Gazeteemek- HDP Ankara Mİlletvekili ve İmralı Heyeti sözcüsü Sırrı Süreyya Önder hakkında 40 yıla kadar açılan davanın 2. duruşması Diyarbakır'da görüldü. Diyarbakır 8. Ağır Ceza mahkemesinde görülen duruşma dünden bugüne alındı. Duruşma günün değişmesinin sebebi ise Mecliste Önder'in nöbetçi idare amiri olması gösterildi. Önder'in katıldığı duruşmaya HDP Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım da izleyici olarak katıldı. Önder savunmasına dokunulmazlıkların hukuka aykırı bir şekilde kaldırıldığını belirterek başladı. 

Önder, Çözüm sürecinde hükümet kanadıyla yaşadıklarını da anlattı,  "O günkü hükümetin cumhurbaşkanından, başbakanından, bakanlarına varana dek hepsiyle bu hüviyet ile görüşme yaptım. Çözüm süreci, barış süreci için inisiyatif alanlar için hukuki bir güvence oluşturuyordu. Çünkü ben barışa sevdalı bir insanım, bütün hayatım bunun başlı başına açık delilidir. Siyasete girmemin temel gerekçesidir. Bu uğurda başıma gelecek cezai ya da fiziksel hiç bir yaptırımın benim nazarımda bir kötülük değeri yoktur. Onun için bunu sadece olgusal olarak bilmenizi isterim. Bundan dolayı bir şeyden vareste tutulmaktan haya ederim.

Ben ulvi bir iş yaptım, 3 sene bu uğurda emek sarf ettim. Sizin huzurunuza zorla getirilirken ki gece hariç. Uçak kullanmayan bir insanım, silah zoruyla uçağa bindim. Sadece İmralı'ya kadar kendim tek başıma araç kullanmışım bu görüşmeyi yürütmüşüm. Usul şöyleydi, İmralı'ya gidilir, daha sonra Kandil'e nasıl gidilir. Bu görünürde suç. Çözüm çerçeve yasası çıkana kadar MGK'nın kriz yönetmeliği ışığında ben ve heyet üyesi arkadaşlarım Kandil'e gidip KCK yöneticileri ile PKK komutanları ile toplantı yapıyorduk. Devletin ve Sayın Öcalan'ın taleplerini, öneri ve ricalarını iletiyorduk. Onlardan da öneri itiraz ve eleştiri alıyor ve getiriyorduk. Geldiğimiz her hafta kabinenin Adalet Bakanlığı, Müsteşarlık ve ilgili kişilerin nezaretinde gelinen durumu değerlendiriyorduk. Ben PKK'nin bütün yöneticileri ile 180'i aşkın toplantı yapmışım. Kimi günlerce sürmüştür.

Bir barış müzakerecisiyim.  Bunu öyle bir aşamaya getirmişiz ki, bu devletin İçişleri Bakanlı, Başbakan yardımcısı, AKP grup başkan vekili ve kamu güvenliği müsteşarıyla Dolmabahçe Sarayı’nda Dolmabahçe Deklarasyonu dediğimiz metni okumuşuz. Bu kadar meşru iken, tekraren söylüyorum. Ben 17 yaşında cezaevine atıldım ve 12 yıl hüküm giydim. Hakkımda herhangi bir suçlama olmadan. Faşist cuntaya karşı direnme hakkımı kullanmışım. Yargılanma tecrübem çok, 12 yıl hapse mahkum edilmiştim. Bütün savunmalarımı kendim yazdım. 2 kez askeri yargıtay esastan bana verilen hükmü bozdu. Bu şahıs, örgüt üyeliğinden yargılanamaz dedi. Dolayısıyla adalet sisteminden bir anlamda alacaklı olduğumu düşünüyorum

Siyasal tarihim benim, çok açık net ve birbirini tekzip etmeyen bir tutarlılık içerisindedir. Şiddeti bir araç olarak reddeden ve toplumsal barışı önceleyen, ortak vatanı önceleyen, bunun için çaba sarf eden bir yerde durmuşum. Biz tarihsel olarak o 3 senenin emeğinin karşılığını Dolmabahçe deklarasyonunda aldık. Bu devletin bakanıyla, aynı koltuk hizasında oturdum. Bir krize dönüştüğü için bunu özel olarak belirtmek istiyorum. Biz taraf gibi olmamalıyız. Biz yan yana olmalıyız dedik. Bu 12 maddelik Dolmabahçe Deklarasyonu barış sürecinin taçlandığı bir aşamaydı."

Çözüm sürecinde bir inisiyatif alarak çalışmalar yaptığını vurgulayan Önder, "İddianame karine olarak, illiyet bağı olarak benim DTK kongresinde konuşma yapmış olmamı örgüt üyeliği ile bağlantılandırmış. Burası hukukun dışına çıkan bir yetersizlik içeriyor. Ben kendim söylüyorum, ben PKK'nin bütün yöneticilerini barışa ikna etmek için 180'in üzerine toplantı yaptım. Gazeteler ve televizyon haber bültenleri İmralı Heyeti Kandil'e gitti haberleriyle doluydu. Gidiş dönüşlerimizde açıklamalar yapar ve bunları değerlendirirdik. Ben PKK'nin kurucu önderiyle 3 sene diz dize çalıştım. Hayatımın en onurlu dönemi ve en anlamlı çabası sayıyorum onu. Sayın Öcalan'ın gerek ülkemiz, gerek bölgemiz için nasıl bir perspektife sahip olduğunu gördüm. Bunu sadece ben değil, Bülent Arınç'tan Sadullah Ergin'e Bekir Bozdağ'dan Yalçın Akdoğan'a kadar bunu kamusal alanda Sayın Öcalan’ın barış konusundaki çabasını açıkça övdüler. Bunu özetlersek, ben bütün yöneticileri ile kimi zaman günler süren toplantılarımızı bilirim. Onlarla aynı sığınaklarda kaldım, aynı mağaralarda yaşadım. İlk gidişimize F16 bombardımanına maruz kaldık. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in araya girmesiyle bombardıman durduruldu. Bu konuda ihtiyaç duyulursa Sayın Ergin tanık olarak çağrılabilir. Bu konuda söylediklerimin bir santimini tekzip ederlerse ben bütün suçlamaları kabul edeceğim. Savunma hakkımdan feragat edeceğim. Bunlarla böyle bir mesai yürüttüm.  

PKK'nin kurucu önderiyle birlikte 3 yıl çalışmışım. Mektuplarını birlikte kaleme almışız, tutanakları sızdırılmış, orada birçok açıklayıcı şeyler var. Sonra da örgüt üyesi olmak için DTK'nin kongresinden karine oluşturulacak. Böyle bir şey hukuku çok zorlayacak bir şeydir. Onun için reddediyorum. Bu çabaların tümünü nasıl bir onurla sahiplendiğimi ve bunun bana doğuracağı kişisel yaptırımları şerefle taşıyacağımı söyleyerek reddediyorum. 3 yıl biz bu ülkede kimsenin burnunu kanatmadık. Analar askerdeki evlatlarından yalnızca hayırlı haberler bekledi. Bölge şenlendi, bölgeye nefes alma molası, barışın kıymeti gibi şeyler geldi. Çatışma sonrası çözüm süreçleri üzerine arama tarama inceleme yapmışız. Hepsinde dünyanın bütün coğrafyalarında ne olmuşsa burada da öyle olmuştur. Barışa elinizi uzatsanız uzanacak mesafeye geldiğinde provokasyonlar nedeniyle bundan uzaklaşılmıştır. Literatürde buna barış korkusu diyorlar. Barış Çerçeve Yasası ile ilgili yaptığım konuşma bunlara ilişkin ayrıntılı tespitler içerir. Sonsuza kadar sürmüş bir savaş yoktur. Kolombiya örneğinde, İRA örneğinde olduğu gibi bu müzakereleri yürüten, bu onuru yaşayan insanların arasında olacağım. Hayattaysanız sizler bu tarz siyasi davalar önünüze geldiğinde meselenin hukuki boyutunun yanında, diğer boyutlarla ele alan yargıçların tümü hukuk tarihinde yerini alacaktır. Ortada bir siyasal gerçeklik var.”

Hendeklerle ilgili konuştu

 İddianamede, hendeklere destek verdiği yönündeki suçlamaya tepki gösteren Önder, "Hendek terörünü övmek' gibi bir takım suçlamalar var. Bu memlekette ilk hendek meselesi Lice ve Bingöl karayolunda başlamıştı. İki uzman çavuş da rehin alınmıştı. Bununla ilgili Efkan Ala'nın tanıklığına müracaat edebilirsiniz. Anlatacaklarımın bir santimini herhangi bir şekilde burası eksik derse bütün savunma hakkımdan feragat edeceğim. Sayın Öcalan bize 'bu hendekleri kapatmalısınız, ama buna yol açan sorunu da yok etmelisiniz' dedi. Bizim döndüğümüz günden bir sonraki gün MGK toplantısı vardı. Efkan Ala bizi makamına davet etti, gece saat 0l.00'de gittik. Öcalan'ın söylediklerini burada dedik. Bu meseleyi nasıl çözeriz dedik. Ben 01,30'da araçla yola çıktım ve sabah Diyarbakır'a geldim. Piran Dağları’na gittik, onu alıkoyanlara ulaşmaya çalıştık. 2-2,5 gün orada geçti. Meseleyi tespit ettik, içişleri bakanlığıyla bölge valisiyle, güvenlik görevlileriyle meseleyi tartıştık. Bütün mesele yoğun tutuklamalar ve kalekol yapımıydı. Lice'de kalekol yapımı için 6,5 milyon TL para ayrılmıştı. Bu kalekol yapıldığı zaman, Lice için söz verilen konutların yapımı yarım kalmıştı, bu kalekolun maliyetinin dörtte biriyle bu konutlar tamamlanabilirdi. Bunları dinleyip konuştuk. O karakol inşaatı durduruldu, biz gittik, ikisi de nişanlanmak üzere evlenecek olan iki uzman çavuşu aldık, bir işkence görüp görmediklerini orada sorduk, teyidini aldık, onurlarını haysiyetlerini rencide edecek bir şey görüp görmediklerini sorduk. Getirdik komutanlığa teslim ettik. 1 hafta içerisinde de bölgede bir tane hendek kalmadı. Devlet yaygın gözaltıları durdurdu" şeklinde konuştu.

Önder: defalarca suikast atlattık

Önder savunmasının devamında, "Bugün ortaya çıkıyor ki dönemin sahadaki güvenlik görevlilerinin tümü darbe sanığı olarak yargılanıyorlar. Bunu canlı olarak gözlemledik. Gelip boynumuza sarılan insanlar vardı. Pusu kuranları da gördük. Başımızın üstünden ateş edenleri de gördük. Bu devlet bana 8 koruma tahsis etti. Defalarca suikast atlattık ancak hiç birini kamuoyuna paylaşmadık. Böyle inisiyatifler almışız ve bu meseleyi tartışarak ve ortaklaşa çözebilmenin pratiğini Silvan'da da, Habur'da da, Silopi'de de göstermişiz ve netice almışız. Ne oldu, bölgedeki denklem değişti. Buna dair anlatılacak çok şey var, fakat bir müzakereci olarak konuşmam gerekir. Çok onurlu şeyler yaptık, bu ülkeye barış getirecekse yine bugün tutuklanan HDP Milletvekilleri, DTK üyeleri, partinin siyasi kadroları barışı getirecektir. Her türlü ithamlarla gözaltına alınan, ama bir şiddet eylemiyle küçücük bir illiyet bağı bulunmayan kişiler gözaltına alınmamalıdır. Son olarak; bu iddianamenin ele alınış mantığını da kabul etmediğimi beyan ediyorum. İnsanlığın başına ne gelirse haktandır, geliş sebebi haktan ayrılmaktandır. Buna inanıyorum, sizler için de bunu diliyorum. Bu bir talep değildir, bütün insanlığın böyle alınmasını istiyorum" dedi.

Konuşmalarım kesilmiş

Önder'in sözlerini tamamlamasının ardından mahkeme başkanı "DTK'ye üye misiniz" şeklindeki sorusuna Önder, "Ben DTK üyesi değilim. DTK sivil bir platformdur. Eş başkanının talebi üzerine İmralı müzakere heyetine dahil edilmiştir. Yapılan görüşmelerin birçoğuna DTK eşbaşkanı sıfatıyla Hatip Dicle de katılmıştır. Ufak bir google araştırmasında bunun resimlerini de görürsünüz. Ama ben üyesi değilim. Üyesi olmaktan da imtina etmem" cevabını verdi. DTK'de yaptığı ve suçlama konusu yapılan konuşmaya değinen Önder, "Suçlamaya konu konuşmanın tümüne bakılmalıdır. Ama fezlekeye baktığınızda, benim konuşmam bir yerde kesiliyor ve şöyle bir parantez açılıyor. Bundan sonrası tespit edilememiştir. Neden tespit edilemesin, fısıltıyla mı konuşmuşum. Bunu hazırlayan zihniyet bu konuşmanın tümünü verdiği zaman çok güçlü bir ortak vatan duygusu ortaya çıkacaktır. O zaman buna bir fezleke düzenlemenin abesliği ortaya çıkacaktır. Buna özel olarak bakmanızı istiyorum. Herkesin konuşması tam, benim konuşmam eksik.  Konuşmamda katliam demişim, ama kastettiğim şudur bunların şöyle bir boyutu var Pozantı boyutu var, gençlere bunu söyledim. Tam bu vilayette babasına soktukları copu çıkarıp çocuğunun ağzına soktular. Bu hareketin başlamasında böyle büyük trajediler var. Bütün bu bölgede suça itilmiş olarak ceza kanunumuzda tarif edilen çocuklar, bir dönem taş atan çocuklar denilen çocuklar, Pozantı Cezaevi’ne gönderildi ve sistematik olarak tecavüze maruz kaldılar. Bunları bilmeden, bunlarla bir empati kurmaya çalışmadan o konuşmalarımın benim okumadığım yerlerini okuduğunuzda asker demeden gerilla demediğimi göreceksiniz. Standart koyma meselesi değildir. Herkesin açısıyla bakabilme becerisi ve duygusudur. Böyle sonu kesilmiş bir konuşmanın içerisinden alıp onu mu kastettiniz diyorsunuz, ben bu konuda çözüm almışım. Devletin ve Öcalan'ın ricasıyla yapmışım. Başta bunun delil mahiyetinde sayılmamasını talep ediyorum. Konuşmayı RTÜK'ten isteyin" talebinde bulundu.

Mahkeme paylaşılan fotoğrafları sordu

Mahkeme başkanının Çözüm Süreci döneminde Önder'in KCK Yürütme Konseyi üyeleriyle çektiği fotoğrafın kendisinin paylaşıp paylaşmadığına yönelik sorusuna Önder, "Fotoğrafın yayınlanması ile ilgili benim inisiyatifim söz konusu değildir. Ali Turabi Doğanay diye bir vatandaş var. Bu benim diğer dosyalarımda da muhbirdir. Son icraatı İnegöl Milli Eğitim Müdürü Atatürk'e saygısızlık etmiş. Bu nedenle İnegöl Milli Eğitim Müdürlüğü hakkında 4 ay önce suç duyurusunda bulunmuş, BİMER'de araştırma yapılırsa bulunur. Mahkeme bunun müşteki olma vasfını kabul etmemiş. Bunların hepsi Türk Solu denilen, şimdi cemaat davasından yargılanan yapının profesyonel mensuplarıdır. Bu fotoğrafı ben yayınlatmadım. Ancak ana haber bültenlerinde yayınlanıyordu Sözcü Gazetesi'ne matuf bir şey değildi. Açık legal, devletin desteği ile yürüyen bir süreçten bahsediyoruz" dedi.

2015 Newroz'u Soruldu

 Diyarbakır'da kutlanan 2015 Newrozu’nda yaptığı konuşmanın sorulması üzerine Önder, "Newroz konuşmasındakilerle ilgili olarak asla ve asla iddiaları kabul etmiyorum. O Newroz’da ben konuşmacı değilim. Sayın başbakan ve sayın içişleri bakanının, yani sayın Ahmet Davutoğlu, sayın Efkan Ala ve Sayın Muhammet Dervişoğlu, yeniden bu kesintiye uğrayan süreci toparlamak için bir inisiyatif geliştirme amacı içerisindeydiler. Sayın Davutoğlu bu nedenle görevden alındı. Siz dediler bu Newroz’da beni kastederek, siz ve Sayın Demirtaş barış temalı bir konuşma yapmanız mümkün müdür, sayın başbakan da bunu karşılıksız bırakmayacak dediler. Hatta Kandil'den de böyle bir talepleri oldu. Bu taleplerini ben Kandil'e ilettim. 'Murat Karayılan 2013 şartlarına dönebiliriz' dedi. Ki hendek meselesi bütün yoğunluğuyla devam ediyordu. Sayın başbakan buna cevaben BBC Türkçe'ye verdiği demeçte bu demeci olumlayan bir noktadan karşılık verdi. Biz de 2013 şartlarına dönebiliriz dedi. Onun devamına bizden bu konuşmayı yapmamızı istediler, bu konuşmanın akabinde de başbakan bir inisiyatif geliştirilecek dediler. Ben Sayın Demirtaş programda konuşmamız olmamasına rağmen birer konuşma yaptık. Mekaniği böyle hazırlanan bir Newroz kutlamasında bizim şiddet içerikli konuşmamız mümkün değildir." dedi.

Dava ertelendi

Yapılan savunmanın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Mahkeme, Önder'in DTK'te yaptığı konuşmanın ses kaydı ve dökümlerinin Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nden istenmesine karar verdi. Mahkeme ayrıca, Önder'in BDP adına görev aldığı Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi olduğu 2011 yılında, partisi adına verdiği Anayasa taslağı ve önerileri ile mecliste çeşitli tarihlerde yaptığı açıklamaların dökümünün istenmesine karar verdi. Mahkeme duruşmayı, Temmuz ayına erteledi. Bu sırada söz Önder, duruşma günün doğum günü olduğunu söylemesi gülüşmelere neden oldu.   Ankara'da 4 Kasım 2016'da yapılan operasyonda gözaltına alınan HDP Ankara Milletvekili ve İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder, aynı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcaılığı Önder hakkında, Diyarbakır Newrozu'nda ve Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) toplantısında yaptığı konuşmalar ile “Çözüm süreci” döneminde Kandil’e yaptığı ziyarette KCK Yürütme Konseyi üyeleriyle çektiği fotoğraf nedeniyle dava açmıştı. "Örgüt üyesi olma", 3 defa “Örgüt propagandası yapma" ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" ile suçlanan Önder’in 40 yıla kadar hapsi isteniyor.

(Dihaber)

Editör: TE Bilişim