Gazete Emek- 19 Ekim 1983 tarihinde çıkan 2932 sayılı yasa ile Türkiye’de Kürtçe, özel hayatta bile yasaklanmış durumdaydı.  Söz konusu yasa, Türkiye vatandaşlarının anadilinin Türkçe olduğunu ilan ederek, başka bir dilin bir anadili olarak kullanımına ilişkin her türlü etkinliği yasaklıyor.

Diğer yandan Cumhuriyet’in ilanından sonra çıkarılan yasalardan biri 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunu’ydu. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 222’nci maddesi bu kanuna muhalefet edenler hakkındaki cezai müeyyideyi düzenliyordu.

222’nci madde sadece “Türk Harfleri”ni korumuyordu; “şapka giyme zorunluluğu”nu düzenleyen 1925 tarihli 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunu’na da gönderme yapıyordu.

Her iki kanun da Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurucu değerlerini” korumaya yönelik düzenlemeler ve yasakları düzenliyordu. Türk Harflerini koruyan kanun Türkiye’de baskının arttığı dönemlerde özellikle Kürtçeye yönelik uygulandı. Ancak Rumca, İbranice ve Ermenice yayın yapan yayınlar da 1970’lere kadar “Türk Harflerini Koruma” kanununa muhalefet ettikleri gerekçesiyle sansür, para ve kapatma cezalarıyla baskı altında tutuldu.

KENAN EVREN: BİRAZ AĞIR YASAK KOYDUK

Kürtçe 1980 Askeri Darbesi sonrası bu kanuna istinaden yasaklanmıştı. Kenan Evren, 2007 yılında Milliyet’e verdiği söyleşide demeçte, “bir hatamız da oydu” diye tanımladığı Kürtçeyi neden yasakladıklarını şöyle açıklamıştı:

“Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz. Neden dedik? Ben devlet başkanıyken bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu, dedim çocuğa. ‘Kem-küm’ çocuk okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm; ‘Dördüncü sınıfa gelmiş Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?’ dedim. Sonradan anlaşıldı ki öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk, Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama biraz ağır yasak koyduk.”

TÜRKİYE’DE FARKLI DİL VE LEHÇELERDE EĞİTİM

Kürtçe eğitim ve öğretim yapılacak özel okullar açılmasına olanak sağlayan “Demokratikleşme Paketi” 2 Mart 2014’te Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda kabul edilmişti.

Kanun değişikliğinde, Türkiye’de farklı dil ve lehçelerdeki eğitimle ilgili şu ifadeler yer alıyordu:

“Demokratikleşme Paketi’ne göre, Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, Türkiye vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapmak amacıyla özel okullar açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler, Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilecek.

Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla; devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine, kişinin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasına, öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına engel olanlara, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan hizmetlerden yararlanılması hakkının engellenmesinde de 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanacak.”

222’nci madde de söz konusu değişiklikle birlikte yürürlükten kaldırılmıştı.

“KÜRTÇE UNUTULUYOR”

Kürtçenin ilkokul ve lise düzeyinde hala yasak olması, milyonlarca Kürt’ün anadillerini unutmasına neden oluyor.

Rawest Araştırma’nın raporuna göre ebeveynler ve çocukları karşılaştırıldığında Kürtçe kullanımının 1/3 oranında azaldığı görülüyor, Türkçe kullanımı oranı ise artış gösteriyor.

Eylül - Ekim 2019’da yapılan araştırmaya göre ebeveynlerin büyük oranı Kürtçe biliyorken, Kürtçeyi hiç bilmeyenlerin oranı yüzde 6.

Araştırmaya göre ebeveynler, Kürtçeyi kendilerinin de aktif olmasını gerektiren kitap okuma gibi alanlarda çok az kullanırken, Kürtçe müzik dinleme ve video izleme gibi tek yönlü iletişimde daha yoğun kullanılıyor.

Ayrıca araştırmada ebeveynlerin büyük çoğunluğunun çocuklarının Kürtçe öğrenmesini istediği aktarıldı ve bunun için sarf edenlerin oranının 1/3 olduğu belirtildi.

Araştırmaya göre her 4 kişiden 1’i, çocuğunun Kürtçe öğrenmesi için herhangi bir çaba sarf etmediğini söyledi. Ayrıca ebeveynlerin anne ve babalarıyla Kürtçe konuşma oranı yüzde 48 iken, bu oran çocuklarda yüzde 13.

Araştırmaya katılan ebeveynler ve çocukları karşılaştırıldığında Kürtçe kullanımının 1/3 oranında azaldığı görülüyor, Türkçe kullanımı oranı ise artış gösteriyor. İki dilin birlikte kullanıldığı durumda süreç Türkçe’nin artışı, Kürtçenin azalışı şeklinde ilerliyor.

Diğer yandan ebeveynlerin büyük çoğunluğu çocuklarını Kürtçenin eğitim sürecinde yer aldığı bir okula göndermek istiyor. Yaklaşık 3/4'ü Kürtçenin Türkçeyle birlikte resmi dil olarak kabul edilmesini talep ediyor.

Ayrıca Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) hazırladığı Tehlikedeki Diller Atlası’na göre Kürtçenin Zazaki lehçesi yakın gelecekte yok olma riski ile karşı karşıya.

TAN: KÜRTÇE EĞİTİM DİLİ OLMALIDIR

Anadilde eğitim konusunun öneminden söz eden Kürt PEN Eşbaşkanı ve dilbilimci Sami Tan, Türkçenin resmî kurumlarda, bütün eğitin alanlarında ve basın-yayında kullanıldığını belirterek, Kürtçenin giderek unutulduğundan söz etti.

K24’e konuşan Tan, Kürtçenin eğitim dili ve resmi statüsünün olması gerektiğini belirterek, durumun Türkçe lehine evrilmeye başladığını vurguladı.

Sami Tan, Kürtçenin gelişimi ve kaybolmaması için resmi olarak garanti altına alınması ve anayasada bunun korunması gerektiğini ifade ederek, “Kürtçe eğitim dili olmalıdır. Yazı dili toplumun geniş kesimlerine aktarılmalıdır” dedi.

DR. ALTEKİN: DİLİ REDDETMEK BİR ÇEŞİT ŞİDDETTİR

K24’e konuşan Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin ise, “Anadilde eğitim haktır. Dil bir iletişim aracıdır; insanın hem kendi kendiyle hem de dış dünyayla ve diğer insanlarla ilişki kurma aracıdır” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Dil canlıdır, yaşayan bir sistemdir; anadil insanın evidir, içine doğduğu ve içinde var olduğu, bildiği bir coğrafya gibidir. Tüm düşünme, öğrenme ve anlamlandırma süreçleri dil ile mümkün olur; imgeler, düşünceler, kavramlar, kelimeler, masallar, tekerlemeler, deyimler, metaforlar hepsi dilin olduğu kadar insanın var oluşunun da birer parçasıdır. Dil, kültürün, kimliğin ve benliğin bir parçasıdır. Çocuğun anadilini dışlamak ve reddetmek, çocuğun var oluşunun ve kimliğinin de çok büyük ve çok önemli bir parçasını reddetmek demektir. Bu da ötekileştirmedir, ayrımcılıktır, bir çeşit şiddettir ve hak ihlalidir.”

“Her çocuk, her insan kendini, özellikle de duygularını kendi anadilinde daha rahat ifade eder, kendi anadiliyle analitik düşünmek ve tartışmak herkes için daha kolay ve daha güvenlidir” ifadelerini kullanan Dr. Serap Altekin, şunları kaydetti:

“Bu nedenle de anadilinde eğitim gören çocuklar genellikle derse katılımda ve sınıf içi aktivitelerde daha özgüvenli ve daha aktif katılımcı olabilirken; anadilinde eğitim almayan çocuklar daha az katılım gösterebilir, genellikle daha edilgen ve izleyici konumda kalmayı daha güvenli bulurlar. Anadilde eğitim alamamak, bir yandan akademik becerileri ve başarıyı çocuğun yaşına ve gelişim dönemine uygun düzeyde yakalamasını güçleştirirken, diğer yandan da özellikle ergenlik döneminde sadece dil ve ifade becerilerinde değil, duygusal, ilişkisel ve sosyal gelişim süreçlerinde de olumsuz yansımalar yaratır.”

“İKİNCİ DİLİ ÖĞRENMEK DE ANADİLİ GELİŞTİRİYOR”

Çift dilli eğitim programından ve bunun öneminden söz eden Altekin, “Eğitim programları üzerine yapılan pek çok araştırmanın birleştiği ortak paydalardan biri, etkin yürütülen çift dilli eğitim programlarının gerek anadilde gerekse ikinci dilde okuryazarlığı ve alan bilgisini desteklediğidir” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Avrupa’da çift dilli hatta üç dilli eğitim programlarının yaygın olarak uygulandığı ülkelerde çocukların konuşma, okuma ve yazma becerileri üzerindeki olumlu etkiler kadar kendini ifade etmedeki görece güven, aktif katılım ve sosyal etkileşimle de yan yanalık gözlenmektedir. Çift dilli eğitim programlarında, anadilin ve ikincil dilin (ya da diğer bir deyişle azınlık dilinin ve çoğunluk dilinin) birbirini karşılıklı besleyebilen, iki yönlü zenginleştirici bir aktarım yaratabildiği gözlemlenebiliyor. Anadilinde eğitim çocuğun ikinci dili öğrenmesini kolaylaştırırken, ikinci dili öğrenmek de anadili geliştiriyor; sonuçta her iki dilde de okuma, yazma, düşünme ve ifade becerilerinde olumlu gelişmeler kaydedilebiliyor. Bu nedenle anadilde eğitimi ve çift dilli eğitim programlarını yaygınlaştırmak ve geliştirmek önemlidir.”

KERİM: DİLİN YASAKLANMASI KİMLİĞİN KAYBOLMASI DEMEKTİR

Kürt dili çalışmalarıyla bilinen ve İsveç’te Kürtçe dersler veren Remzi Kerim, anadilin çocukların kimliğinin oluşması, varlığını hissetmesi, izzetinefsi ve güven duygusu için çok önemli olduğunu belirterek, “Eğer çocuklar anadilinden uzaklaştırılırsa ya da anadilinde eğitim almalarının önüne geçilirse, çocukların birçoğu kimliğini kaybedecektir. Anadili, bilgiyi öğrenme becerisinin bir temelidir” dedi.

K24’e konuşan Remzi Kerim, çocukların okulda anadilinde eğitim alması durumunda bilgiyi öğrenmede daha iyi olacaklarını belirterek, “Bu dünyada konuşulan her bir dil, o dilin kültürel mirası anlamına gelmektedir. Her dilin tüm şarkıları, hikayeleri, destanları ve atasözleri o kültürün dil taşıyıcısıdırlar. Bu özelliği ile anadil, konuşanların kişiliğini, sosyal ve kültürel kimliğini oluşturmada kilit bir rol oynar” ifadelerini kullandı.

“ANADİLİ DÜŞÜNCELERİMİZİ ŞEKİLLENDİRİR”

Anadilini iyi bilen çocukların başka dilleri öğrenme becerilerinin de daha güçlü olduğundan söz eden Kerim, şunları söyledi:

“Anadili, kişinin öğrendiği ilk dildir. Dolayısıyla düşüncelerimizi ve duygularımızı şekillendirir. Kimliğimizin bir parçasıdır. Anadili, kalbin, duyuların ve insan aklı ile mizacının dilidir. Tıpkı Nelson Mandela’nın dediği gibi: Bir adamla anladığı bir dilde konuşursanız, bu onun aklına ulaşmanıza izin verir. Onunla anadilinde konuşursan, bu onun kalbine kadar ulaşır.”

İSVEÇ MODELİ

İstatistiklere göre, etnik köken bakımında İsveçli olmayan 142 bin çocuk, İsveç’te zorunlu eğitim dahilinde öğrenim görüyor. Bu oran toplam öğrenci oranının yaklaşık olarak yüzde 14’ünü oluşturuyor. Yine bu istatistiklere göre bu öğrencilerin yüzde 54’ü gönüllü olarak anadilinde eğitim programlarına devam ediyor.

İsveç İstatistikler Bürosu’nun verilerine göre zorunlu eğitime tabi Kürt öğrencilerin sayısı 8 bin 887 iken, bunların 5 bin 561’i anadilinde eğitim programlarına katılıyor. Okul öncesi ve lise eğitimi dahil Kürtçe dilinde eğitim gören öğrenci sayısı yaklaşık 8 bindir.

Öte yandan İsveç’te anadilinde eğitim hakkı, yasaların garantisi altında ve anadilinde eğitim İsveç eğitim sisteminin bir parçası haline geldi.

Hükümet, tüm öğretmenlerin maaşlarını ve ders kitaplarını finanse ediyor, ayrıca, öğretmenlerin yeterliliklerini arttırmaları için kurs olanakları sağlıyor.

Lise öğrencilerinin anadili ders notları mezuniyet sertifikalarına dahil ediliyor.

Anadilinde eğitim, öğrencilere iyi bir dil yeterliliğinin gerekli olduğu çevirmenlik, öğretmenlik, gazetecilik vb. alanlarda iş bulma olanakları doğuruyor.

İSVEÇ MODELİNİN ÖZELLİKLERİ

İsveç’te hem anadili üzerine hem de anadilinde eğitim yapılıyor. Bazı öğrenciler çoğunluğunu anadilindeki konuların oluşturduğu dersler alıyor. Belediyeler arasında anadilinde eğitim olanakları bakımından farklılıklar mevcut.

Lise öğrencilerinin programlarının dörtte birini anadilinde eğitim oluşturuyor. Anadilinde eğitim görmek zorunlu değildir ancak çocuk istediği zaman yerel yönetim bunu sağlamakla yükümlü.

Kaynak: K24

Editör: TE Bilişim