Gazete Emek- Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 762. haftasında Galatasaray Meydanı’na gitmek isteyen Cumartesi Anneleri bir kez daha polis tarafından engellendi. Bunun üzerine Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Açıklamaya HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve milletvekilleri destek verdi.

Ramazan Tekin ve Mehmet Şirin Bayram’ın kaybedilmesi ile ilgili açıklamayı 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun yaptı. Yaşam hakkı, savunma ve adil yargılanma, özgürlük ve güvenlik hakkının ayrımsız herkesin hakkı olduğunu vurgulayan Tosun, gözaltında kaybetmelerin bu temel hakların ihlali olduğunu söyledi. Gözaltında kaybetmeler söz konusu olduğunda devletin tüm kurumlarının işbirliğiyle cezasızlık politikalarının devreye sokulduğunu dile getiren Tosun Tekin ve Bayram’ın kaybedilmesini şu ifadelerle anlattı:

Bayram Ailesi, Kulp Demirli köyüne bağlı Bira Zeyna mezrasında yaşıyordu. Korucu olmaya zorlanan köylüler ağır baskı görüyordu. Tüm baskılara rağmen köylüler korucu olmayı kabul etmeyince 1994 yılında köy yakıldı ve insanlar zorla yerinden edildi. Bayram Ailesi de Diyarbakır’a göç etmek zorunda kaldı. Mustafa Bayram, oğlu Şirin ile birlikte inşaatta çalışmak için Kocaeli’ne gitti.

18 yaşında olan Şirin ailesine sevdiği bir kız olduğunu söyledi. Aileler görüştü ve söz kesildi. Şirin nişan için Kocaeli’nden eve geldi. 2 Kasım 1996 tarihinde köyde yaşayan amcasını ziyaret etmek için yola çıktı. Hava kararınca devam eden operasyonlar nedeniyle tehlikeli olur diye yola devam etmedi. Geceyi geçirip sabah yola devam etmek üzere akrabaları olan Ramazan Tekin’in Kulp’un Demirci köyündeki evine gitti.

2 Kasım 1996 gecesi 65 yaşındaki Ramazan Tekin’in evi askerler ve korucular tarafından basıldı. 65 yaşındaki Ramazan Tekin ile evde misafir olan Mehmet Şirin Bayram gözaltına alındı.

Tanık korucu, Tekin ve Bayram aileleri tehdit edildi

Gözaltına alınanların Kulp İlçe Jandarma Karakolu'na götürüldüğü ve beş gün karakolda tutulduğu bilgisi ailelerine ulaşsa da, başvurdukları Karakol’dan “Biz almadık, bizde yok” cevabı verildi.

Aile tanıdığı koruculardan bilgi istedi. Ertesi gün M.B isimli korucu Mehmet Şirin Bayram’ı gözleri bağlı biçimde Kulp Jandarma İlçe Karakolunda gördüğünü ve kendisiyle konuştuğunu söyledi. Ancak karakola çağrılan korucu, şiddet görüp tehdit edilince tanıklığını geri çekti.

Aileler Savcılığa başvurdu. Hazal Tekin evlerine yapılan baskında eşini ve misafirleri Mehmet Şirin’i gözaltına alanların içinde iki korucuyu tanıdığını, isimlerinin Fettah ve Cumali olduğunu söyledi. Kayıplarına ulaşmak için resmi makamlara başvuran aileler “Askeriyeyi şikayet ediyorsunuz” diye ağır baskı ve tehditle karşılaştı. Diğer gözaltında kaybetmelerde olduğu gibi etkin soruşturma yürütülmedi. Ramazan Tekin ve Mehmet Şirin Bayram’dan bir daha haber alınamadı; akıbetleri karanlıkta, failleri cezasız bırakıldı.

“Bizden aldıklarınızı istiyoruz”

Ardından söz alan 23 Şubat 1995’te gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız da, birçok insanın haklarının elinden alındığını ifade ederek, “Bu polisleri buraya gönderenlere sesleniyorum. Polisinizi geri çekin. Buradaki insanların bir çoğu babanızın, ananızın yaşında. Bugüne kadar polise bir tek taş atmış değiliz. Bizler bizden aldıklarınızı istiyoruz. Koltuklarınız sizin olsun. Bize çocuklarımızı verin. İnsan güvenliğini sağlayan kişilerden korkar mı? Bizler burada doğruyu dile getirdiğimizde bu polisler bizlere saldırıyor. Sizlere güvenerek sizlere çocuğumu verdim. Sizlerden çocuğumu istiyorum” şeklinde konuştu.

“Hak arayışı zinciri hiçbir iktidar ve güç tarafından yok edilemeyecektir”

Diyarbakır’da yaşayan Mehmet Şirin Bayram’ın ailesi, Cumartesi Annelerine gönderdikleri mektupta “Bizleri İstanbul’dan Diyarbakır’a İzmir’den Roboski’ye ülkenin dört bir yanında adalet arayışçıları olarak bir araya getiren yaşadığımız adaletsizlikler oldu. Bu hak arayışı zinciri hiçbir iktidar ve güç tarafından yok edilemeyecektir” dedi. Hasan Ocak’ın kızı Maside Ocak tarafından okunan mektupta şu ifadelere yer verildi:

Hepinizi yüreğimizde aynı olan, bizleri aynı hak arayışı çatısı altında buluşturan acıyla ama aynı zamanda bu acının yarattığı mücadele inancıyla selamlıyorum.

Özellikle 90’lı yıllardan sonra devleti yöneten iktidarların kendi şahsi iktidarları için arkalarına aldıkları devlet aygıtlarıyla birlikte yüzlerce faili meçhul cinayetler işleyerek kendilerini tarihin kara sayfalarında kalıcı kılmışlardır.

Peş peşe gelen farklı iktidarlar; aynı akıl ve hukuksuzca yöntemlerle bunu bir devlet geleneği haline getirerek zulüm, baskı, yıkım ve yok etmek üzerinden iktidarlarını ayakta tutmayı düşünmüşlerdir. Fakat yaptıkları hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri, kendilerine karşı biat ettirme düşüncesi tam da istedikleri gibi olmamıştır. Bunun karşısında adalet için kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları her türlü zulüm ve baskılara rağmen bir araya gelmeyi başarmıştır.

Devletin bu hukuksuzlukları karşısında adalet arayışçıları hukuksuzluklara göz yummayacaklarını insan hakları savunucuları ve Cumartesi Anneleri şahsında göstermişlerdir.

Cumartesi Annelerini 63 haftadır her ne kadar meydanlardan yasaklanıp sokak aralarına, kapalı mekanlara sıkıştırılmaya çalışsalar da asla ama asla bu hak arayışını, haklı olduğumuz bu mücadeleyi bırakmayacağız.

Kaynak: Birgün

Editör: TE Bilişim