Gazete Emek- Çalıştığı televizyonlarda büyük bir beğeni ile takip edilen Gazeteci Banu Güven, “Sizi tekrar televizyonda görecek miyiz” sorularına cevap verdi.

Diken.com’a yazan Güven önemli bir medya eleştirisinde de bulundu. İşte Banu Güven’in o yazısı:

“Sizi tekrar televizyonda izleyebilecek miyiz?”

Bu soruyla son sekiz yıldır karşılaşıyorum. “Bir mucize ya da sürpriz olmadığı takdirde, uzun süre daha izleyemeyeceksiniz herhalde” diye yanıt veriyorum. “Türkiye’de iktidarın nüfuzundan muaf bir kanal bir gün kurulabilirse, o zaman belki” diyorum. “İktidara göbeğinden bağlı olmayan, yayına müdahale etmeyecek türden bir sahiplik olursa, belki o zaman” diye ekliyorum.

Sonra yeni medyadan söz ediyorum. Yazdığım siteleri, başka iyi haber kaynaklarını paylaşıyorum. Yeni medyayı da takip eden az değil. Milyonlardan söz ediyoruz. Yine de her ne kadar sosyal medyayı en çok kullanan ülkelerden biri de olsak, en konvansiyonel araç olan televizyon hala tahtında oturuyor.

Nasıl oluyor, açıklaması güç, ama bugünkü düzenden şikayetçi olsalar bile iktidara bağlanan TV’lerini açıp önlerine konanı yiyenler var. Haber bülteni olduğu iddia edilen yayınlarda memleketin asli meseleleri görülmesin diye abuk subuk haberler veriliyor. Hiç tanımadığımız, bırakın yayına almayı, adını anmayacağımız ‘konuklar’ bir araya toplanıyor ve akıllara zarar tartışma programları yapılıyor. Ana akım çok fena cereyan yapıyor, millet de boynu tutula tutula seyrediyor.

Ana akım olsun olmasın, gazete de maalesef fazla okunmuyor memlekette. Doğan medyasının Demirören’e satılmasının ardından ana akımda ehven-i şer olanlar da döküldü malumunuz. Eskilerin amiral gemisi fena halde su aldı, iktidarın rotasından santim oynamadan gittikçe daha batarak gidiyor. Oradan kendini son anda atanlarla beraber ‘dışarıda kalan’ gazetecilerin nüfusu da iyice çoğaldı. Kimimiz dalgalara ve fırtınalı havaya rağmen yüzmeye devam ediyoruz. Bazen ufukta bir gemi beliriyor. Çoğumuz gemilerden umudu kesmiş, elini havaya bile kaldırmıyor artık. Çareyi filikalarda ya da elbirliğiyle yüzdürdüğü teknelerde görüyor.

Ana akımın dışında kalan birkaç gazete ve son yıllarda kurulan, harika habercilik örnekleri veren bağımsız yeni medya kuruluşları biz gazeteciler için önce can simidi, sonra da daha güvenli vesait halini aldı. Ama işimiz hiç kolaylaşmadı. Çünkü ana akımın tersine, iktidardan ve herkesten bağımsız gazetecilik yapmak için kaynak yaratmak ya da bulmak hiç kolay değil. Ana akımın mikserinde bir türlü öğütemediği gazeteciler, şimdi dışarıda, iktidar baskısından azad medyada, son derece mütevazı ama ahlaklı bir ortamda işlerini yapmaya devam ediyor.

O gazetecilerden biri de geçenlerde ‘Ben de Sizin İçin Üzgünüm’ başlıklı kitabıyla ilgili Artı TV’de katıldığı programda yeni bir ana akım ihtiyacından söz eden Kadri Gürsel. Kanalın sosyal medyada paylaştığı bir bölümde “Ben ana akım gazetecisiyim” dedi Kadri Gürsel: “Kendimi her zaman ve hala bir ana akım gazetecisi olarak görüyorum ve tanımlıyorum, çünkü o kültür içinde yetiştim. O kültürü eleştirmeme rağmen, o kültürün doğru tanımlanması ve doğru şekilde yeniden üretilmesi gerektiğini savunuyorum.”

“Keşke” demeyen yoktur herhalde.

Kadri Gürsel’in bu sözlerin devamında sarf ettiği cümleler ise faydalı bir tartışma yarattı: “Her ülkenin bağımsız, profesyonel ve namuslu gazetecilere ihtiyacı olduğu görüşündeyim. Bu da ancak ana akımda olabilecek, gerçekleşebilecek bir kalite, nitelik bir ülke için.”

Bunlar, kendine ana akım dışında yer bulan ve söz konusu medya hangi siyasete yakın olursa olsun, orada işini bağımsız şekilde yapma imkanına kavuşan bütün gazetecilerin dikkatini çeken sözlerdi. Gürsel, bu sözlerini Twitter’da sorgulayan gazeteci İrfan Aktan’a da, “Profesyonellikten ne anlıyorsunuz? Profesyonellik kötü bir varoluş biçimi midir? Hayat boyu amatör siyasi medya aktivisti kalmak mı gerekiyor? Siyasi hareketlere angaje iken bağımsız gazeteci olunabilir mi” diye sordu.

Gürsel daha önce “Doğan Grubu’nun imhası ana akım medyanın sonudur” dediği bir yazısını, “Bağımsızlığını korumayı halen sürdüren birkaç gazete bundan böyle dağıtılabilecek mi? Bağımsız medyayı desteklemek bir yurtseverlik görevidir” diye bitirmişti. Gürsel’in sözlerini o yönde biraz daha açmasını beklerken, Twitter’da bu cümleler karşıma çıktı.

Günümüzde örnekleri ancak nadir bulunan bağımsız ana akım medyanın Türkiye’de hangi koşullarda kurulabileceğine dair öneride bulunmadan tartışmayı sürdürmek mümkün mü? İnsan ana akımda çalışmadan da profesyonel gazeteci olamaz mı? Gazeteciliğin en makbulu ana akımda mı yapılır gerçekten? Amatör siyasi medya aktivisti kimdir? Meslektaşlarının yargılandıkları duruşmalardan ellerinde telefonları dışarıya haber aktaranlar, sosyal medyada canlı yayın yapanlar o gruba girer mi? Onlar o sırada mesleklerini icra etmiyorlar mıdır? “Siyasi hareketlere angaje iken bağımsız gazeteci olunabilir mi” sorusu, muhattabı başta olmak üzere, ana akımda çalışmayan başka meslektaşları toptan propagandacı yerine koymaz mı, töhmet altında bırakmaz mı? Bütün bunlar amacını aşmış sözler olabilir mi?

Tarafsızlık meselesinin günümüz medya literatüründeki yerinden uzun uzadıya söz etmeye gerek yok. Herkes bir takım değerleri benimser, tarafını öyle belli eder. Nesnellik ise daha başka bir kavram. Gazeteci doğası itibariyle bizzat siyaseten taraf olsa da, yazdıklarını nesnellik üzerinde kurmalı. İş cinayetlerini, hak ihlallerini takip etmek, emek meselelerini ön planda tutmak nerede durduğunuzu ortaya koyar. Bununla beraber yazdığınız haber nesnel ve bütünlüklü olmalı.

Bugünün koşullarında hayal edilen ana akımı bilemem, ama memlekette binbir güçlükle de olsa iyi gazetecilik yapan alternatif dijital ve yazılı basının neredeyse tümü işi böyle götürmekte ya da en azından buna gayret etmekte. Ana akımdan çıkıp da buralarda çalışanlara baskı uygulandığını, “Onu öyle değil, böyle yaz” dendiğini de duymadım. Ana akımda ve bu çizgiye yakın duran kuruluşlarda ise bu tür müdahaleler her zaman yapılageldi.

Gazeteciliğin hukukun üstünlüğünün kalmadığı bir baskı ortamında, iktidarın sıkıştırdığı köşeye ve dar siyasi perspektiflere mahkum kalmaması konusunda hemfikiriz. Hepimiz daha donanımlı, işimizi özgürce yapıp, hayatımızı daha iyi kazanacağımız ve daha büyük kitlelere ulaşacağımız koşullarda çalışmayı hak ediyoruz. Bunun için hep beraber tartışıp kafa patlatmalıyız. Ama bu hayal ve çaba, bugün namusla ve özveriyle iyi gazetecilik yapmaya çalışan, gerektiğinde de sokağa çıkıp mesleği savunanları takdir etmeyi engellememeli.

Kaynak: Diken

Editör: TE Bilişim