Gazete EmekHDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklu yargılandığı davaya bugün devam edildi.

Yüksekdağ, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki duruşma salonunda görülen duruşmaya, Kandıra Cezaevi’nden SEGBİS ile bağlanarak katıldı.

Yüksekdağ, duruşmada, 2016 yılındaki sokağa çıkma yasakları döneminde Cizre’de yaşamını Mehmet Tunç’un cenaze törenine katılmasına ilişkin fezlekeye dair savunma yaptı.

“Bu ülkede cenaze törenine katılmak hala suç olarak görülüyor” diyen Yüksekdağ, bir ülkede cenaze ayrımı yapılıyorsa ahlaki normların ortadan kalktığı anlamına geldiğine işaret etti. Yüksekdağ, “Bizler de siyasetçiler olarak ağır bedeli olsa da bu ahlaki sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyoruz” dedi.

Devlete “sen ne hakla bunu bir siyasi eylem olarak görüyorsun?” diye soran Yüksekdağ, cenazelerin yasaklanmasının vahşetin üzerini örtmek amaçlı olduğunu dile getirdi. Yüksekdağ, “Bir siyaset toplumun kültüründen kopmuşsa eğer o siyaset bitmiştir. Bugün iktidardaki yönetimin içi boştur. Cenazeye katıldım diye 10 fezleke hazırlamışlar” diye konuştu.

Fezlekelerin zorlama olduğunu ifade eden Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Bu dosyanın hiçbir haklılığı, meşruluğu yoktur. Dava açılmış, hiçbir şey yok ortada. Konuşma yapıldı diyorsunuz, konuşma yok. Cenazede yasa dışı işler yapıldı diyorsunuz, bunun kaydı, belgesi yok. Emniyet, ‘biz kayıt yapamadık, bunları çekemedik’ diyor. Orada ne konuşulduğunu aslında bilmiyoruz.”

‘KÜRT’TÜR ZATEN, ÖLSÜNLER’ DİYE BAKILIYOR

Emniyet’in bomba ihbarı aldıkları gerekçesiyle mezarlığa gitmediği yanıtı verdiğini hatırlatan Yüksekdağ, “Madem o kadar ciddi bir güvenlik riski vardı ey anlı şanlı güvenlik biriminin sorumlusu, 500 insanı, ki 500’den fazla bir kısmı sonradan geldi, mezarlık içine ne için soktunuz? Çıkıp ‘Onlar Kürt’tür zaten, muhalefettir, ölsünler’ derler. Böyle düşünenler var, biliyorum” diye konuştu.

Dosyada bir kanıt olmayınca mahkemenin emniyete “o zaman hayatını kaybedenleri araştırın” dediğini anlatan Yüksekdağ, şunları söyledi: “Emniyet ne yanıt veriyor biliyor musunuz? Orhan Tunç’un da Mehmet Tunç’un da haklarında açılan hiçbir soruşturma yok. Bir şey çıkmıyor ya, gizli tanık, itirafçı ifadeleri devreye giriyor. Gözaltına alınan insanlar inanılmaz ağır işkenceler gördü. İtirafçı ifadeleri korkunç işkenceler altında verildi. Bu gerekçelere dayanarak ‘teröristlerin’ cenazesine katılmakla yargılanıyor. Bunun hiçbir ahlaki ve hukuki dayanağı ve karşılığı yoktur.”

TÜRKİYE’NİN İKİ YARISI DA ESARET ALTINDAYDI

Konuşması nedeniyle yargılanıyor olmasına tepki gösteren Figen Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Siyasi içerikle yaptığım konuşmayı bu ülkede duymazdan gelemezsiniz. Bu gerçekliği görmelisiniz artık. Kürt sorunu bu ülkede 500 yıldır devam ediyor. Türkiye’de Kürt sorunu diye bir sorun olmaya devam ettiği sürece, demokratik hak ve özgürlükler garanti altına alınmadığı müddetçe, demokratik hukuk devleti ünvanına uyulmadığı müddetçe savaşmak hiçbir iktidara zafer getirmemiştir. Aynı şeyler tekrar tekrar yaşanıyor. Son siyasi iktidar da yine yapılmaması gerekeni, savaş ve zulüm siyasetini Türkiye’de hakim kılarak siyasetin önünü tıkamıştı. O konuşmayı yaptığım süreçte Türkiye’de çok ağır bir trajedi yaşanıyordu. Ama en ağır gerçek de şuydu, Türkiye bölünmüştü. Hani diyorlar ya ‘Türkiye’yi böldürmeyiz.’ Bu Türkiye’yi 18 yıldır defalarca böldüler. 2016’da böldüler. Bu çok derin acılara ve sonuçlara yol açacak bir bölünmeydi. Türkiye’nin bir tarafında yorgun halk cenazelerini sayarken, barış olması için kendi hayatını feda etme noktasına gelmişken, diğer yarısı bu olanlardan habersizdi. Ya habersizdi ya da ‘terör operasyonu’ sanıyordu. Türkiye’nin iki yarısı da esaret altındaydı. Bir yarısı operasyonların, zulmün, gözyaşının esareti altındaydı. Diğer yarısı da yalanın, hiçbir acıyı paylaşamama, bir sorunu ortak değerler temelinde çözememe siyasetinin esareti altındaydı. Türkiye artık dikiş tutmuyor. Türkiye artık seçim tutmuyor. Bir savaşı, kanı, zulmü, çözümsüzlüğü bu kadar olağan hale getirirseniz demokrasinin d’sine muhtaç haline gelirsiniz.”

Figen Yüksekdağ, Türkiye’de demokrasi kelimesinin tümüyle yıkıldığını ve sadece d’ye tutunarak demokrasiyi var etmeye çalıştıklarını dile getirdi.

Fezlekeye konu olan Mehmet Tunç’u selamladığı sözleri yineleyen Yüksekdağ, “Kahramanlık, dayanacak hiçbir şeyin yokken, elini tutan, sesini duyan tek bir kişi bile yokken inandığın değerlerden vazgeçmemektir. Türkiye toplumu bu sesi duymadı, cevap vermedi” diye konuştu.

BODRUMLARDA SİVİLLERİN OLDUĞU BİLİNİYORDU

Sadece Türkiye hukuku ve parlamentosunun değil tüm dünyanın bu suça seyirci kaldığını söyleyen Yüksekdağ, siyasi iktidar ve kolluk kuvvetlerinin bodrumlarda kaç sivil olduğunu bildiğini, üstelik ölen sivillerin resmi kayıtlarda yer aldığını belirtti.

Operasyon güçlerinin sivillerin çıkmasını izin vermediğini, “Sizi buradan çıkarmayacağız” ifadelerinin raporlarda da yer aldığını kaydeden Yüksekdağ, “Cizre halkının topraklarında kalma duygusu cezalandırılmıştır. Bu bir soykırım teşebbüsüdür” diye konuştu.

GÜVENLİ BÖLGEYE GEÇMEK İSTEYENLER YERLERİNİ BİLDİRİNCE ÜZERLERİNE BOMBA ATILDI

Yüksekdağ, o günlerde yaşananları şöyle anlattı: “Bizimle yapılan telefon bağlantılarında insanlar yardım istiyorlardı, güvenli bölgeye geçmek istiyoruz diyorlardı. Biz İçişleri Bakanı ile Vali ile güvenlik güçlerinin sorumluları ile Başbakan ile konuştuk. Bize deniliyor ki, hangi noktada olduğunu bildirsin. Telefonu açan ‘şu noktadayım’ diyerek bilgisini veriyor. Biz de bunları aktarıyoruz. Bunlar olduktan sonra aynı noktaya bomba atılıyor, keskin nişancı atışı yapılıyor. Yaklaşık 10 kişi böyle öldürüldü. Bu ne kadar korkunç ne kadar ağır bir şey tahmin edemezsiniz.”

Siyasi iktidara gayrinizami oluşumları operasyona sokmaması için uyarılarda bulunduklarını, ancak dikkate alınmadıklarını ifade eden Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Bu güçler devreye girdiğinde Susurluk’ta olduğu gibi olur, ardından başka darbeler gelir. Bu operasyonlar sizin başınıza patlamakla kalmaz ülkeye zarar verir dedik. Orada görev yapan komutanları FETÖ’cü diye tutukladılar. O dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı tasfiye edildi. Cizre'de çok açık bir şekilde şu söylendi: Biz oradaki güvenlik güçlerine sözümüzü geçiremiyoruz. İçişleri Bakanı’nın söylediği buydu.”

TEK SANCIMIZ MEHMET TUNÇ’U, CEMİLE’Yİ KURTARAMAMAK

“Bizler yargılanıyoruz ya neden cenaze törenine gittiniz, neden Cizre’ye yürüyüş yaptınız diye… Biz o günler içinde ne katıldığımız cenazelerden ne söylediğimiz sözlerden ne yaşadığımız onca zulümden geri durmadık, sancısını çekmedik. Bizim tek sancımız, bitmeyen ağrımız Cizre’ye gidememiş olmak. Mehmet Tunç'u, Orhan Tunç'u, Cemile'yi kurtaramamış olmak. Bu sancı bitmeyecek bir sancı” diyen Yüksekdağ, savunmasına, abluka kalktıktan sonra girdikleri Cizre’deki tanıklığını anlatarak devam etti:

YANIK ET KOKUSU VARDI

“Girdiğimizde yanık et kokusu vardı. Oradaki kan kokusu, insan kokusu asla unutulmayacak. Bu kadar zulüm bir gün mutlaka ortaya çıkacaktır. Yetkililer 4 gün boyunca girişlerimize izin vermedi. Orada temizlik yaptılar. Sonunda engellenmemiz kaldırıldığında bizimle birlikte yüzlerce insan akın akın oraya gitmeye çalıştı. İnsan kokusu, et kokusu vardı. Barikatların olmadığı mahallelere de girilmişti. Gasp olayları vardı. O kadar korkunç bir manzara ki. Evi daha az yıkılmış olanlar evlerini onarıyordu. Biz sonra bodrumlara girmeye karar verdik. O da çok ağır bir aşamaydı. Zaten oralara normal biçimde giremiyorsunuz çok ağır kokudan dolayı. Yanık kokusu, ayrıca kimyasal madde kokusu. Adli tıpçılar kullanılan maddenin kimyasal olduğunu tespit ettiler. Maskelerle girdik içeri. İçeriyi temizlemişlerdi ama tahribat, yıkım çok büyük olduğu için bütün delilleri ortadan kaldıramamışlardı. İnsan kemikleri vardı içeride. Bir çocuğun cenazesi vardı. İnsan kemikleri, insan! Bize isnat edilen suç onların cenazesine katılmaktır. Onlara karşı son görevimizi yerine getirmiş olmamızdır. Ancak esas görevimizi yerine getirmiş insanlar değiliz. Onları yaşatma görevini yerine getiremedik. Onlara karşı son görevi yerine getirdiğim için benden hesap sorabileceğini sanan bir siyasi iktidar gaflet içerisindedir. Başka bir hiçbir şey söylemiyorum. Bu rezalette boğulmaya mahkumdurlar.”

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği raporundan alıntılar yapan Yüksekdağ, insanların susuz bırakıldığını, işkence uygulandığını, ambulanslar gönderilmediği için yaralıların yaşamını yitirdiğini, ailelerin cenazelerini almasına dahi izin verilmediğini söyledi.

VAN’DA HER ADIMIM SORUŞTURMA OLARAK ÖNÜME GELDİ

Yüksekdağ, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyada yer alan 4 fezlekeye dair de savunma yaptı. Van’da iki dönem milletvekili olarak seçildiğini hatırlatan Yüksekdağ, “Ne yazık ki siyasi iktidar benim şahsımda Van halkına saldırı ve operasyonlar yaptı. Eş Genel Başkan olduğumdan kaynaklı Van’da yeterince kalamadım. Ama orada yaptığım her konuşma, attığım her adım, söylediğim her cümle soruşturma olarak önüme geldi. İddianamede yaptığım tek konuşma gerekçe gösterildi. Hem de ‘ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozma’ suçundan. Türkiye ve dünya tarihine bakın tek bir kişi yaptığı konuşmalardan kaynaklı böyle büyük bir suçtan yargılanmış mı? Bu ülkede Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanları, 12 Eylül Askeri Darbecileri, solcular yargılandı. Ama hiçbiri konuşmalarından yargılanmadı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde 3’ncü büyük partinin eş Genel Başkanının yargılandığı davaların içeriği böyle olamaz” dedi.

‘MEMLEKETTE İYİ ŞEYLER DE OLUYOR, PARK AÇILIYOR’ SÖZÜNE DAVA

Bir park açılışında söylediği “Memlekette kötü günler yaşanıyor ama iyi şeyler de oluyor, çocukların oynadığı parklar açılıyor” sözünün dava konusu yapıldığını anlatan Yüksekdağ, başka bir konuşmasındaki “Demokratik bir Türkiye kadınlarla olur, Kürt sorunu çözülmeli, Kürdistan halkının geleceği güvence altına alınmalı” sözlerinden fezleke hazırlandığını söyledi.

AKP iktidarının hazırladığı yargı reformunu da değerlendiren Yüksekdağ, “Ne kadar reform yapsalar, yargı paketi getirseler de olmaz. Can çekişen adalet yeniden kazanılmaz. Bu iddianameleri hazırlayan savcılar iktidarın etkisinde kaldı. Kaybedilen adalet yeniden bulunmaz. Muhtemelen bu iddianameyi hazırlayan savcılar da bugün FETÖ’den tutuklu” dedi.

Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Gerçeğin bedeli ne olursa olsun söylemeye devam edeceğim. Benim kafamda yargı sopasıyla adalet sağlayacağınıza YPG’yle kimler ne zaman görüştü bunlara cevap verin. Türbeyi taşımak için ortaklaştınız. Bize yapılan bu yargılamalarla alay konusu olacaksınız. Biz dimdik ayakta durmaya devam edeceğiz. Türkiye’deki siyasi iktidar hemen dönüşünü almalıdır. Almazlarsa bu acı kayıplarla yüzleşmek zorundadırlar. Bir Türk siyasetçi olarak Kürt halkına bir özeleştiri veriyorum. Birlikte kazanacağımız şansımız hala var.”

DURUŞMA 26 TEMMUZ’A ERTELENDİ

Yüksekdağ’ın ve avukatların savunmalarının ardından mahkeme ara kararını açıkladı. Figen Yüksekdağ’ın tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı 26 Temmuz’a erteledi.

Kaynak: Artı Gerçek
 

Editör: TE Bilişim