Gazete Emek- Gazeteci Banu Güven, Cumhuriyet Gazetesi'nde yaşanan değişim ve gelişmelere ilişkin içinde belgelerin de olduğu bir yazı kaleme aldı. 

İşte Güven'in Cumhuriyet'e ilişkin o yazısı:

Birileri coşkulu, zafer kutluyor. Birileri, içleri paramparça, eşyalarını topluyor. Kimi olan biteni üzüntüyle, kimi mutlulukla izliyor.


Cumhuriyet’te bu kez gördüğümüz gazetenin daha önce yaşadığı ayrılıklara benzemiyor. “Gazetenin tek sahibi okurdur” dense de, kendileri gazetenin gerçek sahibiymiş gibi davrananlar adeta sorgulanamaz bir otoriteyle zafer ilân ediyor. Ne var ki karanlık bir davanın üzerine inşa edilen bir zafer bu.

‘Liboş’u geçtim, sırf siyasi duruşlarını beğenmedikleri için meslektaşlarına ‘FETÖ’cü, Kürtçü, hain’ damgası vurmaktan imtina etmeyenlerin zaferi.

Cumhuriyet’ten gazeteci, yazar, avukat 14 kişi cemaatçilik ve terör örgütüne yardım iftiralarıyla gözaltındayken, elinde gazetelerle koşa koşa aleyhte ifade vermeye gidenlerin zaferi.

Duruşmalarda iktidar tarafından kullanışlı hale getirilmeyi kabul etmiyormuş gibi bir tavrın içinde olup iftiralarından geri adım atmayanların, gazeteden koca bir kadro ‘gazetecilik nedeniyle’ ağır cezalara çarptırılırken, ihbar gibi ifadeleriyle tarihe geçenlerin zaferi.

Kendi ihmal ve taktik hataları nedeniyle 2014’te kaybettikleri yönetim kurulu seçiminin sonucunu tersine çevirmek, ‘dava gazetesi’ Cumhuriyet’in yönetimine geçebilmek için, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği dahil, herkesten ricacı olarak kazandıkları bir zafer bu.

Cumhurbaşkanlığı’na ihbar mektubu

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne gönderilen 22 Mart 2016 tarihli mektubun alıcısı, eski genel sekreter Fahri Kasırga. (Bir not: Kasırga Hikmet Sami Türk’ün döneminde Adalet Bakanlığı müsteşarıydı). Gazetenin idari bölümünde çalışan birinin yazdığı iddia edilen mektup terör davalarında gördüğümüz tipik bir gizli tanık ya da ihbarcı mektubu.

Şöyle başlıyor:

“Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne, Sayın Genel Sekreter Fatih Kasırga’nın özel dikkatine (Adı yanlış yazılmış!)

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi 06560

Beştepe – Ankara

Konu: Cumhuriyet Gazetesi’nin F Örgütüne Geçmesi

Özellikle son haftalarda gazetenin aldığı tutum, manşetler ve yazarların yorumları beni bir noktaya getirdi. Bir Türk vatandaşı olarak kanıma dokundu. Vatan ve millet sevgim beni bu mektubu yazarak yüksek makamınıza müracaat etmeye zorladı. (Bu dilekçe bir grub tarafından hazırlandı ve belgeler toplandı.)

Gazete dikkat edileceği gibi özellikle son insanlık dışı terör olaylarından sonra halka teslim bayrağı çekilmesini öneriyor. Bu noktaya yönlendiriliyor. Bu yayınları tek tek saymaya gerek yoktur. Halk ve okuyucu gelen mesajlardan anlıyoruz ki, bu gazete yönetimini suçluyor. Neden bu gazete böyle oldu? Çünkü gazetenin F Grubu paralel yapı ile ve HDP ile organik bağı oluştu…”

Sonra konu Vakıf Yönetim Kurulu seçimine bağlanıyor. 2014’teki seçimi kazanan Akın Atalay ve Hikmet Çetinkaya mektupta ‘HDP’li Hasip Kaplan’ın eski ortağı’ ve ‘F Grubuna devşirilmiş’ diye tanıtılıyor. “Bu ikili gazeteyi vatanseverlerden temizledi ve Can Dündar’ı Genel Yayın Yönetmeni yaptı” denilen mektupta, Vakıf Yönetim Kurulu seçiminin usulünce yapıldığını belirten bilirkişi de cemaatçilikle suçlanıyor.

‘Gazeteyi üçlü bir diktatörlükten kurtarma’ iddiasının dile getirildiği paragraf dudak uçuklatan, gazetecilik adına utanç verici şu cümleyle bitiyor: “Bir gazetenin muhalefet yapması ayrı bir şeydir, hainlik yapması ayrı bir şeydir.” (Not: O sırada tahliye edilmiş olsalar da, Can Dündar ve Erdem Gül’ün MİT tırlarıyla ilgili yargılanmaları devam etmekte.)

‘Tereyağdan kıl çeker gibi…’


Mektubun sonunda Vakıf Yönetim Kurulu seçimi yenilenirse ne olacağı da ayrıntılı olarak hesaplanıp arz ediliyor: “Eski yönetim kurulu üyesi Cüneyt Arcayürek vefat ettiği için 10 kişi seçim için toplantıya davet edilecektir…. Yeni iki kişi de seçilince oy durumu 9’a 3 olacaktır. Sonuç, bugün gazeteyi yöneten Can Dündar üçlüsü seçimi kaybedecektir. Seçimi kaybedinde gazeteden ayrılmak zorunda kalacaklardır. Hiçbir güçleri kalmadığı için ayrılmazlarsa, görevlerine son verilecektir.”

Ve finalde Beştepe’yi de en fazla rahatsız eden gazeteyi ehlileştirme vaadinde bulunuluyor: “Böylece tamamen hukuka sadık kalınarak bu hainler tasfiye edileceklerdir. Tereyağdan kıl çekilir gibi sonuç alınacaktır, bir taşla birkaç kuş vurulmuş olacaktır.”

Mektup “Biz inanıyoruz ki, Vakıflar Genel Müdürü yanıltılmıştır. Konuyu tekrar ele alırsa en kısa zamanda çözer… Bu konuda nereye başvurulsa netice alınamıyor. Devreye F Grubu giriyor… Biz de, dayanamadık, bir bilene, bir en üst düzey yetkiliye, bir vatansevere başvurduk” diye sona eriyor.

Cumhurbaşkanlığı devrede


‘Vatansever, en üst düzey görevli’ Fahri Kasırga’dan Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bir hafta sonra “Dilekçedeki iddialara ilişkin olarak genel Müdürlüğünüz tarafından gerekli işlemin yapılmasını ve yapılan işlemin neticesinde Genel Sekreterliğimize bilgi verilmesini rica ederim” yazısı gidiyor.

Gerisini biliyorsunuz. Vakıf davasının seyri değişiyor, 31 Ekim 2016’dan başlayarak, 12 Cumhuriyet çalışanı tutuklanıyor. Uzun bir cezaevi ve dava sürecinin ardından, yargılanan 17 kişiden çoğu ‘görevi kötüye kullanma, terör örgütü propagandası ve yardım’ suçlarıyla iki yıl yedi ay ile sekiz yıl bir ay arasında değişen cezalara çarptırılıyorlar. Bu cezalar hala istinafta. Yani onanırsa, yine cezaevine girmeleri olası.

Mektubun ardındaki isim


İcra Kurulu Başkanlığı görevini bırakan Akın Atalay, duruşmalarda bu mektubun arkasında Alev Coşkun’un olduğunu belgelerle ortaya koymuştu. Emniyete onun verdiği gazete kupürlerindeki el yazıları ve notlar, Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen kupürlerindeki el yazısı ve notlarla bire bir örtüşüyordu. Coşkun duruşmada aleyhte tanıklık yaparken geçirdiği o zor anları şimdi unuttu. Artık mutlu bir İmtiyaz Sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı.

CHP Genel Başkanlığı’na aday olunca yazılarına son verildiğinde “Cumhuriyet’te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar herşey serbest. CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak” diyen ve bu sözleri Cumhuriyet Davası iddianamesinde kullanılan Mustafa Balbay da müsterih. Bayiden aldığı gazeteyi öperken çektirdiği fotoğrafı görmüşsünüzdür. Bûseyi tam kondurduğu yerde yeni yönetimin açıklaması var. “Gazetenin temel çizgisi NADİR NADİ, İLHAN SELÇUK, UĞUR MUMCU çizgisidir” deniyor.

Eski yönetime ve olan biteni eleştirenlere en hafifinden ‘liboş’ etiketini yapıştıranlar, “Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk iktidara ‘makul bir muhalefet’ vadeden bir ekibe ne isim takardı” diye hiç düşünüyorlar mı acaba?

Kaynak: Diken

Editör: TE Bilişim