Gazete Emek-HDP İstanbul Milletvekili Celal Doğan, Meclis'te devam eden Bütçe görüşmelerinde konuştu. Doğan, Meclis'te HDP'li Osman Baydemir'in "Kürdistan" dediği için ceza almasını eleştirdi ve "Kürt Osman'a tahamülünüz" dedi. 


Doğan, Meclis Genel Kurulunda devam eden bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşma şu şekilde:

Şuradan başlayalım: Size bir tavsiyem var; siz iktidar partisisiniz, iktidar partisinin olgun olması gerekir ve her zaman da bir cümlesinin eksik olması bu Parlamentonun işlevi açısından zorunludur. Bir tavsiyem daha: Asla FETÖ konusundaki havuzlara girmeyin. Bu havuzda yüzme şansınız yok, doğru değildir. Bu konuda başkalarının söylediği laflara, sözlere laf yetiştirme yarışından da vazgeçilmelidir, bu doğru değildir; âcizane bir ağabeyiniz olarak söylüyorum. FETÖ'ye karşı mücadelenizi biliyorum, görüyorum. Ülkenin kılcal damarlarına girmiş bu melanet anlayışının nasıl palazlandığını da bütün kamuoyu ve bütün Türkiye biliyor. O nedenle bu havuzda yüzmenizi dilemiyorum.


Cumhuriyetle değil cumhuriyetin eksikleriyle sorunumuz var

Bir başka konu: Parlamentoyu özellikle cumhuriyetle ilgili algı açısından müthiş bir noktaya getirdiniz. Bizim cumhuriyetle bir sorunumuz yok. Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit ve özgür yurttaşları olmak istiyoruz. Bu cumhuriyetin kuruluş iradesine baktığınızda da aşağı yukarı çıkış orijini odur. 1921 Anayasası'na baktığınızda, Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle bu ülkenin esas ve birinci sınıf vatandaşıdır. Kurtuluş Savaşını bunlar birlikte yapmışlardır ama cumhuriyetin, bütün bu güzelliklere rağmen, bütün başarılara rağmen, yolda giderken sapkınlıkları da açıkça olmuştur. Bunlardan biri de Lozan ile teminata bağlanan Kürt halkının haklarının da Türkler kadar eşit olacağı konusundaki meselede maalesef yeteri kadar sonuç almış değiliz. Bu, bizim sorunumuzdur. Bu, bizim cumhuriyet’ten vazgeçmemizi, bizim devletimizin aleyhine bir beka sorunu hâline getirmemizi gerektirmez. O nedenle bizim meselemiz cumhuriyetle değildir; Cumhuriyetin eksiklerinin giderilmesi konusunda geçmişte gerekeni yapmayanları, şimdi de yapmayanları eleştirme konusundaki görevimizi yerine getirmek zorundayız.

Bu cumhuriyet diğer cumhuriyetlere de pek benzemez. Bu cumhuriyet İslamköylü Süleyman Demirel'i Cumhurbaşkanı yaptı; Kaptan Ahmet'in oğlu Recep Tayyip Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı yapan bu cumhuriyetin eşitlikçi değeridir. Bu nedenle, bizim cumhuriyetle sorunumuz yok. Cumhuriyetin eksiklerinin giderilmesinde hepimizin sorunlarının olması gerekir, onu yapıyoruz.

Bir başka konu: Buradaki arkadaşlarımızın dün özellikle Osman Bey meselesinde müthiş bir yanılgıya düştüğünü zannediyorum. Onu şunun için söylüyorum: Sizin kuruluş felsefesine, partinizin yapısına baktığımızda, özgürlükler konusunda alabildiğine önü açık, Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı kardeş, herkesi kardeş sayan, ifade özgürlüğü konusunda hiçbir ket ve engel tanımayan, hatta "Ben Türkiye'de Kürt devleti kurmak istiyorum, ayırmak istiyorum" demenin suç sayılmayacağı partilerin kuruluşuna müsaade edecek noktaya gelmiştiniz. Bu doğrudur, yanlıştır, ayrı bir konu. Halkların Demokratik Partisinin temsilcisi "Kürt devleti kurarım" icazeti istedi anlamında almayın bunu. Bu, bir fikir özgürlüğü meselesidir.

Yaşasaydı Özal'ı kendi ellerinizle de linç edebilirdiniz 

İki: Parlamentoların işlevleri statüko değildir, tutuculuk değildir. Türkiye'nin gelecekte daha iyi bir ülke olabilmesi için idari yapısının değişmesi konusunda zaman zaman Türkiye'de tartışmalar olmadı mı? Türkiye'de eyalet sistemi tartışmaları olmadı mı? Belki şunu da hatırlatmak gerekir: Rahmetlik Özal iyi ki sizin zamanınızda yaşamadı. Yaşasaydı belki de siz Özal'ı kendi ellerinizle linç edebilirdiniz. Özal'ın şöyle bir anlayışı var: "Kürdistan'ı yani Kuzey Irak'ta Kürt devletini biz kurmalıyız, bizim himayemizde kurulmalı." dediğinde, acaba siz adamı yaşatır mıydınız? 

Bu noktadan buraya nasıl gelebildiniz? Türkiye'ye böyle başlamadınız siz. Ne oldu size? 

Şimdi, oturuyorsunuz… Bu koca Parlamento neye karşı direndi? 15 Temmuz’da elinde silahlar, uçaklar buraların üzerinde uçuyor, bir avuç insan faşizme karşı, darbeye karşı, ülkeye el koyacak insanlara karşı burada toplanıp direnç gösteriyorsunuz. Silah vardı, top vardı, kurşun vardı. Ama dün arkadaşımız, "Ben Kürdistan temsilcisiyim" demedi, "Ben Kürdistan milletvekiliyim" demedi, "Kürdistan bölgesinden geliyorum" dedi. 

"Kürt" lafı geçtiği zaman potansiyel suçlu kabul edecek muamele yapıyorsunuz

Sayın Osman Baydemir'in son konuşmasını da dinledim. "Biz Türkiye milletvekiliyiz, ülkenin her zerresinde bizim hakkımız var, her zerresinde kulu ile kölesiyiz" dedi. Kürtler ve Türkler Çanakkale'de aynı mevzide ölmediler mi? Kıbrıs'ta birlikte ölmediler mi? Galiçya'da, çölde Sina'da beraber ölmediler mi? E, şimdi "Kürt" lafı geçtiği zaman potansiyel suçlu kabul edecek hâlde muamele yapıyorsunuz.

Cezaevindeki arkadaşlarımızı ziyaret edemiyoruz

Bu partiyi, Halkların Demokratik Partisini terörle eş değer göstermek için, sırf o uğurda yapılmadık iftira ve küçültme konusundaki tavrınız eksik olmadı. Ben milletvekiliyim. Milletvekili değil miyim, kabul ediyor musun milletvekilliğimi? Siz bize milletvekili muamelesi yapmadınız. Siz partimize parti muamelesi yapmadığınız gibi, şahsım da değil milletvekili muamelesi yapmadınız bize siz. Benim arkadaşlarım hapiste, ziyarete gitmek istiyorum, Adalet Bakanlığı’ndan izin alamıyorum. Ama bir Cumhuriyet Halk Partili arkadaşım diyor ki: "Filan gün Selahattin Bey'e gittim, sana selam getirdim." Benim ağrıma dokunuyor, sizin ağrınıza dokunmuyor mu? Bu nedenle de arkadaşlar, mesele şu: Bu siyasette, bu Parlamentoyu, daha doğrusu bir grubu bile, milletvekillerini eşit yönetemiyorsanız bu doğru bir şey değil.

İki, bu anlayış şuraya götürecektir: Türkiye'de Çerkez Ahmet vardır, Dersimli Ali vardır, Kürt Osman vardır. Yakında galiba biz bu deyimleri kullanırsak Parlamento kürsüsündeki sarf edeceğimiz bu cümlelerle büyük ihtimalle Osman'a reva gördüğünüz muameleleri bize de göreceksiniz.

Sayın Erdoğan şu cümleyi söylemedi mi? "Ey Kılıçdaroğlu, ben Dersim'le yüzleşmek istiyorum, sen yüzleşebiliyor musun?" demedi mi? Bu ülkenin 2 Cumhurbaşkanı biri İsmet Paşa, biri Celal Bayar, birisi Kürt Raporu birisi Şark Raporu'nu hazırladı. Celal Bayar'ın Şark Raporu, hemen yayına girdi, daha doğrusu dağıtıldı, millet muttali oldu. İsmet Paşa'nın Kürt Raporu seksen beş yıl Başbakanlığın kasasında tutulu kaldı. Bunu şunun için söylüyorum: Cumhurbaşkanlığı yapmış iki şahıstan bahsediyorum; bu bölgelerdeki incelemeleri yaparken kullandıkları "Kürt" terimini, coğrafi olarak verdikleri sıfatı, bu halkın düzeltilmesi gereken sorunlarının yanında nasıl yer aldıklarını açık açık ortaya koyuyorlar ama maalesef, siz, bu noktaya gelemediniz.

MHP'li arkadaşlarımdan bir istirhamım var: Siz bütün konuşmalarınızda "Kürt kardeşlerimiz bizim bir parçamızdır" diyorsunuz, "Çanakkale'de birlikte öldük" diyorsunuz, "Galiçya'da, Kıbrıs'ta birlikte öldük, yan yana öldük." diyorsunuz ama o kardeşinizin, doğduğu bölgenin adını söylemesini çok görüyorsunuz, çok görmeyin lütfen. Başka yorumlamayın, sizden ricam bu.

Batacaksak da birlikte batacağız, çıkacaksak da birlikte çıkacağız


Bu Parlamentoda hepimizin birlikte çalışmasına ihtiyaç var. Batacaksak da birlikte batacağız, çıkacaksak da birlikte çıkacağız. Biz birlikte yaşamak zorundayız. Eşit şartlar altında bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olmaya devam edeceğiz.

Editör: TE Bilişim