Gazete Emek- 3. Havalimanı şantiyesindeki kötü çalışma, barınma, beslenme koşulları ve iş cinayetlerine karşı gerçekleştirdikleri eylemlerin ardından tutuklanan, ilk duruşmada serbest bırakılan işçi ve sendikacıların yargılandığı davanın 3. duruşması Gaziosmanpaşa Adliyesi’nde görüldü.

67 işçi ve sendikacının yargılandığı davada 70 avukat bulunuyor. Yargılamanın yapıldığı salonda ise 27 sandalye var. İnsanların yerde oturmak durumunda kaldığı duruşma savunmaların ve tanıkların konuşmalarının ardından 27 Kasım'a ertelendi.

Duruşmanın "çok küçük bir salonda yapılması" tepkiye yol açtı. CHP İstanbul milletvekili Mahmut Tanal, sosyal medya hesabından duruma tepki göstererek, "Gaziosmanpaşa Adliyesinde 3. Havalimanı işçilerin yargılandığı davada 67 sanık, 70 Avukat var. Toplam salonda 27 kişilik sandalye var. Sanık ve avukatlar salona alınamayacak ise bu nasıl yargılama... Şatafatlı yaşama para var, adaletli, adil yargılama İçin duruşma salonun yok" diye yazdı.

Tanal, küçük salon seçilmesiyle bir mesaj verildiğini ifade ederek, "bu durumun yargılamanın ciddiyetsiz ve özensiz olduğunun gösterdiğini ve adil yargılamanın ihlal edildiğini" belirtti. Tanal şöyle yazdı:

"İşçilere bir mesaj veriliyor. Bu dava çok sanıklı ve çok avukatlı dava olduğu biliniyor. Daha önceki duruşmalara büyük salon tahsis edildiği halde bugün duruşmanın küçük yerde yapılması yargılamanın ciddiyetsiz ve özensiz olduğunun göstermekte ve adil yargılanmayı ihlal etmektedir."

CHP milletvekili Ali Şeker de Twitter hesabından duruşma salonunun çok küçük olduğunu vurgulayarak, "Dünyanın 'en büyüğü' İstanbul Havalimanı’nı inşa eden ve servis araçlarında üst üste gitmek istemiyoruz, tahta kurularıyla uyumayalım diyen inşaat işçileri dünyanın en küçük mahkeme salonunda yargılanıyor. 67 sanık, 2 müşteki, 20 avukat, 6 gazeteci,15 izleyici varız sadece 27 sandalye var" ifadelerini kullandı.

"BU ŞARTLAR ALTINDA ADİL BİR YARGILAMA YAPILAMAZ"

Avukat Yıldız İmrek, duruşma salonunun durumunu, sanıkların ayakta kaldığını, bir kısım sanık ve müdafinin ayakta kaldığını, basın mensuplarının yerlerde oturduğunu ve bir güvenlik görevlisinin silahla salona girdiğini hatırlatarak "Bu şartlar altında adil bir yargılama yapılamaz" dedi. İmrek, daha büyük bir salona geçmeyi talep etti.

Avukat Mürsel Ünder de gözaltı sürecinden beri bütün bu yargılama süreçlerinin usulen ve insan hakları bakımından AİHM kararlarına uygun olmadığına dikkat çekti. Ünder, çok sayıda kişinin yeterli olmayan salona sığmaya çalıştığını, yazılı beyanda bulunmalarına rağmen bu sorunu çözemediklerini belirterek daha uygun bir salona geçme yönündeki talebi yineledi. Bu talep reddedildi.

Öte yandan duruşmaya güvenlik görevlisinin silahla girmesine işçilerden tepki geldi. İşçiler, "Silahlar gölgesinde bu dava görülemez" dedi. 

Duruşmadaki gelişmeleri İnşaat İşçileri Sendikası'nın (İnşaat-İş) sosyal medya hesabındaki paylaşımlarından aktarıyoruz:

Duruşma başladı. Dava bu kez yemekhanede görülmediği için duruşma salonuna sığılamadı, başta basın içeri alınmadı. Basın içeri alındıktan sonra bir güvenlik görevlisinin içeri silahla girmesine avukatlar tarafından "Silahlar gölgesinde bu dava görülemez" denilerek itiraz edildi.

Avukatlar silahlı bir güvenlik görevlisinin silahını teşhir edercesine duruşma salonunda bulunması ve işçi ile sendikacıların, avukatların, basın ve gözlemcilerin bir kısmının yerlerde oturmasına itirazda bulundu.

Hakim, avukatları germek için konuşmalarını birebir tekrarlıyor ve yer yer kesiyor. 67 sanık 70 avukat olan bu davada avukatların ayakta kaldığı, basının yerlerde oturduğu duruşma salonu meselesi hala tartışılıyor.

3. Havalimanı işçisi Baran Kırğın ifadesine ekleme yaparak şu an duruşma salonunda bile gözaltı süreçlerinden itibaren başlayan işkenceye hala maruz bırakıldığını ifade etti.

"27 SANDALYESİ OLAN YERDE 67 İŞÇİ YARGILANIYORUZ"

Dev Yapı-İş başkanı Özgür Karabulut: "O gün gözaltına alınırken 20-30 kişilik otobüslere 80-90 kişi konulduk bugün de burada 27 sandalye olan yerde 67 işçi yargılanıyoruz. İnşaat işçisinin hayatı gibi yargılanmasının bile hiç önemi yok mu? Dünyanın en büyük havalimanını inşaa eden siyasi iktidar havalimanın işçilerinin yargılanması için bir salon tahsis edemiyor mu?"

Yusuf Yılmaz: "Ben suçlu değilim, bu yüzden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmiyorum."

Mustafa Atay: "Ben üniversite öğrencisiydim. Cezaevine girmem ve maddi koşullar sebebiyle üniversiteyi bırakmak zorunda kaldım. Şu an doğru düzgün işimiz bile yok, çalışamıyoruz. Havalimanında çekilmiş görüntülere bakarsanız orada 30 bin kişi olduğunu görebilirsiniz.

Oradaki çalışma koşulları da çok kötü. Görüntülere baktığınızda sizin de vicdanınıza dokunacağından eminim. Siz bile olsaydınız kabul etmezdiniz. İnsanların eşleri dostları yakınları hayatını kaybetti çalışırken. Ben yargılanmamı bu sebeplerden mantıklı bulmuyorum."

"YASALAR BİR YANDAN SENDİKACILIK HAKKIMIZI KORURKEN BİR YANDAN DA MAHKUM EDİLDİK"

İnşaat İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Özkan Özkanlı: "Yaptığımız eylemde hedef haline getirilerek gözaltına alındık. Ben hem işçi hem de sendikacıyım. Yasalar bir yandan bizim sendikacılık haklarımızı korurken bir yandan da mahkum edildik. Biz 3. Havalimanında da, hiç bir eylemde de suç işlemedik. Anayasal haklarımızı kullandık. Ayrıca biz şu an burada balık istifi haldeyiz, nefes alamıyoruz. Havalimanında yaşadıklarımızın yine aynısını yaşıyoruz."

Havalimanında kafede çalıştığını ifade eden İrfan Çelik: "İş çıkış saatimde eylemi başlatan işçiler beni darp etti, arabama zarar verdiler." Darp raporu olmayan Çelik'i hakim sorularıyla yönlendiriyor ve ifadesini detaylıca alıyor.

"Beni darp edenleri tanıyamam, hatırlayamam, garibanım ben" diyen Çelik'in lafı üstüne "Garibanların hafızası iyi olur" diyen Özgür Karabulut'un araya girmesini tutanağa geçiren  ve onu "Zorlama hapsi" ile tehdit eden hakimin bu laf üzerine Yunus Özgür, Osman İney, Tuncay Yalçın, Anıl Deniz Gider ve Özkan Özkanlı da araya girerek "Biz de araya girdik" dediler.

Taşeron firma Altur'da işveren vekili olan Recep Kazdağ: "Olay sırasında şantiyedeydim. Herhangi bir zararımız olmadı. Bize yönelen bir eylem olmamıştır. Kimseden şikayetçi değiliz. Davaya katılmak istemiyoruz."

TAŞERON FİRMANIN PATRON VEKİLİNDEN ÇELİŞKİLİ İFADELER

Av. Mürsel Ünder Çelik'e olayın tam olarak hangi tarihte gerçekleştiğini sordu. Çelik ise "Olayların olduğu gün" dedi. Başta eylemleri görmediğini söyleyen Çelik, sonradan 1000-1500 kişilik işçi grubunu gördüğünü söyledi. Ünder, olay yeri tutanağında eylemlerin başladığı yer ile Avukatlar zarar uğradığını söyleyen Çelik'e sorular soruyor. "Aracınıza zarar veren kişiler burada mı?" sorusuna "Burada değil" demesine rağmen hakim araya girerek "Teşhis edemediğini söylemişti" diyor. Avukatın direk soru sorması engelleniyor.

Çelik'in eylemlerin başladığını iddia ettiği yerin uyuşmadığını söyledi. Ünder, Çelik'in eylem günü hasta olduğunu iddia ettiği çocuğunun kaç yaşında olduğunu sordu. Hakim bu sorunun sorulması üzerine Çelik'e sorulara cevap vermeyebileceğini söyledi. Ünder'in soruları karşısında "Çocuğumu aynı gün hastaneye götürmedim, öğleden sonra götürdüm, sağlık ocağına götürdük" gibi ikili söylemlerde bulunan Çelik, bu sorulara cevap vermek istemediğini söyledi.

"Benim mağduriyetim arabamdır. Avukatlar ailemi sorgulamasın" lafının üzerine Ünder, "Bizim mağduriyetimiz de sizin ifadeleriniz yüzünden aylarca cezaevinde kalan müvekkillerimiz" dedi.

Av. Mürsel Ünder'in sorusu üzerine Çelik, "Üç kişi beni darp etti, bir yumruk yedim, enseme vuruldu. Jandarma ile arabamın fotoğraflarını çektik. Arabama üç dört kişi tekme atarak zarar verdi." Hakim, Ünder'in sorularıyla dalga geçerek yalan beyanda bulunan Çelik'e sorulara cevap vermeme güveni veriyor. Olayı küçümseyen ve manipüle eden hakim ile Ünder arasında kısa bir atışma oldu. Çelik'in yalan olduğu belli olan ikili beyanları üzerine Ünder, Çelik'in arabayı işçilerin üzerine sürdüğünü ifade etti. 
Av. Yıldız İmrek, Av. Ünder'in doğrudan soru sorma hakkının hakim tarafından engellendiğini söyleyerek kendi hakkını kullanmak istediğini ifade etti. Av. İmrek, Çelik'e "Jandarmada ifade verdiğiniz gün, jandarma size teşhis yaptırdı mı?" diye sordu. Çelik, "Hayır" dedi. İmrek, "Arabanız için sigortaya başvurmadığınızı söylediniz, zararınızı nasıl belirlediniz ve 3500 lira olduğunu söylüyorsunuz?" sorusuna "Durumum olmadığı için tamir ettiremedim" dedi. Son olarak "Buradaki sanıkları tanıyor musunuz?" sorusuna "Buradaki arkadaşların çoğu beni tanır, ama o kargaşada arabama siz de vursanız sizi de tanıyamazdım" dedi. "Size veya arabanıza vuranlardan biri bu salonda mı?" sorusuna ise "Hatırlayamıyorum" dedi. Av. Tamer Doğan ise Altur temsilcisine soru sormak istedi.

Av. Tamer Doğan, 3. Havalimanı şantiyesinin servis firması Altur'un temsilcisi Recep Kazdal'a servis problemini sordu. Kazdal, "Hiç bir zaman araçlarımızda fazla kişi taşımadık ve araçlar hiç bir zaman zamanından geç gelmedi" dedi.

3. Havalimanı şantiyesinin servis firması Altur'un temsilcisi Recep Kazdal'ın bu yanıtı üzerine Av. Doğan basına yansıyan yağmurun altındaki yüzlerce kişilik servis kuyruklarını sordu. Kazdal'ın, "O videoların bizimle alakası yok." demesi üzerine Av. Doğan elindeki görüntüleri göstermek istedi. Kazdal, sorulardan rahatsız olarak kendisine soru sorulmasını istemediğini söyleyerek sorulara cevap vermeyeceğini söyledi.

Av. Tamer Doğan, İrfan Çelik'e "Hastaneye gidiyorum diyen birinin ensesine vuruyorlar. Bu normal midir? İrfan Bey böyle mi oldu?" diye sordu. Çelik, "Siz benim yerimde olsanız. Eylemcilerin içine arabayla giriyorsunuz. Adamlar bir anda aracınıza saldırıyorlar. Ne yaparsınız?" diyerek eylemcilerin üzerine arabayla gittiğini itiraf etmiş oldu.

Av. Yılmaz Şahin, Çelik'e "Olay 14'ünde gerçekleşti diyorsunuz, tutamak tarihi 17'si. Bunun sebebi nedir?" diye sordu. İrfan Çelik ise "Bana o gün karakolun basıldığını ve o gün beyanımı alamayacaklarını söylediler." dedi.

ÇELİK KENDİ KENDİNİ YALANLADI

Av. Şahin, aracın bu sürede nerede olduğunu ve gittiği zaman eylemlerin devam edip etmediğini sordu. Çelik ise "Aracımı karakolun önüne çektim. İşe tekrar üç gün sonra geldim." diyerek az önce dediği "Şantiyeden yürüyerek çıktım" lafını yalanladı.

Yunus Özgür söz alarak Kazdal'a oradaki tüm servislerin Altur'a bağlı olduğunu ve bağlı olmadığını söyleyen Kazdal'ın yalan söylediğini ifade etti. Hakim ısrarla bunun bir soru olmadığını söyleyerek sözünü kesmeye çalışınca da "Neden yalan söylüyor? Bu bir soru" dedi.

TANIK UZMAN ÇAVUŞ: 7 GÜN BOYUNCA AYAĞIMIZDAN BOTU ÇIKARMADAN BU İŞ İÇİN UĞRAŞTIK

Tanık Jandarma Uzman Çavuş Tarık Metin: "Olay olduğunda işçilerin seslerine uyandım. Sesleri duyunca karakolu aradım. 7 gün boyunca ayağımızdan botu çıkartmadan bu iş için uğraştık. Benim gördüğüm kadarıyla olaylar ilk başladığında adli boyutta bir sıkıntı yoktu. İşçilere araçlarla defalarca uyarı yaptık. Bugün araçlara vuran ve bu gibi şeyler yapan işçileri teşhis edemem. İşçiler yaşam koşullardan şikayetçiydi evet bunu anlıyorum ama işçilerin arasına karışmış işçi olmayan üç dört kişi vardı ve onlar şu an burada, teşhis edebilirim. Kendilerini sendikacıyım diye tanıtan Özkan Özkanlı, Yunus Özgür ve şu an burada olmadığı için tespit edemediğim biri daha vardı, bu insanlar işçileri galeyana getiriyorlardı. Savcılıktan gelen talimat doğrultusunda kolluk olarak operasyon yaptık. Personelimizden yaralanan olmadı. Ben bu olaylar başladıktan sonra kesintisiz olarak bir hafta devam ettim" dedi.

Av. Ünder, İrfan Çelik'in duruşmadan ayrılma isteği üzerine mahkemeden Çelik ve iddiaları hakkında delil toplanmasını talep etti.

Av. Ünder tanık Tarık Bey'e sorduğu sorulara devam ediyor. "Teşhisleri siz mi yaptınız, İGA yetkilileri mi, yoksa işçiler mi?" sorusuna "Biz yaptık" dedi. "Tanımadığınız işçileri neye göre teşhis ettiniz?" sorusuna ise "İstihbarat çalışmalarımız aktif olarak devam ediyorduk" dedi.

Tanık Tarık Bey, işçileri sorgulayıp sorgulamadıkları sorulduğunda "Sohbetlerimiz oldu. Onlar da insan niteliğinde sonuçta" dedi.

ARBEDE YAŞANDI

Duruşmaya 5 dakika ara verildi. “Salonu boşaltın” diyen güvenlik görevlisine “İstersem burada otururum” diyen Yunus Özgür’ün arkasından laf atan güvenlik görevlisi sebebiyle arbede çıktı.

Duruşma devam ediyor. Av. Mürsel Ünder hakimin yanlı ve manipülatif davrandığını belirterek sorularına devam etmeyeceğini ifade etti.

DURUŞMA 27 KASIM'A ERTELENDİ

Av. Songül söz alarak, tüm tanık ve müştekilerin beyanlarını kabul etmediklerini ifade etti.

Duruşma bitti. Bir sonraki duruşma tarihi 27 Kasım Çarşamba.

Kaynak: Artı Gerçek

Editör: TE Bilişim