Gazete Emek- Pandemi sonrası insanlığı nasıl bir dünya bekliyor? IMF’nin Finans ve Kalkınma dergisi Haziran 2020 sayısında bu soruyu 6 uzmana yöneltmiş. Oxford Üniversitesi’nden Daniel Susskind, “kilit sektörlerde” çalışan işçilerin emeğinin “toplumsal değeriyle” aldıkları ücretin düşüklüğünün yarattığı çelişki üzerinde duruyor. Dünyadaki mevcut adaletsizliklere ve zayıflıklara karşı kolektif bir duyarlık gösteremezsek, önümüzdeki on yılda bugün cebelleştiğimiz sorunların daha aşırı versiyonlarıyla yüzleşeceğimiz öngörüsünde bulunuyor.

Mc Kinsey Küresel Enstitüsü Başkanı James Manyıka ise tele çalışma, tedarik zincirlerinin bölgeselleşmesi, veri akımlarının hızlanması konularının altını çiziyor. Gelir dağılımı kutuplaşması, işçilerin kırılgan konumu, daha çok platformlara bağlı çalışmaya dayanan “gig” ekonominin yaygınlaşması, işçilerin yeni işlere adaptasyonu gibi sorunlarda kapsayıcı büyüme, refah ve herkese yönelik güvenlik için o da kolektif eylem öneriyor.

Avrupa Borç ve Kalkınma Ağı direktörü Jean Saldanha’ya gelince, Küresel Güney’de yaşayan dünya nüfusunun üçte ikisine yönelik, BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve küresel iklim değişikliğine karşı Paris Anlaşması’nın hayata geçirilememesi halinde insanlığı bekleyen tehlikelere dikkat çekiyor. İnsan haklarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve iklim konularını merkeze koyan bir vizyonu savunuyor.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Genel Sekreteri Sharon Burrow temel amacın tam istihdam ve yeni bir toplumsal sözleşme olması gerektiğini söylüyor. Bakım ekonomisinde, eğitimde ve düşük karbonlu ekonomide kamusal yatırımlar öneriyor. Talebi canlandıracak bir ücret politikası, toplu pazarlık ve emek piyasası düzenlemeleri üzerinde duruyor ve küresel dayanışmanın paylaşılan bir refahın önünü açabileceği umudunu besliyor.
Northwestern Üniversitesi’nden Sergio Rebelo 9/11 saldırısından sonra güvenlik önlemlerini nasıl kanıksadıysak, bundan böyle virüs taramasının da yaşamımızın bir gerçeği haline geleceğini düşünüyor. Kısa çalışma gibi uygulamaların ekonomik iyileşme avadanlığımızın daimi bir parçası olması gerektiğini söylüyor. Tedarik zincirlerinin ülke içine kaydırılması uygulamalarının istihdam artışı getirmeyeceğini, otomasyonu yaygınlaştıracağını düşünüyor. Salgında uygulanan politikalar gereği kamu borcunun şişeceği ve ciddi mali sorunlar yaratacağı endişesini dile getiriyor.

Avrasya Grup Başkanı Ian Bremmer koronavirüsünün tedarik zincirlerindeki sorunlar, “önce benim ulusum” politikaları, Çin’in yükselişi gibi üç temel jeopolitik eğilimi hızlandırdığını ifade ediyor. Dünyanın pandemiyi geride bıraksa bile ABD ve Çin arasındaki yeni soğuk savaşa sürükleneceğini öne sürüyor.

Pandemiden Sonra: Hangi Gelecek?

Büyük Geçiş İnisiyatifi (Great Transition Initiative) adlı online platform ise “Pandemiden sonra: Hangi gelecek?” başlıklı, sistem karşıtı görüşlerin öne çıktığı daha kapsamlı bir tartışma yürütüyor. Sitenin yöneticisi Paul Raskin virüsün patlak vermesinin yaşamlarımızı alt üst ettikten, dinginliğimizi bozduktan, varsayımlarımızı değiştirdikten sonra bizi uzun vadeli bir senaryo üzerinde düşünmeye davet ettiğini söylüyor.

Pandeminin tarihsel bir kopuş yarattığından, kurumlarımızın sürekliliğini sarsıntıya uğrattığından ve bilincimizi etkilediğinden hareketle çok sayıda düşünce insanını küresel gelecek hakkındaki düşüncelerini paylaşmaya çağırıyor.

Tezlerin üç temel senaryo üzerinden geliştirilmesi bekleniyor:

- Convansiyonel Dünya: Genelde neoliberal piyasa güçlerinin egemenliğinin aynen sürdüğü, öncekine benzer bir düzen.

- Barbarlaşma: Korku ve yabancı düşmanlığının ateşlediği milliyetçiliğin ve otoriterliğin kabardığı, kendi sınırlarına hapsolmuş Kale Gibi Dünya’nın şekillendiği, çatışmaların şiddetlendiği, kurumsal düzenin kaybolduğu bir Çöküş senaryosu.

- Büyük Geçiş: Uzaktan çalışmanın yaygınlaştığı, seyahatlerin seyrekleştiği, sosyal mesafenin korunduğu bir ortamda iklim değişikliğinin yumuşatıldığı, yaban hayatın korunduğu, ekonomilerin yerelleştiği pozitif bir senaryo.

Sitede ilk turda 12 ayrı kişinin görüş ve değerlendirmelerine yer veriliyor. Statükonun devamı, çöküş ve radikal değişim şeklindeki üç ayrı senaryonun gerçekleşmesini bekleyenlerden birer örneği sizler için özetleyelim istedik.

Piyasa Güçleri Kazanıyor

Ekolojik-kültürel değişim konularına yoğunlaşan Herman Green’e göre, ABD’de salgın ortamında olumlu hiçbir gelişme gözlenmiyor. Depresyon, anksiyete ve alkol tüketimi artıyor. Milyonlar işini kaybetti, ülke sınırlarını kapattı, belgeleri bulunmayan göçmenleri sınır dışı etti. Pandeminin insanları birbirine yaklaştıracağı yanılsaması George Floyd’un katliyle tuzla buz oldu. Amerika’da kuruluştan beri hükmünü sürdüren ırkçılık bir kez daha su yüzüne çıktı.

Ekonomik görünüm kötüleştikçe, borsa yükseldi. Küçük ve yerel firmalar art arda kapanırken, dev firmalar daha da güçlendi. Piyasa ekonomisi zenginlere para akıtırken, eşitsizlikler daha da katmerlendi. Bütçe açıkları ve kamu borcu artarken, Yeni Yeşil Anlaşma, altyapı harcamaları, garantili sağlık ve tam istihdam umutları giderek köreliyor.

Büyük şirketler ve finans kesimi eskisinden bile güçlü olduğuna göre “piyasa güçleri kazanıyor” diyebiliriz. Daha otoriter bir yönetimin daha fazla gözetimle birleşerek ABD’de ve başka yerlerde egemen olması yüksek olasılık. Başarısız bir sosyal ve ekolojik deneyime tanıklık ediyoruz.
Green tüm bu karamsar tabloya karşın umudunu büsbütün yitirmiyor, yukarıdan gelecek bir değişim yerine aşağıdan yükselecek bir değişime işaret ediyor. Bugünkü umudumuz devrim değil, küçük toplulukların tabandan direnişi ve yenilenmesi diyor.

Kale Gibi Dünya Bizim Dünyamız

Küresel Güney’e Odaklanma (Focus on the Global South) düşünce kuruluşu direktörü Shalmali Guttal’a göre ise, COVID-19 salgınından önce de sağcı, otoriter/faşist rejimler küresel kapitalizm ve dev şirket küreselleşmesinin yarattığı yoksulluk, kaygılar ve hayal kırıklıkları üzerinde yükselerek iktidara gelmekteydiler. İlerici politik ve toplumsal güçler ise direniş dinamiklerini birleştirmede ve alternatif sistemlerin serpilip gelişmesini sağlamada yetersiz kalmışlardı.

Guttal pandemi döneminde eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin nasıl derinleştiğini örnekledikten sonra, kriz dönemlerinde insan hakları, bireysel özgürlükler ve demokratik denetim mekanizmalarının ilk sistemik darbe yiyen unsurlar olduğunu hatırlatıyor. Salgın sırasında yaygınlaşan dijital gözetim mekanizmalarının kalıcılaşmasından duyduğu kaygıyı ifade ediyor.

İlericilerin görevinin, güçlü bir kamusal altyapı ve kamusal sağlık, temel mallar, hizmetler, sosyal koruma, insan hakları ve demokrasi temelinde önerilerini ortaya koymak ve yaygınlaştırmak olduğunun; bu önerilerin en kırılgan unsurlar olan, prekarya, göçmen işçiler, küçük ölçekli gıda üreticileri, yerli halklar ve kadınlar için özel hükümler içermesi gerektiğinin altını çiziyor.

Kolektif Eylem: Nihai Aşı

Şimdi de sırada Şahan Savaş Karataşlı’nın görüşleri var. Karataşlı North Carolina Üniversitesi’nde çalışan Koç Üniversitesi mezunu Türkiyeli genç bir akademisyen. Yazara göre sorun basitçe, sermaye birikiminin yapısal ve ideolojik hegemonyasının bizi ekonomiyi, toplumu ve politikayı farklı biçimde örgütlemekten alıkoymasıyla açıklanamaz. Asıl sorun, bir dünya devrimi gerçekleşmediği takdirde, sermayenin sonu gelmeyen birikiminin hızlanarak kendi ölümünden daha hızlı bir biçimde dünyanın sonunu da getiriyor olması. Bu nedenle yirminci yüzyıl başları için “Sosyalizm ve Barbarlık” nasıl en uygun slogansa, bugüne cuk oturan slogan “Sosyalizm ve Kıyamet” olabilir.

Pandemi sorunların büyük ölçüde kapitalizmin kendi doğasından kaynaklandığı yolundaki solda yaygın inancı tazelese de, Küresel Sol’un şu ana kadar temel bir aktör olarak varlığını hissettiremediği de ortada. Dile getirilen çeşitli anlamlı sosyal talepler, aşağıdan bir kitlesel hareket ortaya çıkmadığı takdirde soyut düzeyde kalacaktır. Gereksinme, kitlelerin kendiliğinden enerjilerini ve aşağıdan yükselen farklı taleplerini yansıtacak yatay biçimde bağlantılanmış bir “hareketlerin hareketidir”. Hareketler kümelenemez, bir araya gelemezse hükümetler ve şirketler pekâlâ birbirinden kopuk kendiliğinden kolektif eylemleri göz ardı edebilir veya bastırabilirler.

Bütün insanlığı ve diğer doğal varlıkları özgürleştirmek için sömürü, baskı ve dışlanmayı üreten sistemleri sadece kendi coğrafyamızda değil, var olduğu her yerde ortadan kaldırmalıyız. Bunun içindir ki, yerel ve küresel düzeyde faaliyet gösteren hareketlerin hareketine ek olarak, hedefleri ve talepleri eklemlendirip, bu vizyonu ileri taşımak için eylemleri yükseltecek, uzun vadeli ve küresel çıkarları savunan ve bu doğrultuda mücadele yürüten enternasyonalist bir örgüte gereksinme vardır.

Karataşlı enternasyonalizme ilişkin bu tezlerini çok daha kapsamlı bir makalede ayrıntılandırıyor (bkz. the twenty-first century revolutions and internationalism: a world historical perspective-Globalizations Volume 16, 2019-issue 7). Bu perspektifin önümüzdeki dönemlerde derinleştirmemiz gereken “21. Yüzyılda enternasyonalizm” tartışması için çok elverişli bir zemin oluşturduğu kanısındayım.

Kaynak: Birgün

Editör: TE Bilişim