Gazete Emek- Partisinin seçilmiş belediye eş başkanları ile Diyarbakır’da düzenlenen toplantıda bir araya gelen HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, AKP hükümetinin yerel seçimlerden ders alması gerektiğini belirterek, “İktidarın bu dersi almak, hatalarından geri adım atmak yerine geride bıraktığımız bir hafta içinde hatalarında ısrar ettiğini görüyoruz” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yerel seçimlerde seçilen belediye eşbaşkanları, Eş Genel Başkan Sezai Temelli’nin başkanlığında Diyarbakır’da toplandı. Seçim sonuçlarının ele alındığı toplantıda yapılan değerlendirmeler ardından belediyelerin önümüzdeki dönem yerel yönetim stratejisi tartışılacak. Toplantı demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına yapılan saygı duruşuyla başladı.

ÖNLÜ: İLK YIKILMASI GEREKEN İMRALI TECRİDİDİR

Toplantının açılışında konuşan HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü, “Biz halkımızdan sadece mazbata değil, bir görevi devraldık. Siz belediye eşbaşkanlarımızı kutluyoruz” dedi. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekerek, “Yaşamın her alanında tecrit var. Türkiye halklarının geleceği üzerinde de tecrit var. En temel ayakları ise İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki tecrittir. Türkiye halklarının ilk önce yıkması gereken tecrit İmralı tecrididir. Bu öncülüğü Leyla Güven yapıyor. Leyla arkadaş binlerce arkadaşla birlikte başlattıkları bir direniş var. Direnişlerini saygıyla selamlıyoruz” diye konuştu. 

Türkiye’nin tecrit altında olduğunu ifade eden Önlü, “31 Mart seçimlerinde partimizin belirlediği strateji bu tecridi kırmıştır. Kürdistan’da belirlediğimiz strateji, halkın mevzilerini almak. Bir diğeri ise içerde ve dışarda AKP’nin sürdürdüğü savaş politikalarının boşa çıkarılması. Bir diğer önemli nokta Kürtlerin birlik olması ve Kürdistan’da ulusal birliği sağlamaktı. Batıda ise halkların, demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi ile Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde olan AKP-MHP faşizmini geriletmek. Türkiye’nin demokratikleşmesi için demokrasi güçleri ile ortak demokrasi zemini oluşturmaktı. Bu sonuç aldı” şeklinde konuştu. 

TEMELLİ: 31 MART’TA İKİ ZİHNİYET KARŞI KARŞIYA GELDİ

Toplantıda HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli konuştu. Temelli’nin yaptığı açıklamalar şöyle:

“Konuşmama sevgili Leyla Güven ve onun şahsında açlık grevinde olan binlerce yoldaşıma sevgi ve saygılarımı yollayarak başlamak istiyorum. Bugün sürdürülen açlık grevlerini ve açlık grevlerinin işaret ettiği tecrit koşullarını ele almadan siyasi gelişmeleri analiz yapmak mümkün değil. Çünkü 31 Mart seçimleri bir süreci ifade etmektedir. Bu süreci ele alıp değerlendirdiğimizde çok büyük bir demokrasi mücadelesi olduğu bütün çıplaklığı ile ortadadır. 

Belli başlıklara değinmek gerekirse, bir tarafta iktidarın sürdüğü bir kampanya ve bunun karşısında kendini konumlandırmış HDP kampanyasıdır. Evet Türkiye bu ikili kampanyaya şahit oldu. 31 Mart'ta iki kampanyayı birlikte izledik. Ama buna çok daha tarihsel bir perspektiften baktığımda iki zihniyetin karşı karşıya geldiğini okumamız mümkün. 5 Nisan 2015 yılından bugüne, son 4 yıla baktığımızda mutlak tecridin hakim olduğu bir Türkiye fotoğrafı var karşımızda Dolmabahçe mutabakatı kabul edilmeden bugüne kadar yaşananlar; hukuksuzluk, adaletsizlik, insan hakların yok sayılması, demokratik kurumların tasfiyesi gibi bu süreci domino etkisi ile tanımlamak mümkün. 4 yıl boyunca İktidar mutlak tecritten başlayarak, savaş politikaları dayatmış, ülkenin kaynaklarının çarçur etmiştir. 

TÜRKİYE SON 4 YILDA KRİZ GİRDABINDA

İktisadi alanda siyasi alanda toplumda alan karşı karşıya olduğumuz tablo budur. Türkiye son 4 yılda bir kriz girdabındadır ve giderek bu derinleşmektedir. Bu kampanya gerilim hattında sürmesinin yegane nedeni budur. AKP-MHP bloğunu ısrarla bu hukuksuz nizamı sürdürme gayreti içindedir. Bunu eşi benzeri görülmemiş bir şiddet ve hakaret kampanyası ile yürütmüştür. Bir seçime mi giriyorduk bir savaşa mı beli değildi. GBT kontrollerinden sonra garnizonlaştırılmış şehirlere kadar her şeye şahit olduk. Bir iktidarın kampanyasına şahit olduk. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen şeye ve Cumhurbaşkanlığı’nın vasfını yitirdiğine bu kampanyada tanık oldu. Toplumsal bölücülüğüne ve nefret söylemine tanık olduk. Evet topumu tam da ortadan böldü. Bizler onlar diyerek Kürt düşmanlığı üzerinden nefret söylemini her gün dile getirerek bir şiddet kampanyasını dilde, üslupta sürdürdü. 

İKTİDARIN BU DERSİ ALMASI GEREKİR

Buna karşı başka bir dil ile barışın dili ile ayrımcılığa toplumsal bölünmeye karşı çıkarak bunun karşısında bir kampanya var ettik Türkiye’ye seçenek sunduk. Geleceğimizi demokrasi ve barış hattında şekillendirmeye çalıştık. Bu seçim döneminde, kampanya sürecinde ve halen devam eden süreçte Türkiye çok önemli derslere tanıklık etti. Bu dersi almak gerekir. Bu dersi özellikle iktidarın alması gerekir. İktidar bu dersi almak, hatalarından geri adım atmak yerine geride bıraktığımız bir hafta içinde hatalarında ısrar ettiğini görüyoruz. 

ADALET BAKANI’NI GÖREVE DAVET EDİYORUZ

Evet, bu konuda ısrar Türkiye'yi çok daha zor koşullara, çok daha içinden çıkılmaz koşullara sürükler. O yüzden de diyoruz ki bir an önce hukukun üstünlüğüne, yasalara uyulması gerekiyor. Bunun ilk adımı da meşru bir hak ve talep olan, yasalara ve hukuka uymayı davet eden mutlak tecridin son bulması olabilir. Bu, siyaset üstü bir konudur diye seçim sürecinde ısrarla vurguladık. Şimdi tam zamanıdır artık hiçbir insanımızın cezaevinde ya da açlık grevinde ölmesini istemiyoruz. Bu ölümleri durdurmak Adalet Bakanı'nın görevidir. Bir an önce kendisini göreve davet ediyoruz. 

Seçim sonuçlarından gerekli dersi çıkararak, Türkiye’yi gerilim ortamından çıkarması gereken iktidar halen gerilimi arttırmaktadır. İktidarın bu huyundan vazgeçmesini kısa zamanda beklemiyoruz ama Anayasal kurumların üzerine düşeni yapması, yasalar ve anayasanın gereğini yerine getirmesi gerekiyor. 

YSK YASALARIN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMELİDİR

İktidarın seçim sonuçlarını kabul etmez tavrına karşı Anayasa kurumları Anayasa'ya ve hükümlerine göre adım atmalıdır. YSK Anayasal bir kurumdur seçim adaletine ve seçimin nasıl yapılacağına dair yasalara uymak durumundadır. İtirazları değerlendirirken de mazbataları da verirken de YSK yasaların gereğini yerine getirmelidir. Bu çerçevede yeniden 31 Mart neyi ifade ediyor dediğimizde; bu süreci ifade etmesi öncesinde önümüzdeki dönem için politik ve toplumsal mücadele sürecine dair önemli bir perspektif sunmaktadır. 

DEMOKRATİK SÜREÇ AÇISINDAN UMUTVAR BİR GELİŞME

31 Mart yerel seçimlerine giderken bir stratejimiz vardı. Uzun süre üzerinde çalıştığımız, tüm halkımızla oluşturduğumuz ve rızasını var ettiğimiz bir stratejimiz vardı ve bunu başarılı bir şekilde hayata geçirdik. Bu süreçte emeği geçen herkese başka Kürt halkına, adını söyleyerek söylemek lazım Kürt halkı bu stratejinin hayata geçirilmesinde de üzerine düşen sorumluluğu her yerde hakkıyla yerine getirilmiştir. Bu strateji demokratik bir sürecin başlangıcı açısından atılması gereken güçlü bir adımdı. Bir demokrasi içeriği oluştu. Bu ülkede hiç de alışılagelmeyen, insanlar oyuna, iradesine geleceğine sahip çıkmaya çağırdı. Geçmiş seçimlerde sandıkları birkaç saat içinde terk edenler, artık sandıklarını terk etmiyor. Bu demokratik bir süreç açısından umutvar bir gelişmedir. Herkes hakkına sahip çıkma konusunda yeniden bir ittifakla buluşmuştur. Belki de en güçlü ittifak budur bütün ayrıştırmacı politikaları nefret söylemlerine rağmen insanlar yan yana geldi.

TÜRKİYE’NİN SIKINTISI DEMOKRASİ AÇIĞIDIR

Bileşenlerimizin ve sizlerin mücadelesiyle bunları başardık. Bundan gurur duyuyoruz. Bununla onurlanıyoruz. Bunun bir diyeti olduğunu asla söylemiyoruz. Birlikte başardık başarmaya da devam edeceğiz. Türkiye halkları ile emekçileri gençleri ve kadınları ile bir araya gelerek ve büyük bir dönüşümün ilk adımlarını attık. İnanıyorum ki önümüzdeki süreç bu dönüşümün sağlıklı bir şekilde gelişmesine katkı sağlayacaktır. Demokrasi ve barış mücadelesi dedik buna. Türkiye'nin hasretini çektiği şey demokrasi; bunu nasıl başarabiliriz? Türkiye’nin sıkıntısını çektiği şey demokrasi sorunu ve demokrasi açığıdır. Bugün çözülemez diye mahkum edilmiş Kürt sorununun çözümsüzlüğü demokrasi açığıdır. Demokrasinin nasıl işleyeceği, hukuk devleti, yargı bağımsızlığının da nasıl ayakta duracağı Türkiye’de çok ihmal edilmiş bir konu.

KAYYIMLARA SON VERDİK

Bu ihmallerden dolayı Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca katı bir vesayetçi sistemle gelmiştir. Buna son vermek üzereyiz. Bunun en kristalize edilmiş şekli kayyımlardı ve buna son verdik. AKP döneminin bu vesayetçi ve kayyımcı anlayışı Türkiye'yi tecritleştiren en önemli sorundur. AKP'den öncede de vesayet vardı. Bugün bu anlayışı kırma zamanıdır. Vesayet sistemini kırma zamanıdır. Bu fırsat önümüzdedir. Bunu en iyi değerlendirecek olan sizlersiniz. Bu fikriyatı hayata geçirebileceğimiz bir tabanımız var. Bu tabanımız halkımızdır. Bu güçle Türkiye'yi bu baskı rejiminden ve vesayetçi rejimden kurtarabiliriz. 'Ne yapmalı' sorusuna yanıt vererek bunu yapabiliriz. 

RADİKAL DEMOKRASİ ANLAYIŞI

Bizim 'radikal demokrasi' dediğimiz bir fikriyatımız var. Radikal demokrasi yerel demokrasinin güçlenmesini bize anlatır. Radikal demokrasinin bir sac ayağı var. Bir ayağı kadın özgürlük mücadelesidir. Eşit temsiliyetin her alanında hayat bulduğu bir anlayıştır. Ama tam anlamıyla eşitlikçi bir anlayıştır. İhmal edilemez bir anlayıştır. İkinci anlayış emektir. Bu bizim sınıfsal yaklaşımımızdır. Toplumsal emeğin karşılığını yerellerde yaratmak için tüm kesimlerin ortaklaşabileceği bir ayaktır. Bu da bizim açımızdan ihmal edilemez yok sayılamaz. Doğanın kendisini yeniden var etmesini sağlayacak bir anlayıştır. 

HDP ÇÖZÜMDÜR

Bunlar üzerinden şekillenecek radikal demokrasi anlayışımız Demokratik Cumhuriyeti var edecektir. Bunun hayat bulacağı yer yerellerimizdir. Bunu en iyi şekilde değerlendireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü HDP çözümdür, iktisadi ve siyasi alanda çözüm üreten ve bu çözümün mücadelesini veren bir partidir. Siyasal anlamda Türkiye’nin sorunu buradan şekillenmektedir. 

TÜM DİNAMİKLERİ VAR EDEREK ÇÖZÜM ÜRETMEK

Bir meclis hukuku var etmektir, bunu var ederek yerelin tüm dinamiklerini o meclis hukukun da var ederek çözüm üretmektir. Bunu başarırsak ki başaracağız; o meclis hukuku Türkiye'yi dönüştürecektir. Yerellerde hayata geçireceğimiz siyasi mücadele ve adım, Türkiye genelinde de önemli dönüşümlere kaynak ve referans oluşturacaktır. 

PARLEMENTOYU YERELLER HAREKETE GEÇİRECEKTİR

Eğer yerellerden böyle bir baskı gelmezse inanın Parlamento bugünden çok daha işlevsiz hale gelerek Erdoğan rejiminin gölgesinde kalacaktır. İlk gün söyledik, ‘Cumhurbaşkanı kendi sınırlarına çekilsin, Parlamento üzerindeki vesayetten vazgeçsin. Bir çözüm arayışında mutabakat peşinde koşsun’. Türkiye toplumsal barışını arıyorsa, bunun adresi Parlamento ise,  Parlamento'yu yereller harekete geçirecektir. Yerel meclisler geçirecek, yerellerde var ettiğimiz siyaset geçirecek. Türkiye'de siyasal anlamda demokrasinin hayata geçirilmesi bizim köyümüzde, beldemizde, mahalemizde yapacağımız yerel demokrasi anlayışımızda saklıdır.

İKTİSADİ HAKLARIN GASPI DEVAM EDİYOR

Bugün iktisadi hakların gaspı üzerinden devam ediyor. Bütçe haklarını gasp ederek, topluma savaşı ve militarist bir politikayla, büyük bir hak gaspı uyguluyor. Bunun sonuçları işsizlik yoksulluk en temel hakların yok sayılması hatta vatandaşların müşterileştirilmesidir. Hastanelerde hasta garantileri ile hastalar müşteriye dönüştürülürken ulaşım ve eğitimde aynı anlayış hakimdir. Bu iktidar her geçen gün vatandaşlık haklarını vatandaşlara satmaya devam etmektedir. İktisadi hakları da yerellerde başlayarak yerellerde kendi bütçemizi üreterek, katılımcı bütçe anlayışımızla iktisadi sorunlara da çözüm üreten, merkezi bütçeyle çözüm üreterek var edebiliriz. 

YEREL YÖNETİM ANLAYIŞI İLE NE YAPMALI

Son olarak bir önemli alan da toplumsal alandır. Bunun mücadelesi eşitlikçi nitelikli ulaşılabilir hizmetlerin üretilmesinden geçer. Eğitimde de, sağlıkta da, ulaşımda da sayabileceğimiz tüm kamu hizmetlerinde geçmişin belediyecilik anlayışı ile değil; nasıl ki deneyimlerimizle bir itiraz üretmişsek şimdi bunu geliştirerek bir toplumcu belediyeciliği geliştirebiliriz. Bunlarla Türkiye'nin karşı karşıya olduğu çoklu krizi aşabiliriz. ‘Böyle bir yerel yönetim anlayışı ile ne yapmalı’ sorusunun cevaplarından hareketle hem hizmet üretir hem de Türkiye'yi dönüştürürken bunu başarabiliriz. Bu süreci hep birlikte örmek zorundayız. 

ELEŞTİRİ ÖZELEŞTİRİ ANLAYIŞIMIZI KORUMALIYIZ

Demokrasi üzerine bu kadar konuştuktan sonra çok doğaldır ki; bu demokrasiyi parti içinde de tüm örgütsel mekanizmalarımızda güçlendirmeliyiz. Kendimizden, örgütümüzden başlayarak hayata geçirmeliyiz. Parti içi demokrasiyi en sağlıklı şekilde çalışmalıyız karar ortaklaşmalarının uzlaşmaların katılımcı bir yaklaşımla mümkün olabilir. Parti içi demokrasiyi ayakta tutan parti içi disiplin; bu bir öz disipline ihtiyaç duyar. Nerede görev yaparsak yapalım bütünlüklü anlayıştan, birlikte oluştuğumuz kurallardan uzak durmamalıyız. Eleştiri özeleştiri anlayışımızı koruyarak bir disiplinli çalışmayı da önümüzdeki süreçte hayata geçirmeliyiz. 

MAKRO SİYASET DEĞİL GÜNLÜK SİYASET

Belediye meclis üyelerimizle belediye eşbaşkanlarımız en titiz çalışmayı yürütmelidir. Topumla halkla en fazla iç içe olan sizlersiniz. Daha fazla sokakta olmalısınız, asla kibirli olmamalı hiyerarşi oluşturmamalısınız. Nerede olursanız mutlaka kendinizi halkınızın içine görmelisiniz. Onlarla birlikte karar almalısınız. Partimizin ortaya çıkardığı geçmiş birikimlerle geçmişin 40 yılı yüz yılını hayata geçirmek sizlerin elinde. Bizi siz anlatacaksınız sokakta. Makro siyasetle değil günlük siyasetle bunu yapacaksınız. Hizmeti toplumla buluştururken de tam da orada olması gereken sizlersiniz. Radikal demokrasi yerel demokrasi anlayışımızla bunu toplumsallaştırmak, toplumun siyasallaşmasına katkı sağlamak sizlerin elinde. 

HALKIMIZLA HERŞEYİ PAYLAŞACAĞIZ

Şeffaf olacağız. Bütün sorunlarımızı birlikte çözeceğimizin farkında olacağız. Halkımızla, toplumla her şeyi paylaşacağız. Önümüzde zor bir süreç var. Enkaz var karşımızda. İktidarın yaratmış olduğu politik ve iktisadi bir enkaz var. Bu enkazı kaldırabilecek gücümüz de var. Bu güç işte bizim fikriyatımızda, örgütsel yaklaşımımızda. Bunun için yeter ki biraz cesaretimiz olsun. Bu cesaret bizde fazlasıyla var.”

Temelli’nin açıklaması ardından toplantı basına kapalı bir şekilde devam etti. 

Kaynak: MA
 

Editör: TE Bilişim