Gazete Emek- Evet, özellikle devlet sistemlerinin plansız, akıl dışı, siyasal, toplumsal rantsal ve kapitalist politikalarıyla katledilen doğal yaşam tepkilerini ne yazık ki çağımızda artık göstermeye başlamış durumdadır. Küresel ısınma başta olmak üzere birçok nedenden dolayı artık yaşanılamaz hale gelen dünyada yeni yaşam alanları bulmakla meşgul olan insana doğal felaketler izin vermeyecek şekilde baskın gelmektedir. Bu baskısını sel felaketleriyle, heyelanlarla, hortumlarla, depremlerle, yabani hayvanların saldırılarıyla ve en son da COVID-19 (koronavirüsü) ile dünya üzerindeki bütün insanları ciddi tehditlerle etkisi altına almış bulunmaktadır. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ortaya çıkarılan bu virüs bütün yaşam alanlarının kapılarına kilit vurmuş durumdadır. İnsanlar arasında ayırt etmeksizin herkesi eşitleyen bu virüs ile zengin-fakir, inançlı-inançsız, kadın-erkek, yaşlı-çocuk vb. demeden herkesi aynı potaya koymayı başarmış durumdadır. Yüzyıllardır bilime değer vermeyerek kendi hegemonyalarını
sürdürmek isteyen özellikle ulus devletler bütün sistemleri ile çökmüş durumdadır. Ve yine hayvanların yaşam alanlarına kadar müdahalede bulunan insanlar, bu virüs ile birlikte bırakın ormanları, denizleri, ovaları ve dağları kendi sokaklarını bile hayvanlara bırakarak kendilerini dört duvar arasına sıkıştırmıştır. Evet, mevcut durumumuzdan yani sıkışıp kaldığımız inlerimizden bir gün çıkıp doğayla karşılaştığımızda kendisine yaptıklarımızdan ötürü binlerce kez özür dileyip, ondan ayrı kaldığımız her gün değerini biraz daha iyi anladığımızı utangaç bir ses tonuyla yalvarırcasına kendisine mırıldanacak mıyız? Rantsal ve siyasal amaçlarla talan edilen Hasankeyf’e, Hevsel Bahçeleri’ne, Kaz Dağları’na vb. yakıp yıkmalara ses çıkarmadığımız için doğadan af dileyecek miyiz? Deniz manzaralı olduğundan dolayı yakılan ormanlarımıza, rant uğruna sular altına gömülen kültürel değerlerimize, villalar uğruna katledilen binlerce canlıya, savaş yalanlarıyla bombalarla yakılan Cudi’ye, Gabar’a ve daha sayamayacağım onlarca doğa harikasına sahip çıkmadığımız için doğaya karşı özeleştirimizi verecek miyiz? Yukarıda sorularla belirtmek istediklerim aslında hepimizin, zorunlu bir şekilde evlerimize hapsedilmeden önce yapması gereken kendi iç hesaplaşmalarımızdır. Yani bunları evde mecburi kaldıktan sonra düşünmek çevremize ne kadar ilgisiz olduğumuzun da bir göstergesi olacaktır.

Evlerimize hapsedilmeden önce diyorum çünkü şuan artık istesek de doğayla herhangi bir şekilde iletişime geçemiyoruz. Pencerelerimizden dışarı bakmaya cesaret edemez hale geldik ve bu sürecin daha ne kadar uzayacağından da kimse haberdar değil. Bu yazıyı kaleme almak istememin nedenlerinden bazılarını mürekkebi dökebildiğim kadarıyla kelimelerle siz değerli okuyucuyla paylaşarak ortak dersler çıkarmaya davet edeceğim. Elbet bu hastalığın etkisi geçecek ve bizler tekrardan güneşin çiçekle buluştuğu, kuş sesleriyle bizi canlandıran doğayla iç içe zamanlar geçireceğiz. Ama bu söylediklerime özlem duyduğumuz bugünlerde uzun uzun düşünme ve bu hapsedilmelerden dersler çıkarmaya gayret etmemiz gerekiyor. Belki de ilk kez doğayı gerçek sahipleri olan hayvanlara bırakarak evlerimize çekilmiş durumdayız. Kendimizi her türlü canlıdan ve cansızdan güçlü görüp saygısızca katlettiğimiz doğal değerler, belki de ilk kez böyle sert bir tepki göstererek
bizleri bu güzel bahar günlerinde hücrelerimize hapsetti ve görünen o ki daha aylarca da hapsedecek. Evet, biz insanlar kendimizi doğaya yüzyıllardır hakim görerek; doğayı değişik nedenlerle tahrip etmemizin, doğada bencilce davranmamızın, kendimiz dışındaki bütün canlıların hayatlarını tehlikeye atmamızın, doğayı vurdumduymaz bir şekilde kirletmemizin yavaş yavaş hesabını vermeye
başlıyoruz. Peki, neler yapıyoruz veya nelere göz yumuyoruz? İsterseniz gelin hep beraber şu cümlelerle yaptıklarımızı veya biz yapmasak da yapanlara sessiz kalarak yaptıklarına ortak olduğumuz doğa tahribatlarını şöyle sıralayalım. Kapitalist sermayedarların ve bunların ortaklarının; çıkarları uğruna yakıp talan ettikleri ormanlara, rant amacıyla üstünkörü inşa edip yüzlerce insanın canına mal olan maden ocaklarına, betonlaştırdıkları yeşil alanlara yeterince ses çıkarmayarak onların işlediği suça ortak olduğumuzu umarım biliyoruzdur. Kendi istekleri ve rahatları doğrultusunda onlarca değeri yok etmek isteyenleri protesto etmek için sokaklara çıkanlara sosyal veya siyasal düşüncelerimizden dolayı destek vermeyerek onları yalnız bıraktığımızda bir gün doğanın bizden hesap soracağını düşünmedik mi? Yine faşist zihniyetlerin halkların hafızaları konumunda olan Hasankeyf gibi bir değeri yok etmelerini ve yok ettiklerinde o bölgede yaşayan insanlar başta olmak üzere on binlerce canlıyı görmezden geldiğimizde bir gün bunun hesabını doğadan ayrı kalarak vereceğimizi hiç mi düşünmedik?

Emperyal güçlerin oyuncağı haline gelenlerin, doğamızda yerli yersiz kazılar yapmasına ve sondajlar vurmasına tepki göstermediğimiz o günleri acaba evlerimize tıkandığımız bugünlerde iç geçirerek anıyor muyuz? Yine sermayedarların ekosistemi katledercesine bütün değerleri maddiyata dönüştürerek koloniler haline getirmelerine ses çıkarmadığımızdan dolayı acaba hayıflanıyor muyuz?
Bireysel olarak denize attığımız çöplerle suda yaşayan binlerce canlının plastiklerle iç içe bir hayat yaşamak zorunda kalacağını bunu da bırakın bir kenara, bir gün denizi görmeye hasret kalacağımızı hiç mi düşünmedik? Doğadaki bütün canlılara annelik yapan kutsal toprağı kirleterek nefes almasını engellediğimizde onun bize annelik ettiği için hesap soracağını hiç mi düşünmedik? Gittiğimiz pikniklerde saatlerce eğlendikten sonra orada doğaya terk ettiğimiz çöplerimizle bizler gibi doğada yaşamaya hakkı olan hayvanların hakkını hiç mi düşünmedik veya hayvan hakkı deyince sadece denize bakan
villalardaki köpek ve kediler mi aklımıza geliyor? Özetle belirtecek olursak; umarım bugünlerden yukarıda sorularla belirttiğim şekilde kendi özeleştirimizi vererek, bilinçli ve bir daha aynı hatalara
düşmeyecek şekilde sınırlarımızı bilerek çıkacağız. Umarım en yakın zamanda doğayla tekrar buluşup ondan kopuk bir hayatın çekilmeyeceğini kendisine haykırarak dile getireceğiz.

Herkese sağlıklı ve mutlu günler diliyorum…

Mahmut ÇİFTÇİ

Editör: TE Bilişim