Gazete EmekHDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in “Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit”i protesto için başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi, 110. gününde. Aydın ve sanatçılar, Leyla Güven’in açık grevi için “Açlık değil, sessizlik öldürür” dedi.

 Yeni Yaşam gazetesinden Elif Aydoğmuş’u haberine göre, Leyla Güven’e ses olmaya çağıran sanatçı ve aydınların mesajları şöyle:

Oyuncu Levent Üzümcü:

“Bir ülkenin içerisinde insanların açlık grevinde ölmesini başarı olarak görecek bir kitle varsa, o ülkedeki herkes kendinden utanmalıdır.İnsanlara ucuz yollu etiketler yapıştırmak ve bu etiketler sayesinde insanların vicdanlarını rahatlatması utanç verici. Bir can canını ortaya koyarak yanlış bulduğu bir şeyi protesto ediyorsa, yetkililerin oturup düşünmesi lazım. Yetkililerin o canların ölmesini değil o canların yaşamasını savunması lazım, devlet budur çünkü.”

Oyuncu Orhan Alkaya:

“Sayın Leyla Güven, halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekilidir. Belediye Başkanlığı’nı da katarsak, halkın halis bir temsilcisidir. Temel hukukun yok sayılması anlamına da gelen ‘tecrit’ uygulamasına yahut hukuksuzluğuna karşı, Meclis’teki ifade olanaklarının hiçe sayılması üzerine başladığı açlık grevi, bir ‘liceat statum’ durumuna yani devletin hukuktan arındırılması durumuna işaret ediyor. Gene de, kendimde bu hakkı bulabilseydim, Sayın Leyla Güven’in önünde diz çöküp, açlık grevini sonlandırması için ona yalvarırdım. Çünkü hayatın, halkın halis temsilcilerine ihtiyacı var. Leyla Güven’in yaşaması büyük dileğimdir.”

Moda Tasarımcısı Barbaros Şansal:

“Demokrasiye, özgürlüğe ve hukuka aç kalmış bir coğrafyada Leyla Güven ve nicelerinin direnişi dünyaya mesaj veriyor. Tecrit, işkence, iftira ve otokrasi halkların kardeşliğine ve mücadelesine engel koyamıyor. Bedenlerini yarınlar uğruna siper eden insanlar ‘Hayata Dönüş’ operasyonlarıyla, bombalı katliamlar, asit kuyuları, yakılan mezralar ve talimatla hazırlanmış fezlekelerin ardındaki karanlık zihniyeti bir kez daha gözler önüne seriyor. Eşit yaşam hakkı korunmalı. Adil hukuk derhal sağlanmalıdır.”

Şair Ahmet Telli:

“Leyla Güven’in açlık grevi aslında bir çığlıktır. Bu çığlık ancak vicdan kulağına gidebilir. Eğer o kulak sağırsa, kuşkusuz ki bu çığlık oraya ulaşmayacaktır. Bu açlık grevi direnme noktasının ölüme dayandığı yerdir. Bu direniş alfabesinin son harfidir.”

Yazar Ahmet Ümit:

“İnsaların bir ülkede canı pahasına açlık grevine gidiyor olması çok kötü ve üzücü bir durum. O nedenle ülkede öyle bir adalet ve özgürlük olması lazım ki kimse kendi canı pahasına adalet arayışına girmemeli.”

Sanatçı Metin Kahraman:

“Leyla Güven son birkaç yıldır gelişen antidemokratik uygulamalara karşı bu direnişi gerçekleştiriyor. Giderek 12 Eylül’ü aratmayan dönemler yaşıyoruz. Fakat bu dönemi ancak mücadele ederek atlatabiliriz. Abim Kemal’le çağrımız, açlık grevindekilerin ölümüne izin verilmemesi.”

Oyuncu Füsun Demirel:

“Leyla Güven’in açlık grevinde olması elbette çok üzücü. Bir an önce taleplerin konuşulması lazım.”

Sanatçı Mem Ararat:

“Kuşkusuz tecrit insalık onuruna yakışmayan kırıcı bir tutumdur. Burada kangrenleşmiş bir Kürt sorunu var. Gün geçtikçe çözümden uzaklaşan ve maalesef böyle bir umudun da gittikçe azaldığı bir ortamda, bir insanın ölümü göze alarak bu tür bir eylemde bulunması, kuşkusuz kulak verilmesi, dinlenilmesi gereken bir eylemdir. Bu talepler ve uğruna yapılan eylem son derece barışçıldır. Yetkililer tarafından çok dikkatli bir şekilde dinlenmeli ve talepler karşılanmalıdır. Leyla Güven bir halkın seçtiği milletvekilidir, bu da göz önünde bulundurulması gereken bir durum. Bir yurttaş olarak, bir Kürt olarak bu durum beni derinden üzüyor. Umarım bu sorun sağlığında çok derin izler bırakmadan çözülür. Tek temennim budur.”

Oyuncu Deniz Türkali:

“Çok üzülüyorum, bu açlık grevinin olmamasını istiyorum. Leyla’yı çok seviyorum. Tecrit yasalara aykırıdır. Tecrit meselesinin tamamiyle yok olmasını istiyorum. Hukuka tamamen aykırı olan bu durumun yok edilmesi gerekiyor. Tecridin kendisine itirazım var.”

Yönetmen Özcan Alper:

“Leyla Güven, bu topraklarda bir an önce barış gerçekleşsin ve yeniden savaş değil çözüm konuşulsun diye bir insanın, bir annenin, bir milletvekilinin gerçekleştireceği en son şeyi, yani bedenini açlığa yatırmış. Ve tüm bunlara rağmen, sesi duyulmaz kılınmaya çalışılıyor. Çok geç olmadan, bir an önce bu sesin duyulmasını umut ediyorum..”

Yönetmen Veysi Altay:

“Tecrit bir bedenden çok düşüncenin tutsaklığı, insanın kişiliğini parçalamaya ve yok etmeye yönelik bir eylem biçimidir. Devlet, tecrit suçunu ‘siyasi olarak’ işlemektedir. Tecride dur demek, vicdanlı herkesin öncelikli görevidir. Çünkü tepkisiz kalındığı sürece, süreklileşen bir işkence biçimini almıştır. İmralı tecridi, artık intikam ve toplumu cezalandırmaya dönüşmüştür. Tecridi kırmak için, Leyla Güven ve arkadaşlarının bedenini ölüme yatırmış olması, herkese umut olmakla beraber öfkeye dönüşmüştür. Tecridin kırılması, Leyla Güven ve arkadaşlarının yaşaması, toplumsal olarak vereceğimiz güçlü tepkiyle mümkündür. Sessiz kalındığında, Leyla ve arkadaşlarının direnişine ortak olamadığımızda, yaşanacak olası bir ölümün en az devlet kadar ortağı olacağımız ortadadır. Bu suça ortak olmamalıyız.”

Eski CHP milletvekili Melda Onur:

“Bu talep bir barış talebidir. Çünkü bu ülke hakikaten eksikleri de olsa önemli bir barış sürecinden geçti. Barış sürecindeki ülkenin haline baktığımızda ve bugüne baktığımızda aradaki farkı da görebiliyoruz. En kötü haliyle bile barış her zaman için iyidir. Onun için iktidarın hem Leyla Güven’in talebini karşılamaması hem de bizi savaşın, çatışmaların içerisine sürüklemesi, bu süreci uzatmasının ötesinde fazla bir şey katmayacağını bilmek gerekiyor. Yani bugün çözmüş gibi görebilirler, bunu 90’larda da çözmüş zannetmişlerdi. Fakat böyle çözüm olmuyor. Onun için bir an önce makul bir barış sürecine ülkenin döndürülmesi için bir adım atma çağrısı olarak alıyorum ben bunu. İktidarı da bir an önce bu talebe kulak vermeye davet ediyorum.”

Sanatçı Ferhat Tunç:

“Leyla Güven’in durumu endişe verici. Yanı sıra hapishanelerde, 300’e yakın tutuklu/hükümlü açlık grevinde ve birçoğu tehlike sınırını aşmış durumda. Tecridin hukukta hiçbir karşılığı yok. Mevcut tecrit politikasının, sahip olduğumuz insani değerleri yok etmek gibi bir hedefi var. Bu açlık grevlerinin haklılığı biraz da buna dayanıyor. Yaşamı savunmak insanım diyen herkesin görevidir kuşkusuz. Barış için diyalog sürecinin nasıl hayati bir önem taşıdığını yaşayarak görmüş insanlarız. Leyla Güven bu gerçeğin bilinciyle bu direnişi başlattı ve sürüdüryor. Devlet, bütün yurttaşların olduğu gibi özellikle de cezaevlerindekilerin yaşamından birinci derecede sorumludur. Devlet, ölümleri yaşatacak gelişmeleri önlemek ve engellemek zorundadır. Bunu açlık grevinde olanların iradesini zedelemeden ve kırmadan taleplerini çözüme ulaştırarak yapabilir, tecride son vererek yapabilir. Leyla Güven hayatı pahasına bu direnişin en önde koşanıdır bugün. Bizim de görevlerimiz var. Bu gelişmeler karşısında sanatçılara da büyük bir sorumluluk düşüyor. Sanatçıların herkesten daha çok duyarlı olmaları beklenir. Sanatın özünde de insana, yaşama dair sorumluluklar gözetilir. Bu yüzden özellikle sanatçıların daha cesaretle bu direnişe sahip çıkması gerekir. İnsanı yaşatmaya dönük çaba içinde olmaları gerekir. Sanatçıdan insanın umudunu, kederini yok sayması değil, bunu duyması, sahiplenmesi beklenir.

Sanatçı İlkay Akkaya:

“İlkesel olarak açlık grevine karşı olabalirsiniz fakat ne olursa olsun canlı hayatının kutsal olduğunu unutmamalı ve bu çerçevede tecridin kaldırılması için baskı yapılmalıdır. Açlık grevi artık çok kritik günlerinde. Bir an önce harekete geçilmeli ve herkes bulunduğu yerden ses çıkarmalı.”

Kaynak: Birgün

Editör: TE Bilişim