Gazete Emek- Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay, 31 yıl yaşadığı İsveç’te hiçbir zaman boş oturmadığını söyleyerek, “Bunca kitap keyif çatılarak yazılamazdı” dedi.

Yaşamak istediği yerin, memleketi Dersim olduğunu söyleyen Burkay, koşulların buna imkân vermediğini belirtti.

Kemal Burkay’ın, bugüne kadar çok sayıda şiir, roman, deneme ve gezi türü kitapları yayımlandı.

Kürdistan Sosyalist Partisi’ndeyken (PSK) siyasi faaliyetlerinden dolayı İsveç’e gitmek zorunda kalan Burkay, 31 yıl sürgün hayatı yaşadı.

Kürt edebiyatının da sürgünde filizlendiğini hatırlatan Burkay’la siyasetin dışında bir söyleşi gerçekleştirdik.

K24’ün soruları ve Kemal Burkay’ın yanıtları…

Kürdistan’dan Stockholm’e ve oradan Ankara’ya uzanan bir yolculuk… Bu yolculuk serüveninizden bahseder misiniz?

12 Eylül öncesinde Kürdistan Sosyalist Partisi’nin genel sekreteriydim. Faşist bir darbenin yaklaştığını farkederek bazı güvenlik tedbirleri aldık. Bazı arkadaşlarım yurtdışına çıkmamın yararlı olduğunu söyledi. Yurtdışına çıktım. Önce Almanya’da bir süre kaldım, daha sonra İsveç’e geçtim. 31 yıl yurtdışında kaldım. 2011’de koşullar olgunlaşıp hakkımdaki davalar düşünce döndüm.

Burada hiçbir zaman boş oturmadım. Gittiğim günden geldiğim güne kadar hep çalıştım, ürettim. Sade bir hayat yaşadım. Parti işleriyle uğraştım. Ülkeleri dolaştım, konferanslar verdim, kitaplar yazdım. Benim için çok verimli yıllardı. Avrupa’yı adım adım dolaştım, ama bazılarının dediği gibi “keyif çatmadım.” Bu kadar kitap keyif çatılarak yazılamaz!

Türkiye’ye dönüşünüzde ne hissetmiştiniz?

Türkiye’ye dönme isteği bende hep vardı. Daha önce koşullar olsaydı, daha önce de dönerdim. Ancak hakkımdaki davalarım 30 yıl sonra düştü. Türkiye’de gerçek anlamda hiçbir zaman düzgün işleyen bir hukuk sistemi olmadığından, çok önceleri düşmesi gereken davalar, geç düştü. Dönmek benim için güzel bir duyguydu, iyi karşılandım. Arkadaşlarım, dostlarım, binlerce insan havaalanına gelmişti.

Peki, nerede yaşamayı tercih ederdiniz?

Tercihten ziyade yaptığım işe bağlı birşey bu. Şu anda hala çalışan ve üreten bir insanım. Herhangi bir partiyi yönetmiyorum, ama Özgürlük Yolu Vakfı’nda yer alıyorum. Ayrıca birtakım kültür çalışmalarını programladık. Bu yüzden benim için en uygun yer Ankara. Önceki yıllarda HAK-PAR Genel Başkanlığı için Ankara’daydım.

Yine de cevaplamam gerekirse, tabii ki Dersim’de, kendi köyümde yaşamayı tercih ederdim. Orada çocukluğum geçti, ama yaptığım işler nedeniyle Ankara bir merkez ve burada olmam gerekiyor.

Şiir yazıyor musunuz?

Daha seyrek. Şimdiye kadar 10 kadar şiir kitabım yayımlandı. 6’sı Türkçe, 4’ü Kürtçe’ydi. Bir şiir kitabına yetecek kadar şiirlerim de var. Bunlar son 7 - 8 yılda yazdığım şiirler.

Türkiye ve Kürdistan’da edebiyat ve sanat siyasetle daha çok içli dışlı. Bu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gelişmiş ülkelerde de bu olabiliyor. Örneğin bir siyaset adamı aynı zamanda edebiyatla ilgilenebilir. Türkiye’de hem siyasetle, hem de edebiyatla uğraşan çok sayıda insan var. Örneğin Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) siyasete başlamıştım. Orada ünlü edebiyatçılar vardı. TİP’te Yaşar Kemal’le merkez komitesinde birlikte çalışmıştık. Ayrıca başka romancılar ve şairler vardı. Can Yücel, Şükran Kurdakul ve Nazım Hikmet bu isimlere örnek verilebilir.

Türkiye’de sadece edebiyatla ilgilenmek zordur. Çünkü sanatçı ve edebiyatçılar aynı zamanda toplumun sorunlarıyla da ilgilenmek zorundadır. Konularını halkın yaşamından alıyorlar ve bazen de örgütlü mücadelenin içerisine giriyorlar. Benimkisi de böyle oldu. Üniversiteyi bitirdiğim yıllarda edebiyatla ilgileniyordum, roman yazıyordum. Siyasete katılmayı o zamanlar için hiç düşünmüyordum. Daha sonra ister istemez örgütlü mücadelenin içerisine girdim.

Konuya değinmişken, HDP’li Selahattin Demirtaş da cezaevinden öykü kitabı yazdı. Demirtaş’ın kitabını okudunuz mu?

Hayır, okumadım.

Siyasette aktif mücadele sürdürürken edebi çalışmalarınız devam etti mi?

Evet. Şiir yazmayı sürdürmüştüm, ama roman yazmıyordum artık. İlk romanım 1963’te bir gazetede tefrika edildi. Onu henüz kitap olarak yayımlayabildik. İkinci romanım da çok geç yayımlandı.

 
Yazdıklarınızdan da bahseder misiniz?

Sadece şiir yazmadım. Çocuk hikâyeleri, gezi notları yazdım, tiyatro eseri türünde eserlerim var. Deneme sayılabilecek Kürtçe ve Türkçe kısa yazılarım var. Özellikle Kürtçe deneme türünde çok sayıda yazım var ve bunlardan 4’ü kitap olarak yayımlandı.

Türkiye kamuoyu aynı zamanda sizi “Mamak Türküsü” ve “Gülümse” şiirleriyle tanıyor. Bu şiirlerin sizin için ne anlama geldiğini de merak ediyorum.

Tanınmış sanatçılar tarafından okundukları ve geniş kamuoyuna ulaştığı için öylesine ünlendi. Bu iki şiiri, ötekilerden ayıracak olağanüstü özellikleri yok. Yüzlerce şiir yazdım ve birçok şiirimin de onlardan daha güzel olduğunu düşünüyorum. Kitleler şiiri çok yakından izlemez. Edebiyatın ve şiirin çok yakın okuyucuları vardır. Şiirin izleyeni çok yoktur, ama ünlü bir şarkı herkese ulaşabilir. Mesele bu.

Gülümse şiirinde “Bir kedim bile yok anlıyor musun” diyorsunuz. Biz de merak ediyoruz, kediniz var mı?

Ne yazık ki kedim yok.

Şu an okuduğunuz bir kitap var mı?

En son, Remzi İnanç’ın “Yazmak, anımsamaktır” adlı kitabını okudum. Onu Nisan ayında yayımlamıştı. Hatta onunla ilgili bir yazı da yazdım.

Yeni bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Bugüne değin çok sayıda kitap yazdım. Şu an yayımlanmayan kitaplarım da var. Örneğin elimdeki bir eseri uygun zamanda yayımlamayı düşünüyorum. Az önce söylediğim gibi yeni bir kitaba yetecek şiirlerim de var.

Kürt edebiyatını bugün için nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de uzun yıllar Kürt dili yasaklı olduğu için Kürtçe sanat ürünleri olmadı. Ama direndik, türlü baskılara rağmen Kürt dilini yaşattık.

Örneğin, Sovyetler Birliği’ndeki Kürtler orada edebiyat üretmeye çalıştı. Roman, hikâye ve araştırma gibi çok çeşitli alanlarda Kürtçe eserler verildi. Güney Kürdistan’da daha önce Kürtçe belli oranlarda kullanılabiliyordu. O yüzden Güney Kürdistan’da da gelişti. İran’la çok sınırlıydı ama Türkiye’de Kürtçe yasaktı.

Şeyh Said isyanından sonra sürgüne giden Kürtler birçok çalışmaya imza attı. Bugünkü modern Kürt yazı dilinin de o zamanlar Bedirhanlar ve diğer aydınlar tarafından temeli atıldı ve Kürt edebiyatı yurtdışında çiçek açtı.  60’lı yıllardan itibaren bizim kuşağımız Kürtçeyle ilgilendi. 1971 ve 1980 askeri darbelerinde birçok Kürt aydını yurtdışına çıktı. Bu insanlar Avrupa’da Kürtçeyi öğrendi ve çalışmalar yaptı. Örneğin ben de yurtdışında Kürtçe yazmayı öğrendim.

Bize Dersim’deki çocukluğunuzdan ve ilk gençlik yıllarınızdan da bahseder misiniz?

Babam yoksul bir köylüydü ve aynı zamanda bir eğitmendi. Babamın eğitmen olması benim için bir şanstı. Daha ilkokulda edebiyata ilgi duydum. Daha sonra Köy Enstitüsü’ne gittim, orada da edebiyata ilgi duyuyordum. Üniversite yıllarında şiir, hikâye ve roman yazıyordum. Daha çok küçük yaşlardan itibaren edebiyata büyük ilgi duydum. Önce Türkçe yazıyordum, daha sonra Kürtçe yazı dilini öğrenince Kürtçe de yazmaya başladım.

KEMAL BURKAY / PORTRE

1937’de Dersim’in Mazgirt ilçesinde dünyaya geldi. Eğitimine burada başladı 1960'ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1965’te Türkiye İşçi Partisi'ne katıldı ve partinin Dersim ile Elâzığ ve Bingöl gibi şehirlerdeki teşkilatlarında görev aldı.

1966’da yayımladığı bir makaleden dolayı hapis yattı. 1969 ve 1971 yıllarında da tutuklanan Burkay, dışarı çıkınca Türkiye'yi terketti. 1974’te genel aftan yararlanarak Türkiye'ye geri döndü. Bu dönemlerde Türkiye'de Kürdistan Sosyalist Partisi'ni kurdu. 2003 yılında ise kurduğu ve genel sekreterliğini yaptığı partiden kendi kararıyla ayrıldı.

Burkay, Türkçe ve Kürtçe olmak üzere çeşitli alanlarda yazılar yazdı ve eserler çıkardı. Sezen Aksu'nun 1991’de çıkan albümüne adını veren Gülümse adlı şarkısı ve Yeni Türkü'nün Sonbahardan Çizgiler adlı parçası Burkay'ın şiirlerinden bestelenmiştir.

31 yıldır yaşadığı İsveç'ten Türkiye'ye 30 Temmuz 2011’de döndü.

4 Kasım 2012'de Hak ve Özgürlükler Partisi genel başkanlığına seçildi.

Özgürlük Yolu Vakfı’nda çalışmalarını sürdürüyor.

Kaynak: K24

 
 

Editör: TE Bilişim