Gazete Emek-İş İnsanı Burç Baysal'ın eşi aktivist  Nurcan Baysal, sosyal medya üzerinden özelikle Kürt Basını'nda çalışanların kendisine yönelik yaptığı eleştirilere sert bir şekilde cevap verdi.

Baysal, Kürt basınında tanınan bazı gazetecilerin kendisini, "Sur olayları üzerinden ajitasyon yapıyor, rant devşiriyor, acıları istismar ediyor, o yazıyor, eşi ihale alıyor" gibi paylaşımlara "İt sürüsü" şeklinde cevap verdi. Baysal'ın sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar şu şekilde:

-1-

Biraz kafanızı şişireceğim, eğer dinlerseniz:)

Rahat okumanız için twitlerimi numaralandıracağım

-2-

6 yıl önce yazmaya karar verdiğimde işin bu kadar zor olacağını bilmiyordum tabi. Çok zorlukla karşılaştım ama yazmaya devam ettim. Edebiyat yapmak için yola çıkmadım, hakikatleri duyurmak, hakikatleri kaydetmek için yola çıktım.  Sizlere hakikatleri iletmek için yazıyorum.

-3-

Sesi olmayanların sesinin ortaya çıkmasına yardımcı olmaya, silinmeye çalışılan belleğe karşı kürek çekmeye çalıştım.Bu süreçte devletten birçok tehdit aldım, almaya devam ediyorum, yargılandım, yargılanmaya devam ediyorum. Ama bunun yanı sıra planlı bir şekilde organize

-4-

edilen linç girişimlerine maruz kaldım.Şimdi sizinle bunları paylaşmak istiyorum:

A)Özellikle Kürt basınında çalışan birkaç insanın yönlendirmesi ile“mağdur” edebiyatı yaptığım yazıldı. Benim tek amacım hep hakikat oldu. Eğer karşımdaki mağduriyetini anlatıyorsa mağduriyetini

-5-

direnişini anlatıyorsa direnişini yazdım. Ama elbette Sur’da evi yıkılan bir insan mağdur durumunu anlatırken, “şanlı direniş” diye yazmamı kimse beklemesin. Kusura bakmasın kimse hayatım boyunca slogan atmayacağım. Hakikati dile getirerek Kürt mücadelesine de halkıma da daha

-6-

iyi hizmet ettiğimi düşünüyorum. Slogan atanımız zaten yeterince var. Hakikate hürmetten hiçbir zaman vazgeçmedim. Nitekim yazılarımı ve kitaplarımı düzenli okuyanlar ne dedikleri gibi “mağdur”, ne de “ağlak” bir edebiyat bulamazlar.

 B)Yine bazı “it”lerin yönlendirmesi ile,

-7-

, 2016 Aralık ayında evimin resimleri paylaşıldı, çok tehdit aldığım bir dönemde ben, ailem ve 2 küçük çocuğumun güvenliği zedelendi.Bunu yapan 3 sosyal medya hesabı ile ilgili Aralık 2016’da,bu hesapların hangi gerçek kişilere ait olduğunu öğrenmek istediğimize dair avukatım

-8-

savcılığa başvurdu. Bu başvurum“Nurcan Baysal Kürt gençleri savcılığa şikayet ediyor” diye deklere edildi ve hiç utanmadan buna ilişkin yazı yazan Kürt “gazeteciler” oldu. Oysa ben kimseyi savcılığa şikâyet etmedim, sadece bu kişiler kimdir isimlerini bilelim istedim ama gel

-9-

gör ki 2 yıl geçmesine rağmen savcılık bu isimleri bildirmedi, belli ki bu kişilerin devletle ve savcılarla arası düşündüğümüzden daha iyiymiş.

C) Sur’da çatışma içinde ve bombalar altında yazarken, “Sur’u hiç görmeden Sur’u yazıyor” söylemlerini geliştirdiler.Oysa bu şehirde

-10-

herkes biliyor ki Sur-Şehitlik arasında büyüdüm ve babam Sur’da manav ve aile fertlerimin bir kısmı Sur’da yaşıyor.Tüm bu nedenler ve Sur’a olan aşkım nedeniyle haftanın en az 4 gününü Sur’da geçiririm. Ama böyle olmasaydı bile, ben çok başka yerden yazıyor olsaydım bile,

-11-

bir kişi kendisini bir mücadelenin öznesi olarak konumlandırdığı zaman, diğerlerine susmak düşer. Eleştirebilirsin ama kimsenin bu mücadelenin öznesi olma hakkını gasp edemezsin

D)Sur bombalanırken nerede olduğumu Sur’da yaşayanlar da,muhtarları da, Kürt hareketi de,devlet

-12-

gayet iyi biliyor. Bu itler de biliyor elbet yazılarımdan.Ama amaç algı yaratmak

D)Kadın ve genç bir kadın olmam vesilesi ile bu“linç girişimleri”oldukça bel altı oldu. Örneğin geçen hafta Paris, Londra gibi seyahatlerimden aldıkları resimlerle hiç üşenmeyip kolajlama yapıp

-13-

böyle keyfi yerinde yaşıyor, oradan oraya geziyor,sonra da Kürdün trajedisinden nemalanıyor diye paylaştı bu it sürüsü. Lonra parlamentosunda Mayıs ayında Bölgedeki insan hakları ihlallerine ilişkin yaptığım konuşma sonrası, keyifle koyduğum bir resim, yine Haziran ayında

-14-

 İnsan hakları yüksek komiseri ile görüşme sonrası Paris’ten koyduğum bir resim ve yine “1 ay sonra ilk defa haftasonu evde dinleniyorum” diye evden koyduğum bir resim paylaşılarak, aslında ne “lüks” hayatım olduğuna dair yorumlar yapıldı. Düşünsenize keyifle paylaştığınız

-15-

bir anı, üşenmeyip kolajlatıp bunları yapmak. Kötülük gayet organize anlayacağınız.Beni üzen ise bu it sürüsünün içinde trollerin yanı sıra gördüğüm yine yurtdışında yaşayan, farklı isimler altında yazan  bazı Kürt gazetecilerin ve yazarların olduğu idi.Evet, keşke bu hayatı

-16-

siz yaşasanız, keşke benim yazdıklarımın sadece binde birini gerçek isimlerinizi kullanarak ve Amed’de yaşayarak yazsanız. Keşke aldığım tehditlerin, açılan davaların binde birini üstlenseniz. Keşke sırtınızı bir örgüt, parti, ya da herhangi bir yere dayamadan, bağımsız bir

-17-

şekilde benim yaptıklarımın binde birini yapabilseniz.Bu arada evet biz tatile de gidiyoruz, yatıyoruz, kalkıyoruz, kahve içiyoruz, hatta inanmayacaksınız ama yemek bile yiyoruz. Tıpkı sizin Paris’lerde, Brüksellerde, Köln’lerde yediğiniz gibi. Ve ismimizi değiştirmeden,

-18-

memlekette kalarak bu mücadeleyi veriyoruz. Hangi ahlaka ve vicdana sığıyor, burada, hiçbir yere sırtını dayamadan tek başına mücadele eden bir kadını bu şekilde bel altı vurarak itibarsızlaştırmaya çalışmak? Sizin gibi it sürülerinin Tahir Abiye yazdıklarını daha unutmadık.

-19-

Hangi ahlaka sığıyor beni,ailemi ve küçük çocuklarımı hedef haline getirmek?

Kürdün trajedisinden nemalanmak,evet nemalanıyorum,onlarca soruşturma, gözaltı,heran tutuklanma tehdidi ve her hafta aldığım ölüm tehditleri ile nemalanıyorum. Keşke siz de benim gibi nemalansanız

-20-

Bu haysiyetsizlerin geliştirdiği bir başka söylem “o Sur’u yazıyor, eşi ihale alıyor” söylemi oldu. Evet, benim her yazdığımdan eşim etkileniyor ama “ihale alarak” değil, kendisine soruşturmalar açılarak. Eşim evet bir işadamı ve sivil toplumcu, hayatı boyunca dağıtım işi

-21-

dışında bir iş yapmadı, Allaha şükür ki devletle bir işi olmadı,mütahit değil, sadece ve sadece dağıtım firması var ve tüm baskılara rağmen kentinden ve mücadeleden vazgeçmedi,Bölgeyi terk etmedi. Onunla gurur duyuyorum. Bana ve verdiğim mücadeleye inandı ve hep yanımda oldu

-22-

Tanrı herkese benimki gibi bir eş, yoldaş versin. Ona çok şey borçluyum.

Ben bu linç girişimlerini önemsememiştim, alışkınım da, ama TÜYAP Kitap Fuarında  onlarca hatta yüzlerce insan gelip sarılınca anladım boyutunu. Bu açıklamayı yaptım, çünkü bana yaşatılanların ne kadar

-23-

çok insanı mücadeleden soğuttuğunu gözlemledim. Onlarca insan size yapılanları görünce, mücadele etmekten vazgeçiyorsa orada bir sorun vardır.Fuar boyunca gelip bana sarılan yüzlerce kadın ve gence söyleyebileceğim tek bir şey var: Vazgeçmeyin mücadeleden ve iyilerin yanında

-24-

durmaktan. Kimse sizi soğutmasın bu mücadeleden. Çünkü bizler halkımız için ama aynı zamanda daha iyi bir dünya için bu mücadeleyi veriyoruz.Bize bahşedilen kısa hayatlarımız bittiği zaman “evet, yaşamımda hiç değilse iyinin, hakikatin yanında durabildim” diyebilmek için.

-25-

Benim yaşadıklarım,sömürge toplumların hepsinde yaşanmış şeyler,bunlar olacak, devletler sömürgeleştirdikleri toplumları daha kırılgan hale getirmek, dayanışmalarını bölmek için bu yöntemleri kullanır,ve  o toplumun kendi içinde olan insanları kullanır,ajanlaştırırlar

-26-

Bunlar sizi soğutmasın. Bizler yüzlerce yıllık mücadele tarihinin küçük bir dönemindeyiz sadece, bizler gelip geçeceğiz ama mücadele hep devam edecek.

Bunları yaşadığımda elbette etkileniyorum, üzülüyorum, kırılıyorum, bunu yapanların içinde “gazeteci”, “yazar” görünümlü

-27-

insanların olması daha çok üzüyor bu toplum adına.Ama ben güçlü bir kadınım, toparlanıyorum. Çünkü halkımın mücadelesine, Amed’e,Kürtlere ve Kürdistan’a  aşkla bağlıyım. Bu aşk bana iyi geliyor, ayakta tutuyor. Bu “it” sürüsü de vızıltı gibi gelip geçiyor. Tek üzüntüm  şu:

-28-

Acaba kimler bu şekilde bu mücadelen vazgeçirildi bu şekilde, küstürüldü, acaba biz böyle “it sürüleri” sayesinde hangi güzel insanları kaybettik? Ne diyeyim, bu soruları da bir gün belki bu hareket sorgular. Çünkü “it sürülerine” sesiz kalarak azalmıyorlar.

-29-

Bana özel olarak çok üzgünüz diyenler,lütfen demeyin, çünkü sizin sessizliğiniz kötüleri daha çok havlatıyor.Çünkü kötülük tahammül edildikçe azan bir şey.Gerçekten iyilerin yanındaysanız, insan hakları için mücadele eden insanların yanındaysanız, bir zahmet etten duvar örün

-30-

Bölgede yüksek sesle mücadele eden bir avuç kalmış insanların yanında.

Uzun oldu, bu kadar sorun arasında kafanızı şişirdim, ben bu kısa hayatımda iyilerin, iyiliğin yanında kalmaya kararlıyım, mücadeleye elbette aynen devam edeceğim, birkaç it beni mücadeleden vazgeçiremez

-31- Bu konuda bu ilk ve son konuşmam. Bunca kötü olayın içinde vaktinizi alıp bunları dile getirdim, kusura bakmayın. Teşekkür ederim.

Ha bu arada, şuan Belgraddayım,buradan Paris’e geçeceğim, bol bol resim paylaşacağım ki, bu it sürüsü gelecek haftada çalışsın, kolajlasın, ama bu sefer daha harika bir iş bekliyorum bu itlerden, resimlere müzik falan ekleyebilirsiniz, üzerine de nakarat halinde şunu geçersiniz:+

+”Sur bombalanırken o Paris ve Belgrad’da geziyordu”, güzel oldu değil mi:) Hadi bakalım haysiyetsizler, size 1 haftalık iş daha, bundan sonra bol bol resim paylaşacağım,yaratıcılığınıza güveniyorum!

Editör: TE Bilişim