Gazete Emek- ABD Merkez Bankası (Fed), bu hafta yapması beklendiği gibi, dünyanın en büyük ekonomisini soğutmak için frene her bastığında, etkileri tüm dünyada hissediliyor.

Gerçi bazı yetkililer Fed'e kararlarının gelişen ekonomiler üzerindeki etkisine karşı daha hassas olmasını, hiç değilse niyetini önceden belli etmesini çağrısı yaptılarsa da, şikayetlerin bir faydası olmuyor.

ABD Başkanı Donald Trump bile Fed'i çok hızlı ve çok katı olmakla suçladı.

Fed, faiz oranlarını yükselterek ve elindeki varlıkları satarak, diğer ülkelerdeki daha riskli yatırımlara kıyasla ABD tahvillerini daha çekici yapıyor.

Bunun doğrudan sonucu olarak, dolara talep arttıkça diğer para birimleri zarar görürken, gelişen piyasalar eşit rekabet imkanını kaybediyorlar.

Fed, ABD sınırlarının ötesinde yarattığı etkinin farkında ancak kendi görevinin enflasyonu kontrol altında tutmak ve ülke içinde istihdamı en yükseğe çıkarmak olduğunu söylüyor.

Haziran ayında New York Fed başkanlığından ayrılmadan önce William Dudley, kimsenin Fed kararlarına şaşırmaması gerektiğini, başka ülkelerdeki politika yapıcıların da hazırlıklı olmak ve uyum sağlamak için yapacakları şeyler bulunduğunu söylemişti.

Dudley, "Bu ülkelerden bazılarının büyük mali denge ve cari açıkları var ve yürüdükleri mali yolda devam edebilmeleri için yabancı sermayeye muhtaçlar. Bu nedenle nasıl olsa sorunlarla karşılaşacaklardı. Bu yüzden, bütün suçu Fed'in bilanço normalleştirme çalışmalarına yüklemek bence fazla ileri gitmek olur" ifadelerini kullanmıştı.

FED ADIMLARININ ETKİLERİ AĞIR OLDU

Fed neredeyse sıfır düzeyindeki faizleri artırmaya üç yıl önce başladı. Ancak Fed çeyrek dönemlik artırımlara ve 2007-2009 finansal krizi boyunca ekonomiyi desteklemek için aldığı varlıkları tedrici olarak azaltmaya başlamaya ilk kez bu yıl hız verdi.

Sermayenin gelişmekte olan piyasalardan çıkarak daha yüksek getirili Amerikan varlıklarına yönelmesi ve doların güçlenmesi eğilimi ise nisan ayında yoğunlaştı.

Fed'in doları güçlendiren sıkılaştırma adımları, örneğin enflasyonla boğuşan Arjantin'de çok kötü sonuçlar verdi.

Uluslararası Para Fonu'ndan gelen 57 milyar dolar piyasalara bir ölçüde istikrar getirdiyse de, pesonun dolar karşısında bu yıl gördüğü yüzde 50 değer kaybı, zaten borçlanma faizlerinin yüzde 70'in üzerine çıkmasından etkilenen ithalatçıları yerle bir etti.

Sonuç olarak, hükümetin bu yıl yüzde 3.5 büyüyeceğini öngördüğü Arjantin ekonomisi, merkez bankası analistlerinin tahminlerine göre yüzde 2.4 küçülecek.

Ülke parasını istikrara kavuşturmaya çabalayan Endonezya merkez bankası da bu yıl faiz oranlarını altı kez yükseltti ve bu adımlarını açıklarken Fed'in agresif faiz artırmalarına dikkat çekti.

Fed'in krizle mücadele için aldığı önlemler kadar, daha sonra bu önlemlerden vazgeçme adımları da küresel sermaye akışını, yatırımları ve çok kez diğer ülkelerin politikalarını şimdiye kadar görülmedik ölçüde etkiliyor.

Bu etki, 2013 yılında o zamanki Fed Başkanı Ben Bernanke'nin Fed'in tahvil alımlarını gelecek aylar boyunca azaltmaya geçeceği önerisiyle zaten açıkça ortaya çıkmıştı.

Bu açıklama üzerine yaşanan yaygın satış dalgasının gelişen piyasaların  borsa ve tahvilleri üzerinde yarattığı etkiyi gidermek aylar almıştı.

EN ÇOK ZARAR GÖRENLER ARJANTİN VE TÜRKİYE

Beş yıl sonra, aynı ülkeler Fed'in sıkılaştırma adımları hızlandıkça, aynı zorlukları yeniden yaşıyorlar.

Arjantin ve Türkiye yıl ortasında yaşanan çöküşte, dövize olan büyük bağımlılıkları nedeniyle en çok zararı gören ülkeler oldu.

Satış dalgası, her ne kadar o günlerden sonra bir miktar yatıştıysa da, Rusya gibi daha güçlü ekonomileri de vurdu. Rusya, enflasyon ve yaptırımlar nedeniyle, 2014 yılından bu yana ilk kez faiz artırdı.

Fed'in yarın faizlerini çeyrek puan daha artırması bekleniyor. Ancak 2019'da bu yolda daha ne kadar ilerleyeceği konusunda soru işaretleri de artıyor. 


Kaynak: Artı Gerçek

Editör: TE Bilişim