Gazete Emek- Kürtçe müzik yasağına tepki gösteren Buldan, “Geçmişte de Kürt diline, şarkısına nasıl sahip çıkıldıysa bugün de Kürtler kendi diline daha fazla sahip çıkmaya devam edecek. Kürtçe yaşayacak, Kürtçe ezgiler daha gür çıkacak ama siz yok olacaksınız, silineceksiniz!” dedi.

 

 

 

 

“BUNLARIN GÜNDEMLERİNDE ÜLKE SORUNLARI YOK, TEK DERTLERİ KENDİ RANTLARI”

 

Buldan'ın açıklamasından satır başları şöyle:

 

"Aysel Doğan'ın ölü, Aysel Tuğluk'un ise hasta bedenine savaş açan Kürt düşmanı iktidar bilmelidir ki, bu düşmanlıklarınızla asla sonuç alamayacaksınız. Ne bize, ne halkımıza geri adım attıramayacaksınız. Sizin kötülük düzeni değil, Aysellerin barış rüyası yaşam bulacak.

 

Cenazede tanık olduğumuz bu saldırganlık ve ölü bedenden duyulan korku, kaybetmekte olan iktidarın siyasal psikolojisini ortaya koyuyor. Halkın karşısına çıkacakları yüzleri kalmadı. Ekonomik yıkımı, geçim derdini örtmek için her gün yeni bir hukuksuzlukla toplumun karşısına çıkıyorlar. Bunların gündemlerinde ülke sorunları yok, tek dertleri kendi rantları.

 

“KÜRT DÜŞMANLIĞINDA ADETA YARIŞ İÇERİSİNDELER”

 

Kürt düşmanlığında adeta yarış içerisindeler. 15 Mayıs Kürt dil bayramıydı, etkinlikleri engellemeye çalıştırdılar. Halkımız her şeye rağmen Kürt dil bayramını kutladı. AKP'nin Kocaeli Derince Belediyesi eliyle Kürt sanatçı Aynur Doğan'ın konserini yasakladılar. Çayırova Belediyesi, Amed Şehir Tiyatrosu'nun tiyatrosunu engelledi. Konser, tiyatro, etkinlik, miting yapmak yasak, tweet atmak yasak. Fiili bir OHAL uygulanıyor. İnkarcı iktidara diyorum ki, Kürt halkı sizin zihniyetinizdekilerle geçmişte nasıl mücadele ettiyse, bugün de aynı zihniyete karşı direnmesini biliyor ve başaracak.

 

“KÜRTÇE YAŞAYACAK, KÜRTÇE EZGİLER DAHA GÜR ÇIKACAK AMA SİZ YOK OLACAKSINIZ, SİLİNECEKSİNİZ”

 

Geçmişte de Kürt diline, şarkısına nasıl sahip çıkıldıysa bugün de Kürtler kendi diline daha fazla sahip çıkmaya devam edecek. Kürtçe yaşayacak, Kürtçe ezgiler daha gür çıkacak ama siz yok olacaksınız, silineceksiniz!

 

“DİPLOMASİLERİNİ DE KÜRT KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN YAPTIKLARINI GÖRÜYORUZ”

 

Bu iktidar gittiğinizde hepiniz o koltuklardan düşeceksiniz. Dün Amedli taraftarlara gazla ve tazyikli sularla saldırdılar. Stadyumun dolu olmasına tahammül edemediler. Nevruzun sancısını yaşadıklarını görüyoruz. Eğer amacınız halkla, Amedliler ile maç yapmaksa, Nevruz'da bir maç yapmaya kalkıştınız, 1 milyona 0 yenildiniz. Daha neyin peşinde olduğunuzu sormak isteriz. Yenilgiye doymadınız mı? Bunların Kürt düşmanlığı sadece içeride değil, uluslararası alanda da devam ediyor. Diplomasilerini de Kürt karşıtlığı üzerinden yaptıklarını görüyoruz.

 

Dış politikada bunları yaparken içeride de sığınmacılar üzerinden nefret iklimini körüklemeye, toplumsal talepleri bastırmak için korku ve sindirme siyaseti, yargı kumpasları üretmeye devam ediyorlar.

 

“GEZİ DAVASINDA HUKUKSUZCA CEZA YAĞDIRDILAR”

 

Partili yargı sistemi kurdular, bu yargı düzeni ile seçim kampanyası yürütüyorlar. Canan Kaftancıoğlu'na verilen ceza da aynı mantığın sonucu. Kaybettikleri İstanbul seçiminin intikamını yargı eliyle almak için Kobani ve kapatma davasını açıklarını biliyoruz. Gezi davasında hukuksuzca ceza yağdırdılar. Yenilgiyi bir türlü hazmedemediler. Yargı süsü verilmiş siyasi kararları bir de hukuk diye halka yutturmaya kalkıştıklarını biliyoruz. AKP Genel Başkanı Gezi davası için 'Bizde yargı bağımsız, kusura bakmasın' dediler. Sanki ortada gerçek bir yargı, işleyen bir hukuk var!

 

“NEWROZ’DA 1 MİLYONA SIFIR YENİLDİNİZ, FUTBOL TOPUNA DAHİ SAVAŞ AÇIYORSUNUZ“

 

Futbol topuna dahi savaş açan bu anlayış dün de Diyarbakır’da Amedspor-Tarsus İdman Yurdu maçı öncesi, Amedli taraftarlara gazla ve tazyikli suyla saldırdı. Stadyumun hınca hınç dolu olmasına tahammül edemediklerini bir kez daha gördük. Halen Newroz’un sancısını yaşadıklarını da biliyoruz elbette. Buradan diyorum ki, eğer amacınız halkla, Amedlilerle maç yapmaksa, Newroz’da bir maç yapmaya kalkıştınız ve 1 milyona sıfır yenildiniz. Daha neyin peşindesiniz, doymadınız mı yenilgiye? Evet, tabii bunların Kürt düşmanlığı sadece içeride değil, uluslararası alanda da tam sürat devam ediyor. Diplomasilerini de Kürt karşıtlığı üzerinden yaptıklarını her gün görüyor ve tanıklık ediyoruz.

 

 “KAYBETTİKLERİ İSTANBUL SEÇİMLERİNİN İNTİKAMINI YARGI ELİYLE ALIYORLAR”

 

Dış politikada bunları yaparken içeride de bir yandan sığınmacılar üzerinden nefret iklimini körüklüyorlar, diğer yandan da toplumsal talepleri bastırmak için her gün korku ve sindirme siyaseti, yargı kumpasları üretmeye devam ediyorlar. Saray'ın siyasi ajandasına göre karar veren bir partili yargı sistemi kurdular ve bu yargı düzeniyle seçim kampanyası yürütüyorlar. Kendileri halkın içine inemeyince, partili hâkim ve savcılarını sahaya sürdüler. İşte en son Sevgili Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza da aynı mantığın bir sonucudur. Kaybettikleri İstanbul seçimlerinin intikamını yargı eliyle almak için Kobanî ve kapatma davalarını açtılar. Gezi Davasında hukuksuzca insanlara ceza yağdırdılar. Yenilgiyi bir türlü hazmedemediler çünkü. Yargı süsü verilmiş siyasi kararları bir de hukuk diye halka yutturmaya kalkışıyorlar. AKP Genel Başkanı geçenlerde Gezi Davasıyla ilgili olarak “Kusura bakmasınlar bizde yargı bağımsız.” dedi.

 

 

 “UÇAN KUŞTAN, ESEN YELDEN KORKUYORSUNUZ AMA NAFİLE, NE YAPARSANIZ YAPIN GİDECEKSENİZ”

 

Sanki ortada gerçekten bağımsız bir yargı, işleyen bir hukuk varmış gibi AKP Genel Başkanının bu yargıya sahip çıktığını bir kez daha duyduk. Bağımsız dediğiniz yargının elindeki Cemal Kaşıkçı dosyasını bir balya dolar için satan siz değil misiniz? Arap Emirliklerinden döviz gelsin diye kendi içinizde kaç gündür birbirinizi yediğinizi görüyoruz. Hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye’yi 139 ülke arasından 117’nci sıraya yerleştiren sizin hukuksuzluklarınız değil mi? Geçin bu lafları! Çünkü, sizdeki bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü asla değildir. Sizdeki yalanın, hukuksuzluğun ve kumpasların üstünlüğüdür. Kararlar o mahkemelerde değil Saray’da verilmektedir. Asıl duruşmalar da Saray’da yapılmaktadır. Siyaseten yaşadığınız erimeyi yargı gücüyle durdurma gayreti içinde olduğunuzu gayet net görüyoruz. İtiraz eden herkesten, uçan kuştan, esen yelden korktuğunuzu da biliyoruz. Ama nafile, ne yaparsanız yapın gidecekseniz, gideceksiniz, gideceksiniz! Ne siyasi mahkemeleriniz ne kumpaslarınız ne SADAT’larınız ne de hileleriniz sizi kurtarmaya asla yetmeyecektir.

 

 “İKTİDARIN SAVAŞ POLİTİKASINA KARŞI SESSİZ KALMAK REJİMİN DEVAMINA HİZMET EDER”

 

Burada özellikle şunun altını çizmek istiyorum. Tüm toplumu ve demokrasiyi hedef alan bu karanlığı durdurmanın yolu birlikte mücadeleden geçer. Özellikle siyasal muhalefet tam bir yol ayrımındadır. HDP ve demokrasi güçleri saldırıya uğrarken, HDP’li belediyelere kayyımlar atanırken çekingen davrananlar, söz kuramayanlar, “ama fakat” diyenler bugün bu saldırı dalgasının bizzat muhatabıdır. Sessizlik karanlığı, ortak ve güçlü refleks ise aydınlığı büyütür. İktidarın kendi bekası için yürüttüğü savaş politikasına karşı sessizlik, bu baskı ve zulüm rejiminin devamına hizmettir. Bu hakikatin de net bir biçimde görülmesi gerekir.

 

 “BÜYÜK DEĞİŞİMİ BAŞARMAK İÇİN BÜYÜK YÜRÜME ZAMANIDIR”

 

Sürekli güç toplama arayışında olan iktidarın ülke yararına olmayan iç ve dış politikasına bir bütün olarak karşı çıkılması tüm muhalefetin ortak sorumluluğudur, ortak görevidir. O yüzden iktidarın her gün çoğalttığı adaletsizliklerin ve zulümlerin karşısında barışın sesini, cesareti ve mücadeleyi daha fazla büyütmemiz gereken en önemli süreçlerden geçiyoruz. İşte HDP tam da bunun mücadelesini, yani demokrasiyi, hukuku ve adaleti ayağa kaldırma mücadelesini yürütüyor, yürütmeye de devam edecek. Zaman cesarette, ortak demokrasi hedefinde ve ilkelerde buluşma zamanıdır; büyük değişimi başarmak için büyük yürüme zamanıdır. Halka her alanda dibi yaşatan bu organize kötülük düzenine karşı ortak mücadelenin zirvesini gösterme zamanıdır. HDP bunun sözü ve gücü olmaya devam edecektir.

 

“BU İKTİDARIN KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE ETMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

 

İşte ortak mücadelenin en güzel örneği kadınların mücadelesidir, kadınların ittifakıdır. Bakın geçen hafta, Meclis'te kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili bir yasa çıkardılar. Bu yasayı hazırlarken kadınların, kadın kurumlarının, örgütlerinin görüşlerini almadılar. Her zaman olduğu gibi oldu bittiye getirdiler. Her zaman söylüyoruz; kadına yönelik şiddetle mücadelede tek çözüm yalnızca cezalandırma değildir. Cezalandırma ancak önleme ve destek politikaları, etkin soruşturma ve kovuşturma süreçleriyle birlikte anlam kazanır. İstanbul Sözleşmesini fesheden, gözünü 6284 Sayılı Kanun ile yoksulluk nafakasına diken bir iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadele etmesi elbette mümkün değildir. Bunun örneklerini her gün görüyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Daha birkaç gün önce Silopi’de vahşice katledilen Sakine Kültür’ün yakılmış cesedi bulundu. Katil elbette ki tanıdık biri! Şırnak Özel Harekât Başkanı çıktı. Özel savaş elemanı. Yani “iyi çocuklardan” biri. Bu yapının iktidarla, SADAT’la, güvenlik mekanizmalarıyla ilişkisinin sabit olduğunu yaptığımız araştırmalarda öğrendik. Bu katiller cesaretlerini cezasızlıktan ve iktidarın kadın düşmanı politikalarından alıyor.

 

 “AYŞE ACAR’I HEDEF ALAN ŞİDDETTEN CESARET ALAN ERKEK YARGI KAFTANCIOĞLU’NA YÖNELEBİLMEKTEDİR”

 

Bir başka örnek. Erkek yargı, Pınar Gültekin’in katillerinden çok, adil bir yargılama için mücadele eden yaslı annesiyle uğraşıyor. Anne hakkında dava açtılar. İşte AKP yargısının ibretlik fotoğrafı daha ortaya çıktı. Biliyorsunuz Ankara’nın göbeğinde Genel Merkezimizin önünde Kürt ve kadın düşmanı bir kolluk görevlisi Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran’ı açıkça tehdit etti. Ortada bir soruşturma başlatacak bir savcı yok, bulunamıyor! Bulunamaz da. Çünkü hepsi işbirliği içinde. Sevgili kadın yoldaşlarım, kadına yönelik şiddete bütünlüklü bakmazsak bu şiddete son veremeyiz. Kadına yönelik şiddetin hepsi birbirinden güç almaktadır. Pınar Gültekin’e yönelen şiddetle, Pınar’ın annesine yönelen şiddet arasında bir bağ vardır. Tıpkı Ayşe Acar Başaran’a yönelen şiddetle Canan Kaftancıoğlu’na yönelen yargı şiddeti arasında bağ olduğu gibi. Ayşe Acar’a yönelen şiddetten cesaret alan erkek yargı Canan Kaftancıoğlu’na çok kolay yönelebilmektedir. Bunu herkes görmeli ve iyi anlamalıdır.

 

“MEYDANI BU ERKEK DÜZENE DE ERKEK YARGIYA DA ERKEK KATİLLERE DE ASLA BIRAKMAYACAĞIZ”

 

O nedenle kadınların ortak mücadelesi bizler için hayatidir ve hatta kadınlar için bir ölüm kalım meselesidir. Ne pahasına olursa olsun bu mücadeleyi mutlaka kazanacağız! Meydanı bu erkek düzene de erkek yargıya da erkek katillere de asla bırakmayacağız. Sizden asla korkmuyoruz. Erkek devletin gücüne dayanarak kadınları katledenler ve arkasındakiler bilsin ki, kadınların da büyük bir mücadele gücü vardır, direniş gücü vardır, hesap sorma gücü vardır. Ve bu güç karşısında kesinlikle yenileceksiniz. Az kaldı, kadınlara hesap vereceğiniz günler çok yakındır. Kadın mücadelesini bir kez daha buradan selamlıyorum.

 

 “AKP İKTİDARINDA KAYITLI ÇİFTÇİ SAYISI 2 MİLYON AZALDI”

 

14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günüydü. Ancak ülkemizdeki çiftçiler için o gün bir bayram değil yas günüdür. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında kayıtlı çiftçi sayısı yaklaşık 2,5 milyon iken, 2022 yılında bu sayı 500 binin altına düşmüştür. 2002 yılında yaklaşık 2,5 milyar TL olan çiftçi borcu, 2022 yılında 200 milyar TL’yi aşmıştır. Çiftçiyi tasfiye eden politika, iktidarın bu ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetme anlayışından kaynaklanmaktadır. İlkokul kitaplarında çocuklara tahıl ambarı olarak anlatılan bu ülke, AKP’nin organize ettiği bu büyük kötülük politikalarıyla koca bir moloz alanına dönmüştür. Bu kara tablonun sebebi AKP’nin tarlaları, tohum ekilecek toprak yerine beton dikilecek, talan edilecek, rant sağlanacak boş arazi olarak görmesidir. Çiftçiye verilmeyen kaynakların nerelere gittiğini bilmeyen kalmadı bu ülkede. İşçilere şükredin, halka sabredin diyen iktidar, Ahlat’taki sarayın yanına şimdi de bakanlık konutları yaptırmaya başladı. Yani yandaş müteahhitlere yeni bir rant tesis ettiklerinin farkındayız. Halk kirasını ödeyemiyor, bunlar halkın vergileriyle kendilerine konfor binaları dikmeye devam ediyor.

 

 “GASPÇI, UTANMAZ ZİHNİYETİN TÜRKİYE’Yİ GETİRDİĞİ NOKTA GIDA KRİZİDİR, AÇLIKTIR”

 

İçi boş tostla, deposu boş traktörle, kaynamayan tencereyle, ödenemeyen kiralarla bir sefalet ülkesi yaratan bu gaspçı, bu utanmaz zihniyetin Türkiye’yi getirdiği nokta kaçınılmaz olan bir gıda krizidir, kısacası açlıktır. Bu düzeni durduramazsak eğer ekmek bulamayacak hale gelecek, büyük bir açlık ve yoksulluk halini hep birlikte yaşayacağız. Vatandaşın biri, demir 1 liraları toplamış ve hurdacıya kiloyla satmış. TL’ye hakaret ettiği gerekçesiyle anında vatandaşa ceza kestiler. TL’yi değerini düşürerek hurdaya asıl çevirenin AKP olduğu gerçeğini hiç kimsenin unutmaması gerekir. Ama vatandaşı suçluyorlar. Merkez Bankasını, Hazineyi hurdalığa çevirenlerin kendileri olduğunu unutuyorlar ve inkar ediyorlar. En büyük hurdacı da bu iktidardır, AKP iktidarıdır. Türkiye hakları bu bilinç ve anlayışla ilk seçimde sandığa gidecek “artık yeter” diyecek, “edi bese” diyecek. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

 

 “HER YERİ “YETER ARTIK” SESLERİNİN YÜKSELDİĞİ İTİRAZ ALANLARINA DÖNÜŞTÜRMELİYİZ”

 

Bunun için diyoruz ki; bu iktidarın soygunlarından, yalanlarından kurtulmanın yolu mutlaka vardır. Tarlasını ekemeyen çiftçi, ay ortasını getiremeyen işçi, ekmek parası için her gün sokaklarda iş arayan işsiz, yarına dair umudu kalmayan genç, sefalete mahkûm edilen emekli, kirasını, faturasını ödeyemeyen, market raflarına bakıp ihtiyacını alamayan insanlar, hep birlikte sesimizi de itirazımızı da büyütmeliyiz. Çarşıyı, pazarı, meydanları, fabrikaları, sokakları, tarlaları “yeter artık” seslerinin yükseldiği itiraz alanlarına hep birlikte dönüştürmeliyiz. Birlikte mücadele ile birlikte değiştireceğiz seslerini her yerde mutlaka ama mutlaka buluşturmalıyız. Yan yana olursak, söz ve mücadele birliği yaparsak bu düzeni değiştirir ve birlikte büyük kazanımlar elde ederiz. Halk olarak alım gücümüz kalmadı, geçim gücümüz kalmadı ama önemli ve büyük bir gücümüz var; mücadele gücümüz, direnme gücümüz, değişim gücümüz. Yarınlarımızı kazanabiliriz. Adaletli ve onurlu bir yaşamı kazanabiliriz. Gasp edilen tüm haklarımızı elbette ki kazanabiliriz ve kazanacağız da. Yılgınlık yok, umutsuzluk hiç olmamalıdır. Mücadele var, direniş var, dayanışma var. Sorunları da iktidarı da çözecek toplumsal irademiz var. Gücümüze inanalım, güvenelim.

 

 "3 TEMMUZ’DA YAPACAĞIMIZ 5. OLAĞAN BÜYÜK KONGREMİZDEN ÖNCE 7 BÖLGEDE KONFERANSLARIMIZI YAPTIK"

 

HDP, yarınların daha fazla çalınmaması, onurlu ve eşit bir yaşamın kurulması için mücadele etmekte, tüm saldırıları göğüslemektedir. Daha fazla büyümek, mücadelemizi tüm toplumsal kesimlere ulaştırmak için var gücümüzle çalışıyoruz ve çalışmaya da devam edeceğiz. Türkiye’nin yükselen umudu ve değişim gücü olma yolunda kararlı ve emin adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz. Önümüzde büyük kongremiz var. 3 Temmuz’da gerçekleştireceğimiz 5. Olağan Büyük Kongremizden önce yedi ayrı bölgeyi kapsayan bölge konferanslarımızı tamamladık. Hem kadın hem de karma konferanslarımızı yaptık. Amed ve Çukurova'da son konferanslarımız gerçekleşiyor. 6-7 Haziran'da 4. Büyük Konferansımızı gerçekleştireceğiz. Bütün konferanslarımızda; toplumun ezilenlerinin aynı demokratik ittifak zemininde buluşması ve statükocu yaklaşımların tamamıyla dışında Üçüncü Yolda birleşerek Demokratik Cumhuriyetin yaşama geçmesi için demokratik mücadelemizin daha fazla büyütüleceği ve kesintisiz sürdürüleceği bir kez daha ilan edilmiştir.

 

 “HER BİR SALDIRINIZ HDP’Yİ DAHA DA BÜYÜTECEK, HDP DEĞİL CEBERUT İKTİDARINIZ KAYBEDECEK”

 

HDP’nin yükselişine tahammülü olmayan iktidarın kolluk güçleri bugün Diyarbakır’da yapacağımız konferansı engellemek için büyük bir saldırı organize etti. Şu anda Diyarbakır'da arkadaşlarımız konferansı yapacakları yerin dışında, meydanda konferanslarını yapıyorlar. İşte HDP budur. Siz bize içeriyi yasaklarsanız bir dışarda mücadele ederiz ve direniriz. Konferanslarımızı ve toplantılarımızı kapalı alanlarda yasaklarsanız dışarıda yapmaya devam ederiz. Bu saldırıyı yapanları ve emir verenleri şiddetle kınıyorum, lanetliyorum. HDP’nin siyasetinden, halklaşmasından korkan iktidara diyorum ki; sizin hukuksuzluklarınız, saldırılarınız bizi ve halkımızı asla durduramayacaktır. Her bir saldırınız HDP’yi daha da büyütecektir. HDP’nin fikriyatı bu ülkenin her tarafına, toplumun tüm kesimlerine yayılmaya devam edecek. HDP değil ceberut iktidarınız mutlaka ama mutlaka kaybedecek, bunu da böyle bilin. Evet, bu zorlu ve uzun yürüyüşün ne olursa olsun sürdürüleceğini bir kez daha açıkça ilan ediyoruz. HDP, yeni ve onurlu bir yaşamın kurucu gücüdür, halkların ortak umududur. HDP, yarınların sözüdür. Karamsarlığa inat, herkesin yüzündeki gülüş, adımlarındaki cesarettir. Faşizme kaybettirmeye, Türkiye halklarına kazandırmaya HDP devam edecek. Yolunuz ve yolumuz açık olsun!


 

Kaynak: Demokrat haber 

Editör: TE Bilişim