Gazete Emek- EMO Ankara Şubesi, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nin tanıtım filminde oynayan bilim insanı Aziz Sancar’a mektup gönderdi.


Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Ankara Şubesi Yönetim Kurulu, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin tanıtım filminde oynayan 2015 Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar’a mektup gönderdi. Nükleer santrallerin Türkiye ve dünya için yarattığı sorunlara dikkat çekilen mektupta; nükleer santral ile üretilen enerjide Türkiye’nin bağımsız olmadığı, nükleer santralin temiz enerji üretmediği, başta Almanya, Japonya, Fransa olmak üzere dünyada pek çok ülkenin nükleer santrallerden vazgeçtiği belirtiliyor.


EMO’nun Sancar’a gönderdiği mektup şöyle:

Değerli Bilim İnsanı Aziz Sancar,

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi 2015 Nobel Kimya ödülünü “DNA onarımının mekanistik çalışmaları” konulu çalışmanızla almanızın insanlığın gelişimi açısından büyük önem taşıdığını belirtmek istiyoruz. Bilimin aydınlatıcı yoluna inanan, çalışmalarını akıl süzgecinden geçirdikten sonra insanın, doğanın, tüm canlıların hizmetine sunan bilim insanlarının çalışmalarını yürekten desteklediğimizi ifade etmeden geçemeyeceğiz.
Size bu mektubu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın “Türkiye enerjide nükleer güç istiyor” sloganıyla yayınladığı tanıtım filminde rol almanız üzerine kaleme alıyoruz. Başta Akkuyu’da olmak üzere ülkemizde kurulması hedeflenen nükleer santraller konusundaki görüşlerimizi paylaşmak isteriz:

Sizin de bildiğiniz gibi 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Santrali kazası ile dünya büyük bir nükleer felaketi yaşamak zorunda kaldı. Çernobil kenti ve çevresindeki geniş bir alan 30 yıldır insan yerleşimine kapalı. İnsan yaşamadığı için elektrik kullanımına da artık gerek kalmadı!

Çernobil’de radyoaktif kirlenme nedeniyle kanser, doğum kusuru gibi pek çok sıkıntı ile karşı karşıya kalınmasının sarsıntılarını atlatamadan 11 Mart 2011’de Japonya’da Fukuşima nükleer santral kazası meydana geldi. Eminiz ki patlamanın ardından nükleer serpintinin etkilerini gözlemlemek için karantina altına alınan bir kadın ve onun annesinin yer aldığı fotoğrafı siz de görmüşsünüzdür. Ne kadar dramatik bir görüntü değil mi? Nükleer patlama bir felakettir, etkisi yıllarca geçmemektedir.

Türkiye uzun bir zamandan bu yana nükleer santral belasıyla karşı karşıya bırakılmak istenmektedir. Son olarak sizin de yakından bildiğiniz gibi Akkuyu’da nükleer santralin temeli atıldı. “Türkiye Enerjide Nükleer Güç İstiyor” konulu kamu spotu filminde söylediğiniz “hayat kurtaran tıp teknolojilerini geliştirmek için…” diye başladığınız konuşma “temiz ve bağımsız enerji istiyoruz” diye sona ermekte.


 
Radyasyon ve nükleer atıkların yarattığı kirliliği görmezden gelemeyiz. Sizin de bildiğiniz gibi nükleer santralden elektrik üreten ülkeler nükleer atıkların bertarafı ya da depolanması konusunu çözemediler. Rusya ile yapılan nükleer santral sözleşmesinde nükleer atıkların akıbetine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu atıklardan kurtulmak için gömme yoluna gidilmektedir. Akkuyu Nükleer Santrali’nin hayata geçmesinin ardından Karacaoğlan’ın türküler yaktığı Toroslar nükleer atık deposu olarak kullanılacaktır.

Nükleer santralden üretilen enerji ile Türkiye bağımsız olmayacak, tam tersine Rusya’ya göbekten bağlanacaktır… Santralin inşasını üstlenen Rusya aynı zamanda santralin yüzde 51 hisseli sahibi olacak, 15 yıllık alım garantisi ile kendi topraklarımızda Rusya’nın ürettiği elektriği almak zorunda kalacağız…

Akkuyu’da devreye alınması beklenen santralin kurulu gücü, yaklaşık 20 milyar dolarlık bir maliyetle, 4×1200 MW kapasiteli olacaktır. Buradan üretilecek enerji şu andaki elektrik fiyatının en az 3 katına satılacaktır. Oysa Türkiye’nin coğrafi konumu göz önüne alındığında bir çok Avrupa ülkesinden daha fazla rüzgar, güneş enerjisi potansiyeline sahip olduğu bilinmekle beraber, aynı üretim maliyeti ile yaklaşık 4 katı kapasitede üretimi, yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayabilmek mümkündür.

Akkuyu’nun yer aldığı bölge Ecemiş fay hattına oldukça yakın bir bölgedir, bu yüzden de deprem riski taşımaktadır.

Nükleer santral konusunda hiçbir tecrübesi bulunmayan, daha önce meydana gelen daha küçük çaplı kazalarda mizahçılara malzeme olan bu cahillik halinin ülkeyi büyük bir felaketin eşiğine sürükleyeceğinden korkmaktayız. Türkiye üç bir yandan nükleer santral ile çevrilmek istenmektedir. Akkuyu’nun ardından Sinop ve İğneada’da yapılmak istenen nükleer santral sonrası ülkemiz ve dünya nükleer bir bombanın piminin çekilmesi sonucunu yaşayacaktır. Başta Japonya, Almanya, Fransa olmak üzere pek çok ülke nükleer santral kurma politikalarını terk ederek, güneş, rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerji üretim yöntemlerini devreye sokarken Türkiye’nin nükleer silah sevdasıyla böyle bir maceraya girmesini ve sizin de yer aldığınız “kamu spotu” filminde yer alarak bu politikalara destek vermenizi anlamakta zorluk çekiyoruz.

Size bu mektubu yazma gerekçemiz nükleer santrallerle ilgili gerçekleri bir de bizim penceremizden görmenizi sağlamaktır. Halen yaşadığınız topraklarda uzun yıllar doğayla, canlılarla içi içe yaşayan Kızılderililerin şu sözünü hatırlatmak isteriz; “Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.”
Mektubumuzu dünyada insanların barışı ve esenliği için şiirler yazan ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in dizeleriyle sonlandırmak istiyoruz.

“…
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,”

Kaynak: Duvar

Editör: TE Bilişim