nin değil bütün siyasi partilerin payı var. Kimsenin kendisini aklamasına gerek yok. AKP'nin bugüne kadar gelmesinde herkesin bir payı var. 

CHP'nin AKP'ye sunduğu destekleri herkes biliyor. Diğer partilerin zaman zaman AKP'ye sunduğu destekleri herkes biliyor. Bu ülke bu coğrafya depremleri, sel felaketlerini, çığ felaketlerini hepsini bir şekilde doğanın dönüşümü ile atlatıyor. Ama bu ülke bu aciz, cahil siyasi partileri, kişileri kaldıramıyor. Ne doğa bu kişileri kaldırabiliyor, ne ekonomi kaldırabiliyor, ne canlılar kaldırabiliyor. 

Türkiye'deki bütün siyasi partilerin el ele verip hayatımızdan çıkıp gitmesi lazım. Ne iktidarı iktidar ne muhalefeti muhalefet. Herkes günübirlik politikalarla kendi koltuğunu bir sonraki döneme taşımanın derdindedir. Her gün başımıza yeni bir şey geliyor. Her gün yeni bir şeye utanıyoruz, hergün yeni bir şey için mahçup oluyoruz. Rahmetli Mahsuni Şerif, "Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, bilmem söylesem mi söylemesem mi?" diye isyan ediyordu ya bugün artık yiğitlerin muhtaç olacağı bir kuru soğan bile yok. 

Herkes birbirinin üzerine basarak yaşamın bir ucundan tutmaya çalışıyor. Kimileri sırf ayakta kalabilmek için yanlış olduğunu bildiği durumları doğru diye cansipare bir şekilde savunuyor. Her şeye rağmen doğruları dile getirenlerin de aç kaldığı, yalnızlaştığı, kötü olduğu bir dönemi yaşıyoruz. 

Ne olursa olsun kabullenmeyin, alışmayın, normalleştirmeyin. Çünkü eğer normalleştirirsek bir zamandan sonra artık bunlar kabul gören doğrular olur. İnsanca yaşamak hepimizin hakkıdır. Kimse kimseye bir şey lütfetmiyor. Onun için şükretmeyelim, hakımız olanı talep edelim.