Gazete Emek-  Demokrasinin işlevsellik kazanması, ancak hayatın birçok alanında iyileşmenin olmasıyla ve halkın gerçekten huzurlu ve mutlu olmasıyla mümkündür. Özellikle 2022 yılı, ekonomik sorunların daha çok arttığı bir yıl oldu. Yani Türkiye'de, ekonomik sorunlar halkın belini günden güne bükmeye devam ediyor. Her gelen yıl, kısmen de olsa, geçen yılı aratır oluyor. Birçok insanın, yılda belki de birkaç defa et  yiyebildiklerini düşünüyorum. Çünkü en ucuz etin kilosu,  130/150 TL. Bir simit 5 lira. Yani simit, ekmek fiyatına çıkmış. Poğaça 6 lira. "Simit yeriz" diyenler, bu durumda ne düşünüyorlar diye merak ediyorum. Bir ülkenin gelişmişliğinin en temel ölçüsü, demokrasinin yaşamsal hale gelmesi ve halkın, gerçekten huzurlu bir şekilde yaşaması ve refahının yüksek olmasıdır. Demokrasi çağında, güçlü olmanın kuralları değişti. Ekonomik gidişat iyiyse, halk mutluysa, ülke gelişim gösteriyorsa ve halk ile devlet/yönetim arasında demokrasiye dayalı ilişkiler varsa, o ülke güçlüdür. Aksi durum, sadece halkı kandırmak olur. 

İnsanlar, yaşamak için değil, sadece fiziken ayakta kalmak için çaba gösteriyorlar. İyi şartlarda yaşamak, şimdilik ertelenmiş durumdadır. Küçük bir kesim dışında, kimse ne genel gidişatan nede kişisel yaşamından memnundur. Alım gücü günden güne düşüyor. Patatesin kilosu 10 lira. Bir kilo peynir en az 70 lira. Asgari ücretle yaşayanlar için, hayat tam bir cehennem olmuştur. En az 30.000 lira maaş alanlar ve devletin birçok imkanından faydalananlar için bir sorun yok. Ama 5500 maaş alıpta, en azından 2500 lira kira verenler ne yapsınlar? Bir ülkede devlet/hükümet niçin var ve görevi nedir? 30.000 lira ila 100.000 lira maaş alıpta, şatafat denecek koşullarda  yaşayanlar, neden o makamlarda durduklarını ve ne yaptıklarını cidden kendi kendilerine sormaları gerekiyor. Halkın, ülkenin siyasi/ekonomik gidişatından memnun olmamasının, bir gün toplumsal bir kaosa yok açacağını en çokta yönetenler bilirler. Siyasi istikrarsızlıklar ekonomik krizlere yol açar. Ekonomik krizlerin derinleşmeside toplumsal kaosa ve bunun sonucuda sistemsel değişim lerdir. Halk belki şimdi hala susuyor, belki ekonomik durum düzelir diye. 

Ama vahşi kapitalizmden kaynaklı siyasi/ekonomik sorunlar ancak devrimlerle çözüme kavuşur. Bu, bütün dünyada böyle olmuştur. Halk, sorunların kaynağını sorunların ürediği bataklıktan arama hastalığından kurtulmalıdır. Sorunlar, dışarıya bağımlı çarpık kapitalist sistemden kaynaklanan bir sorundur. Türkiye'de biriken toplumsal sorunları ya bir devrim çözer yada elini taşın altına koymasını bilen ve halkın desteğini alan sol bir hükümet çözebilir. Başka türlü, sorunlar daha çok derinleşir ve fakirlikten kaynaklı şikayetler devam eder. Şikayet etmekle değil, sistemi eleştirmekle ve itiraz etmekle, karşı çıkmakla, sokaklara çıkmakla sorunlar çözülür. Kapitalistler, halkın nasıl yaşadığıyla ilgilenmezler,  kasalarını, daha ne kadar doldurmayla ilgilenirler. Çünkü halk ne kadar fakir olursa, kapitalistler o denli zengin olurlar. Sınıflı sistemde kural budur.

Bu kuralıda, ancak sokakların sesi ve halkın gücü bozar. Yönetenler, artık halkı oyalayabilecek bir argüman bulamıyorlar. Sıfırı tükettiler. Yirmi yıldır iktidardalar, hala biraz sabredin diyorlar. Demek ki yirmi yılda olumlu hiçbir şey yapmamışlar. Yirmi yıl hiçbir şey yapmayanlar, daha neyin sabrını istiyorlar? Halk için çalışan bir hükümet, beş yıl da, ülkeyi düze çıkarır, ama birazda biz yiyelim derlerse ve cep şişirmeye da, bunun sonu eninde sonunda kaos olur. Türkiye'de acilen bir seçime ve halkın sorunlarını çözecek bir sol/ demokratik yönetime/hükümete ihtiyaç var. Başka türlü, ülke adım adım daha çok kötüye gider ve belki de onarılması yıllara sarkacak bir siyasi/ ekonomik tahribat oluşur. Bunlar Türkiye'nin gerçekkeridir. Burjuva dünyasında bile, Cem Boyner gibileri, Türkiye'nin durumunu bazen izah ediyorsa, gerisini varın siz düşünün...


 

Editör: TE Bilişim