Tarihte ilk klan topluluğunun avcı ve toplayıcı yaşamını ele alırsak, genel olarak insanlığın ilk medeniyetlere, uygarlıklara yerleşimiyle beraber sümer rahipleriyle başlayan, daha sonra dini rahiplerin ve insanlığın oluşturduğu dini totemcilikle beraber sınır çitlerini oluşturma, insanlık tarihi alanında ilk yıkımların başlangıcı olan devletleşmeye girişiminde çıplak krallıkların hikâyesi ile günümüze dek insanlığın vahşî serüveni içinde kaybolmamak için direnç gösteren kadınların sahnesine...

 Klan topluluğu avcılık ve toplayıcılık ile insanlar günlük ihtiyaçlarını karşılayıp, kadın-erkek sınıfı olmadan, rütbe ast-üst ilişkisi yaşamadan, küçüklerin ve yaşlıları beraberinde hayata dahil eden bir anlayış tarzı ile ilk yerleşime dek bu şekilde ilerlemişlerdir. Klanda erkekler avcılık ile genelde yakalayabileceği avı yakalayıp beraber yaşadığı çadıra veya mağaralara götürmek ile görevliydi. Tabi avcılık alanında bazen vahşi hayvanların saldırısına uğrayıp av olan erkeklerde oluyordu, bazen iklim şartlarının verdiği zorluklarla ava giden bir birey aylar sonra gelme ya da hiç gelmeme durumuda oluyordu.  Ve bir ailedeki eşit fertleri olarak baba avdayken, Anne yani kadın ise kabiledeki görev dağılımında erkek bazen günlerce avcılıkla uğraş verdiği için kabileye gelmiyordu. Kabilede çadırlarda yöntemi sağlayan kadınlardı, yine yaralı olarak avcılıkta gelen yaralı erkeklere hekimlik alanında tıbbi doğal bitkiler ile tedavi yapan kadınlardı. Kabileye gelen yiyecekler, avları adaletli ve tasarruflu bir şekilde dağıtan temel iktisatçı yine kadınlardı. Aynı zamanda sadece av ile hayata tutulamayacağını iyi bilen kadınlar çiftçilik adında tarım dönemine kadar büyük rol oynamış ve ilk evcil hayvan yetiştirmede yine kadın öncülük etmiştir.

Klanda kadının kabiledeki ve insanlık adına her şeyden önce kutsal bir yapısı vardır. Kadın çocuk doğurup ve çocuk büyütmesi gibi temel insanlığa annelik yapıyor ve aynı zamanda duygusal olan kadın estetik anlamında sanata da öncülük etmiştir. Kabiledeki eşitlik ve demokratik tutum ile sosyal bir yaşam tarzıyla kabileler içinde barınan bireyler görev dağılımı şeklinde çıkarlar gözetmeksizin hoşgörü içinde yaşamlarına devam ederek yaşıyorlardı. Günlük ihtiyaçlarını karşılayan klan yapısı bütün kabile heyetiyle günübirlik bir arada çadırlarda ateş yakılıp, yiyecekler eşliğinde şenlikler ile beraber yaşamlarını ta ilk medeniyetlere kadar sürdürmüşlerdir. Böylece klan dönemi göçebe yaşamlarını medeniyet ve uygarlıkların başlangıcına devretmiştir. Yalnız medeniyetlere, uygarlıklara sıcak bakan klan döneminin bazı kabileleri dışında, yerleşim hayata sıcak bakmayıp çeşitli bölgelerde hala yaşamlarını sürdüren klan toplulukları vardır. Örneğin Asya, Afrika ve Amerika kıtası gibi çeşitli bölgelerde bazı amazon ormanlarında kızılderili, göçebe, genel olarak dağlık, ormanlık alanlarda günümüzde henüz yerleşik hayatı görmemiş, dilleri bilmeyen normal kabile diline bağlı yaşayan, dünyanın her yerinde ulaşılmayan çeşitli insan kabilelerini görmekteyiz.

Klan dönemindeki sınıfsız, doğal, eşit ve paylaşımcı toplum yapısı, uygarlık ve kapitalizm ile yeryüzünde paramparça olmuştur. Artık canlı doğasının hiç alışmadığı doğada ve canlılar arasına çitler ile sınırlar çizilmiş ve tüketime endeksli doymak bilmeyen bir canlı türüne yer bırakmıştır. İnsan doğasında sınırlı, yapay, eşitsiz ve paylaşımı reddeden bir yeni insan türüne sahne bırakmıştır. Özü paylaşım ve dayanışma olan toplumsal doğanın yerine bencil, bireycil ve insanı insanın kurdu yapan bu yeni oluşum devletçi zihniyetle geçildi. Bundan dolayı da bugün bölgede devam eden başta olmak üzere tüm dünya savaşları ulus- devlet zihniyetinin insanlığa ödettiği tarihi kanlı bir beldeldir...

Klan döneminden, devletli topluma geçişin en büyük tahribatını kadınlar yaşamıştır. İlkel çağın ve insanlığın medeniyete doğru ilerlemesindeki en büyük yaşam mimarı kadınlardı. Kadınlar klan döneminden bu yana üretken ve buluşun öncülüğündeki ilerlemesi devletli toplumda ne yazık ki kıymeti, değeri anlaşılmayıp  yok sayılmıştır.

21.yy'da Klan ve ilkel dönemin dışında tüm uygarlık tarihinde olduğu gibi, en acımasız dönemin kapitalist uygarlık aşamasında yaşamaya başlayan " ekonomisiz kılınmış kadın" gerçeği ve işsiz kadın hiç bir zaman bu kadar aşağılanmamıştı. En gelişmiş ülkeden en yoksuluna, tüm ülkelerde Kadınlar; şiddetin, cinsiyetçi uygulama ve "geleneklerin" her türlüsüne maruz kalıyor. Kadının gerçek özgün ve özgür kimliğine erişebilmesi için toplumsal alanlarda dini, tarihi, siyasi, sosyal ve kültürel inşaların yeniden tasarlanması gerekiyor. Canlılar doğasında hiç bir hayvan dişi partnerine ya da karşı cinsine o vahşi doğasının etkisindeyken bile zarar vermezken, İnsanlar bu gerici anlayışı hangi yaşam biçimine kuralına bağlıyor anlaşılır değil...

Kapitalist çağın etkisiyle her gün binlerce kız çocuğu fuhuş adı altında dünya pazarlarında satılıyor ve her gün dünya üzerinde toplumların inançlarında kadınları günahkar ilan eden gerici din anlayışları ile yüzlerce masum kadını toprağın altına gömüyorlar. Yine tarihten bu yana günahı, namusu kadından arayan insanlığın zihniyeti; günde binlerce kadın, kız çocukların şiddet görüp, istismara, tacize ve tecavüze uğrarken, bunun için devletli toplumlarda erk zihniyetin bu vahşetini durdurmaya yönelik herhangi bir hukuki müeyyide veya önlem alınmamaktadır. İnsanlık bu duruma karşı deve kuşu gibi başını kuma gömüp ve  tüm olan bitenlere karşı sessizliğini korumaktadır. Klan(avcı- toplayıcı) döneminden günümüze değin kadınların emeği üzerindeki inkâr ve imha politikalarına rağmen, insanlığın yaşam mimarı olan kadınların bu eksende var olma mücadelesi kutlu ve saygındır...!