Gazete Emek- T24 yazarı Murat Sabuncu, 4 Kasım'da tutukluluğunun 5. yılı dolacak olan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'la yazılı bir söyleşi gerçekleştirdi. 

Demirtaş'ın yeni kitabı "Efsun" üzerine yapılan söyleşide söz günlük siyasete de geldi. 

Aynur Aydın: İnşallah ödülümü Tamer Karadağlı’dan almam!



'BAŞAK, YERİ GELDİĞİNDE BANA DA KARŞIDIR'

Efsun'un kadın ve gençlerin romanı olduğunu belirten Sabuncu, sadece kendi eşi için değil 'haksızlığa uğradığını düşündüğü herkes için mücadele eden' biri olarak tanımladığı Başak Demirtaş'ı, eşi Selahattin Demirtaş'ın şu sözlerle anlattığını yazıyor:

"Eşim de hem bir anne hem bir kadın olarak çok değerli bir mücadele yürütüyor. Mücadelesi hem otoriter rejime, hem köleliğe, hem eril zihniyete, hem de yeri geldiğinde bana karşıdır." 

Kitaplarında da kalabalık ve yalnızlık temlarını işleyen Demirtaş'a Sabuncu "Fiilen siyaset yaparken hep kalabalıkların içindeydiniz. Uzun süredir, her ne kadar size dışarıdan ulaşan çok sayıda mesaj, mektup olsa da tecritin getirdiği bir yalnızlık var. Kalabalık ve yalnızlığı nasıl tarif edersiniz" sorusunu yöneltiyor. Demirtaş'ın yanıtı şöyle oldu:

İmamoğlu Diyarbakır’da: Kürt vatandaşların da Belediye Başkanıyım



'İNSAN OLARAK YALNIZ HİSSETTİĞİM ZAMANLAR OLDU'

"İçinde bulunduğumuz koşullara, ruh haline ya da zamana göre değişiklik gösterebilir bu durumlar. Benim en çok hissettiğim duygu, kalabalıklar içindeki yalnızlık.

Siyasal bakımdan kendimi asla yalnız hissetmedim. Beş yıllık hapislik sürecimde de siyaseten hep çok kalabalık hissettim. Bununla birlikte, insan olarak yalnız hissettiğim zamanlar da oldu. Bu çoğu zaman, anlaşılmamaktan kaynaklı öznel bir yalnızlıktı. Halen bu duyguyu zaman zaman hissettiğim anlar oluyor.

Yalnızlık duygusunun yol açtığı en şeker duygu, melankolidir. Böylesi durumlarda melankolinin tadından yenmez. Ama ben melankoli lüksüne bile sahip değilim ne yazık ki. Kişisel yalnızlığımı yine siyasal kalabalıklara sığınarak telafi ediyorum çoğu zaman. Ve elbette kişisel yalnızlık duygusundan beni en hızlı ve gerçekçi şekilde çekip çıkaran sevdiklerim var bir de. Başak, kızlarımız ve diğer tüm sevdiklerim. Beni sadece siyasi bir özne olarak görmüyor, güçlü ve zayıf yönlerimle bir insan olduğumu bilerek yalnızlığıma ortak oluyorlar."

Kitabıyla ilgili "Efsun'daki hiçbir karakter ya da olayla gerçek hayatta karşılaşmadım. Tamamını kendi hayal dünyamda yarattım" diyen Demirtaş, "Aslında Efsun, benim ilk ciddi edebiyat denemem. Seher, Devran ve Leylan'da az ya da çok vardım ben. Sesim de rengim de şu veya bu düzeyde vardı. Bundan kaçamazdım, kaçmaya da çalışmadım. Siyasetçi kimliğimi tümden görünmez kılan bir tarzda edebiyat yapmak benim için mümkün değildi ama Efsun'da bunu denemenin zamanı geldi diye düşündüm. Bu nedenle, Efsun'un tamamını kurgusal bir roman olarak ele aldım" ifadelerini kullandı.

Annesinin cenazesi ırkçı saldırıya uğrayan Aysel Tuğluk: Anneme neler yaptılar, buna dayanamıyorum



'ERİL İKTİDARLARIN EN KORKTUĞU ŞEY ÖZGÜR RUHLU KADINLARDIR'

Sabuncu'nun "Birincisi Türkiye'deki kadın hareketinin toplumu dönüştürme yolunda nasıl bir misyonu yerine getirdiğini düşünüyorsunuz? İkincisi eşiniz hedef haline getirildiğinde ne hissettiniz? Ya da Cumhurbaşkanı adayı olarak tartışıldığında?" sorusunu ise Demirtaş şöyle yanıtladı:

"Eşim hem bir anne hem bir kadın olarak çok değerli bir mücadele yürütüyor. Mücadelesi hem otoriter rejime hem köleliğe hem eril zihniyete hem de yeri geldiğinde bana karşıdır. Eril iktidarların en korktuğu şey, özgür ruhlu kadınlardır. Başak'a ve birçok özgür ruhlu kadına aşağılıkça saldırmalarının nedeni budur. Çünkü özgür kadın, pespaye erkekliğin tel tel dökülmesine, kepaze hale gelmesine yol açıyor. Kof erkekliğini ve bununla sağladığı iktidar konforunu yitirmek istemeyen her erkek, özgür ruhlu kadını tehdit olarak görür.

Türkiye'deki kadın hareketi inanılmaz bir şeyi başarıyor ve hiçbir partinin, hiçbir ideolojinin kabına sığmayacak şekilde genişleyerek belki de tek hakiki toplumsal harekete dönüşüyor. Bu yönüyle, demokratik dönüşümün lokomotifi artık kadın hareketidir diyebiliriz. Ben şahsen bundan dolayı çok heyecanlı ve mutluyum. Çünkü hepimizi özgür ve eşit kılacak şey; hiyerarşiye, egemenliğe, sömürüye ve tahakküme dayalı eril zihniyetin yıkılmasıdır. Ve kadınlar bunu kafamıza vura vura yapıyorlar. Vallahi ne yalan söyleyeyim, elleri dert görmesin diyorum.

Şunu da belirteyim, Başak'ın isminin cumhurbaşkanı adayı olarak tartışılmasından onun hayat arkadaşı olarak çok gurur duydum. Bununla birlikte, bu konu ne kendi aramızda ne de partimizde hiçbir şekilde gündem olmadı. Böyle bir gündemimiz yok. Tümüyle bizim dışımızda tartışılıyor. Ancak bu ülkeyi layıkıyla yönetebilecek milyonlarca kadın varken erkek siyasetçilerin öne çıkmaları da büyük talihsizlik.

Tabii, Başak'ın aktif siyasete girip girmeyeceğine herkesten önce kendisi karar verir. Kararı ne olursa olsun, ben tüm gücümle yanında olur, onu desteklerim. Zaten Başak, benim gönlümün seçilmiş cumhurbaşkanı olduğu için ben gayet memnumum. Siz de onu veya bir kadını cumhurbaşkanı yapmak istiyorsanız bu hiç de zor değil. Seçmenlerin yüzde 50 + 1'i kadın zaten. Kadınlar kadın adaya oy verse erkek adaylar nal toplar. Yeter ki kadın dayanışması güçlü olsun ve kadın kadının kurdu değil, yurdu olsun. Başak dahil, milyonlarca yürekli kadının içinden illa ki ülkeyi yönetecek pırıl pırıl adaylar çıkar."

AKŞENER'LE KAHVALTI YORUMU: DEDİĞİMİN KIYMATİNİ BİLMEYENLER SİYASETTE KAYBETMEYE MAHKUM

Demirtaş, "Akşener'le kahvaltı" sözlerinin hatırlatılması üzerine ise şunları söyledi:

"Aslında ben diyaloğun, temas etmenin sorunların çözümünde çok önemli ve belirleyici olduğuna dikkat çekmek için o kahvaltı örneğini vermiştim. Kimileri bunu o kadar aşağılık bir tarzda kullandı ki, bu durum siyasette diyaloğun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ispatlar oldu. Benim amacım spekülasyon yaratmak değil, insani ilişkilerin önemine dikkat çekmekti. Bunu anlayan anlamıştır, anlamayana da anlatmaya devam edeceğiz. Benim o dediğimin kıymetini bilmeyenler siyasette kaybetmeye mahkumdurlar."

Demirtaş, özellikle sol muhalefet için şu sözleri sarf ediyor:

"Ne yazık ki, solun da içine düştüğü tarihsel ve trajik parçalanmışlık, fraksiyonel veya partisel tutuculuk solda birliği neredeyse imkansız kılıyor. Buna rağmen ben çağrımı tekrarlıyorum. Bir çalıştayda ya da bir konferansta, nasıl olursa olsun bir araya gelmek ve ortak bir tutum belgesi oluşturup deklare etmek tarihi bir sorumluluktur. Burada, CHP ve HDP içindeki sol kesimler başta olmak üzere TİP, EMEP, Sol Parti, KSP gibi partilere önemli roller düşüyor. Bunu yapmazlarsa Türkiye emekçilerine karşı büyük mahcubiyet duyacaklarını şimdiden söyleyebilirim. Yaparlarsa neden mutlu son mümkün olmasın ki?"

Kaynak: Artı Gerçek

Editör: TE Bilişim