Gazete Emek- Türkiye'nin en önemli, en kemikleşmiş sorunlarının başında cinsiyetler arası eşitsizlik, kadına ataerkilliğin biçtiği rol ve son yıllarda kadın kıyımına varan kadın cinayetleri oluşturuyor. Kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar; kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek için hem aile içerisinde hem de toplumda mücadelesini sürdürüyor. 

İslami kimliğiyle feminist mücadelenin içerisinde yer alan kadınlar için bu mücadele daha da zorlaşıyor. Müslüman feminist kadınlar ataerkilliğin en derin nüfuz ettiği, erkeği kadından üstün gören kurumsallaşmış dini yorumlara karşı da direniyor. 

Müslüman cemaat içinde kadının sürdürmeye çalıştığı mücadelenin çok daha zor olduğunu belirten Feminist Müslümanlar; kadınların, erkek şiddetinin yanında bir de dini referanslarla yapılan baskı ile karşı karşıya olduklarını söylüyor. 
 
Müslüman feministlerden Zeynep Uçar, “Erkekler, hem erkeklikleri üzerinden hem de her biri Allah'ın bir elçisi gibi hükmediyorlar. Dolayısıyla erkek şiddetini bir şekilde tanımlasanız bile bir de kurumsal sünni dinin karşısında da durabilmeniz gerekiyor, bu ise gerçekten zorlu bir bir mücadele” diyor. 

Bu zorlu mücadelenin içerisindeki Müslüman feministler ve kendini Müslümanlıkla tanımlamayan feminist hareket nasıl bir oluşum içerisinde, Müslüman cemaat içinde ifşanın imkan ve sınırları neler, tacize karşı ne kadar tepki gösterilebiliyor, kendi ifşalarında hukuku nereye koyuyorlar ve  hukukun kendilerine dönük olası ataklarına karşı hazırlar mı?

Müslüman feminist kadınlar, Derya Çok, Zeynep Uçar, Hatice Kübra ve Zeynep Duygu Artı Gerçek'e konuştu. 
 
‘KADIN TACİZE UĞRUYOR YETMİYOR TACİZE UĞRADIĞI İÇİN SUÇLANIYOR’
 
Müslüman kadınlar taciz ifşaları için bir oluşum içerisindeler mi? Bu oluşumu kimler kuruyor, kimler üstünü örtüyor? İfşaların önüne geçmek isteyenler var mı, nasıl mekanizmalar işletilerek bunlar yapılıyor? 

Derya Çok: Müslüman feministler tacizlere karşı özel bir örgütlenme yapısı içerisinde değiller. Hem bireysel olarak hem de insiyatif ve gruplar olarak diğer feminist örgütlere destek veriyoruz. Bu oluşum kendi doğalında gelişiyor. Herhangi bir yerde taciz, şiddet ya da mobbinge dair bir olay oluyorsa o şehirde bulunan kadın dernekleri, feminist yapılar, baroların kadın hakları merkezi ile irtibatlanıyoruz. Müslüman feministlerin spesifik olarak böyle bir mekanizması yok.Taciz meselesinde kadının suçlanıyor.

Taciz ortaya çıktığında tabi erkekler meseleyi kapatmaya çalışıyor. Tacizin kimden kime geldiği de önemli: Eğer taciz eden kişi güçlü ise (ki çoğu zaman öyle oluyor) bu gücünü, koltuğunu, iktidarını kullanarak bu eylemi daha korkusuzca ve karşılığında bir yaptırımı olmadan devam ettiriyor. Kadınları mesajlarını özel yazışmalarını, mahremlerini ortaya dökmekle tehdit ediyorlar. Kadın erkeği ifşa ettiği zaman envai çeşit baskı ve zorbalığa maruz kalıyor. 

Kadının taciz edildiği yetmiyormuş gibi suçluymuş gibi tecrit ediliyor, sorgulanıyor kendini defalarca açıklamak zorunda bırakılarak yaşadığı travmaları katmerliyorlar. “Konuşursan rezil olursun, kimse sana inanmaz, işinden olursun, onun arkası sağlam, odasında ne işin vardı, madem taciz etti sonrasında niye onunla falan yere gittin” gibi ifadelere maruz kalıyorlar.  İnsanın tacizi kabul etmesi, kendine ve duruma göre faile kondurması zaman alıyor.  Bir güçlenme akabinde adalet talepleri oluyor kadınların. İşte ifşa o güçlenme ya da bu yükü tek başına taşıyamama halini de anlatıyor bize. 

‘ERKEKLER, HEM ERKEKLİKLERİ ÜZERİNDEN HEM DE HER BİRİ ALLAH'IN BİRER ELÇİSİYMİŞ GİBİ HÜKMEDİYOR’  

Müslüman cemaat içinde ifşanın imkanı ve sınırları nedir? 

Derya Çok: Homojen bir Müslüman yapı yok zaten ülkenin çoğunluğu Müslüman o yüzden burada sadece Müslümanlık değil kültür, aile yapısı vb devreye giriyor. İslam anlayışında ifşa hoş karşılanan bir şey değil. ‘’Müslüman Müslümanın günahını örter’’ şeklindeki hadisi dayanak gösterip sen birinin kusurunu örtersen Allah da senin ayıbını örter inanışı hakim.  Dinsel metinler de o kültürün biçimini alıyor ve destekleyicisi oluyor. Erkeğin itibarı ailenin devamını esas alan bir değer sistemi elbette ifşaya hoş bakmaz. İfşa alışılagelmiş düzeni bozar, karışıklık ve rol düzeninde bir aksama yaratma potansiyeli taşır.

Zeynep Uçar: Sadece kadın mücadelesi değil aynı zamanda, sünni kurumsal din karşısında verilen bir ıslah ve özgürlük mücadelesi veriyoruz. Müslüman cemaat içerisinde ifşanın bir kat daha zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü Müslüman kadınlar, erkek şiddetinin yanında bir de dini referanslarla yapılan baskı ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu baskı zorla zabt etmenin yanı sıra kimi zaman razı etmek gibi bir mekanizmayı da işleterek oluyor. Çünkü emreden, korkutan, sakındıran erkekler Allah adına kadınları sömürmenin yolunu iki kat sağlamlaştırıyorlar. Hem erkeklikleri üzerinden hem de her biri Allah'ın bir elçisi gibi hükmediyorlar. Dolayısıyla erkek şiddetini bir şekilde tanımlasanız bile bir de kurumsal sünni dinin karşısında da durabilmeniz gerekiyor, bu ise gerçekten zorlu bir mücadele. Ben Müslüman feminist olmayı tam da bu noktadan kuruyorum. Feminizmin imkanları bir yere kadar ulaşabiliyor, bir yerden sonra kendi kimlik ve kültür çevrenizin öznel karakteristik sömürü mekanizmasına karşı ayrıca bir mücadele yolu da bulmak zorundasınız. Benim için tek başına kadın mücadelesi değil, sünni kurumsal din karşısında verilen bir ıslah ve özgürlük mücadelesidir bu aynı zamanda.

‘KANTARIN TOPUZUNU KAÇIRMAKLA SUÇLANDIK’  

İfşaların önüne geçmek isteyenler var mı, nasıl mekanizmalar işletilerek bunlar yapılıyor? 

Zeynep Uçar: İfşaların önüne geçmek isteyen mekanizma ataerkil sistemin farklı kültür yahut kimlik aidiyetleri üzerinden işlettiği mekanizmaların ta kendisidir aslında. Bu açıdan erkeklik iktidarı üzerinden işleyen tacizcilik, kendisini her alanda var edebilme, her kılığa girebilme kabiliyetine sahip. Bu kimi zaman din cübbesinin altına saklanabiliyor, kimi zaman ise başkaca itibar ve iktidar alanlarının... Ancak biz bunu da ifşa ediyoruz. Saklandıkları bütün örtülerin, inançların, ideolojilerin altında gizlenen o erkekliği tanıyoruz ve bunun ismini farklı şekillerde koymamak konusunda ısrarcıyız.

Gizlilik, susturmak, iktidar kurmak, korkutmak, mesuliyeti ve 'günahı' kadının yahut taciz gören kişinin üzerine yüklemek tacizin tabiatı itibariyle işlettiği mekanizmalar. Bunları Müslüman-entelektüel kimliği ile itibar devşirmiş tacizcilerin ifşasında aynıyla yaşadık.

Tacizi birçok kadın tarafından ifşa edilen erkekler kurdukları itibar üzerinden masumlaştırılmaya çalışıldılar. Kadınlar eğer fitne ve fesat çıkarma niyetinde değillerse yaşadıkları tacizin bütün detay ve delilleriyle kamuoyunu aydınlatmak ile mesul tutuldular. Bu ataerkil zihnin bilindik hareket etme tarzı, zaten bunun farkındayız. Ancak ben başka bir noktaya daha değinmek isterim bu soru sorulmuşken.

İfşa süreçlerinde bir tacizcinin intihar etmesi üzerinden ifşa eden kadınlar yalnızca karikatür erkekler tarafından suçlanmadılar. Aynı zamanda Müslüman-sol çevrelerden sınıf mücadelesinin yahut Kürt mücadelesinin bir parçası olan insanlar tarafından da "Kantarın topuzunu kaçırmak" ile suçlandılar. Oysa toplumsal mücadele ve mağdurlar, zalimin kendisine kestiği cezadan mesul değildir. Burada feminist mücadeleyi, kadınların taciz yahut şiddet veya eşitsizlik durumunda verdikleri tepkileri apolitik, kişisel görme eğilimi olduğunu düşünüyorum. 

Bir işçi eyleminde patronun villasının önünde yapılan ifşa eylemi yahut bir patron mobbingini ifşa eylemi sonrası veya faşizme karşı gerçekleştirilen bir ifşa sonrası, bu faillerden biri ola ki intihar etse alınacak tutumun çok farklı olacağını düşünüyorum. Çünkü bu temalarda var olan eşitsizliğin ve haksızlığın sistematik, politik olduğu konusunda bir ortaklaşma varken, erkekliğin sistematikliği konusunda böyle bir yaklaşım henüz çok zayıf. Dolayısıyla kadın mücadelesinin bir toplumsal mücadele olarak farklı bir takım silahlara, stratejilere yahut patlamalara sahip olduğunun kabulü de zayıf. Diğer toplumsal hareketlere hak görülen hareket esnekliği kadın mücadelesi için yok sayılıyor.

‘SUSMAK ÇOK YAYGIN BİR DURUM’

Müslüman feministler ve kendini Müslümanlıkla tanımlamayan feminist hareket burdan daha da yakınlaşabilir mi? 

Hatice Kübra: Feminist hareket içinde pek çok konuda güzel paslaşmalar ve farklı bağlamlarda birliktelikler var. Ancak ilişkiler noktasındaki pratiğin çok değişiyor. Mesela benim çevremde kendim de dahil olmak üzere pek çok kadın 23-24 gibi çok erken yaşlarda heteroseksüel evlilikler yaptı ve biz evli (hatta çocuklu) kadınlar olarak feminist ortamlarda varız. 

Bu tabi ki hem toplumun bizi daha "Makbul" bir yerde konumlandırmasına sebep oluyor, hem de aslında başka cinsel yönelimlere yada pratiklere sahip kadınlarla ilk aşamada bir bağ kurmamızın önünde de engel olabiliyor. Ben hep onu derim mesela şaka yollu da olsa: "Bizim de içkimiz kumarımız yok ama erkek seviyoruz öyle kötü huyumuz var". Bunu çok yakından tanıdığım lezbiyen arkadaşlarıma söylüyorum sadece ama bu deneyimlerin farklılığı araya bir mesafe koyuyor. Özellikle de evlilik, tek eşlilik gibi heteronormativite bir toplumun bütün çarklarına ortak olduğumuz için taciz, tecavüz durumlarında o makbul konumun sarsılacağından korkup susmak da çok yaygın bir durum bence. Bu kısım çok fark edilmiyor ama o aradaki mesafe buradan doğuyor. İfşa süreçlerine dahil olurken bir de o makbul konumdan vazgeçmek gerekiyor. Bence pek çok kadın da bundan çekiniyor. 

‘ÇEVRİMİÇİ AKTİVİZMİ DEĞERLİ; TEMAS DİYALOĞU GETİRİR’

Aileler bu işin neresinde? Anonim olma zaruriyeti ancak önce ailelere bu durumdan bahsederek mi kırılır? İfşalar bu alanda farklı ne gibi gelişmeleri beraberinde getirebilir?

Zeynep Duygu: Çoğu aile itibar kaygısı, o ne der bu ne der putu ile ifşayı ya görmezden geliyor ya da üstünü kapatıyor. Namus iffet dedikleri şeyin temsilcisini kadın olarak görüyorlar. Ailelerin bu bakış açılsrının kırılması gerekiyor. İfşalar tacizin önüne geçmez elbette ama dillendirilmesi, görünür hale gelmesi belki İstanbul sözleşmesinin yasaların uygulanmasının nasıl elzem olduğunu göz önüne serer. Normalde devletin belli bir politikası olması gerekiyor kadın cinayetlerinin, istismarın önüne geçen yasalarla yaptırımları olmalı ama tecavüzcülerin tahliye olup, elini kollunu sallayarak çıktığı zamanlara şahitlik ediyoruz. 

Kadınlar da kendilerine başka çıkış yolları arıyor. Çevrim içi aktivizmi değerli buluyorum. Temas diyaloğu getiriyor. Birçok kadın benzer olaylar yaşadığını fark ediyor, tanımıyor ama yanındayım diyor ve gerçekten de geri adım atmıyor. İfşa olayında olduğu gibi, herkes kendi hikâyesini anlattığında kadın kadının yurdudur deyip o hikâyenin yanında duruyor. Önemli bir şey bu, elbette daha gidecek çok yolumuz var ama birlikte yürüyeceğiz.

İfşalarda hukuku nereye koyacaksınız? Hukukun kendinize dönük olası ataklarına karşı hazır mısınız? 

Zeynep Duygu: Ataerkil hukuk düzenin kadını nereye koyduğu çok açık. Aktivizm olmasa, kadınların eylemlilikleri olmasa tecavüze, istismara çoğu kez cezai yaptırım uygulanmıyor. Tahrik indirimi diye bir şey olabilir mi? Devlet İstanbul sözleşmesini etkin bir biçimde uygulamakla mükelleftir. Kadınların özgürce eşit adil bir şekilde yaşamaları için tabii ki mücadele edeceğiz. 

Kaynak: Artı Gerçek

Editör: TE Bilişim