Trakya Üniversitesi'nden bir hocanın öğrenci ve velilere verdiği cevap sosyal medyada gündem oldu. Hocanın ders sırasında bilgisayarı olmayan bir öğrenciye verdiği "Asgari koşulları sağlamak zorundasınız, herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey yok" cevabı çok tartışıldı. Sosyal medya üzerinde Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Özer Özçelik büyük bir linç kampanyası ile karşı karşıya kaldı. Öğrenci sendikası açıklama yaptı ve Hocaya tepki gösterdi. Üniversite ise öğretim görevlisinin arkasında durdu. 

Öğrencinin “Çoğu kişide bilgisayar yok, onu demek istiyorum hocam” demesi üzerine de Özçelik, “Asgari şartları sağlamak zorundasınız. Bilgisayarım yok, internetim yok bu sizin sorumluluğunuzda olan bir şey. Sınava ve derse girme gibi bir zorunluluğunuz yok. Telefonu olmayanlar ne yapacak? Sınav yapmayacak mı? Herkeste telefon olmak zorunda mı?” ifadelerini kullandı. Öğretim görevlisi, başka bir öğrencinin “Giremeyeceğiz o zaman sınava” sözlerinden sonra ise “Girmeyin arkadaşlar. Herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey yok” diye konuştu.

Arkadaşlar şimdiye kadar yazdıklarım haber çerçevesi içinde olanlar. Bu yaşananlar üzerine birkaç şey yazmak istedim. Bu yazdıklarıma isterse öğrenciler ve velileri tepki göstersin  isterlerse çok meraklı olduğumuz yeni bir linç kampanyası da başlayabilir. Ama ben hocanın söylediklerini doğru buluyorum. O hoca kimdir, kimlerdendir hiç önemli değil. Zerre kadar umrumda da değil. 

Türkiye'de öyle bir eğitim sistemi var ki; en başta hocaların canını yakıyor. Bu sistemi Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bile doğru düzgün anlamamışken bir anda yüzbinlerce öğrenci ve öğretmen yeni bir sistemi kucağında buldu. Öğretmenlerin bir şekilde dersi anlatması gerekiyor, öğrencilerin de bir şekilde o derse girip dersi dinlemesi gerekiyor. Burada sorun yok asıl sorun bunları yaparken kullanacakları araçlar. 

Öğrencilerin büyük bir bölümünün bilgisayarı, tableti, telefonu veya interneti yok. Bu sorun hocalar için geçerli değil mi? Elbette onlar için de geçerli. Öğretmenlerin büyük bir bölümü açlık sınırının altında yaşıyor ve maaş alıyor. Birçoğunun geçindirmek zorunda oldukları aileleri var. Her şeyden önce yıllardır çözemedikleri bir eğitim sistemi var. Branşları olan dersi anlatmaktan çok bu mevcut sistemi çözmeye çalışıyorlar. 

Son dönemlerdeki siyasi iktidarla birlikte her türlü mobing ve sürgüne de maruz kalıyorlar. Şimdi bir öğretmenin öğrencinin bütün sorunlarını çözmesini bekliyoruz. Öyle bir şey yok arkadaşlar. Hiçbir öğretmen öğrencilerin sorunlarını çözmek zorunda değil. Öğretmenin tek zorunluluğu mesul olduğu dersi açmak ve o dersi anlatmak. Diğer bölüm, öğrenci, velisi, okul ve devlet ile ilgili melesedir. 

Öğretim görevlisinin dediği gibi "Asgari koşulları sağlamak öğrencinin görevidir" Öğrenci asgari koşulları sağlayamıyorsa bu, veli ve okul görevlilerinin sorunudur. Onlar da sağlayamıyorsa bu milli eğitimin sorunudur. Her şeyden önce bütün bunlar bir politikasızlığın sonucudur. Bir yönetememezliğin sonucudur. Bir aymazlığın sonucudur. Ülke komple eğitim sistemini Hababam Sınıfı'ndan öğreniyor. Her okulda bir Mahmut Hoca olacak, her okulda bir Selma Hoca olacak, öğrenciler istediği her şeyi yapacak, öğretmenler de mutlaka bu sorunları çözecek diye bakıyoruz. 

Profesyonel eğitim sisteminde böyle bir şey olamaz. Böyle bir şey olmamalı da zaten. Bir öğretmenin görevi mesul olduğu dersi en iyi şekilde anlatabilmektir. Matematik öğretmeniyse derse girer argümanlarını toplar ve matematik dersini en iyi şekilde anlatır. Rehberlik hocası ise ders saatleri içerisinde görevini en iyi şekilde yapmaya çalışır. Ders saatleri bittiğinde ise mesuliyetleri biter. Öğretmenin okulu penceresi ile kapısı ile lavabo kapısı ile, sınıftaki lamba ile öğrenci ile babası arasındaki kavga ile ilgilenmek gibi bir derdi yok. Bütün sorumlulukları öğretmenlere yükleyerek sağlıklı bir eğitim bekleyemezsiniz. Bazı yorumlara baktım. Öğretmenin bıyığına sakalına kadar hakaret etmişler. Esmer olmasından kaynaklı, "Hangi dağdan geldin, kıro" diyenler de var. Linç öyle bir boyuta gelmişki, içinde ırkçılık var, cinsiyetçilik var, ayrımcılık var. Bunları yapanların birçoğu da kendilerini üniversite mezunu olarak tanımlıyor. 

Öğretmenlerin de okul dışında bir hayatları var. Diğer bütün meslekler gibi öğretmenlerin de bir meslek tanımı ve sorumlulukları vardır. Bu sınırlar çerçevesinde kaldığı sürece iyi öğretmendir. Bir öğretmen sınırları dışına çıktığı andan itibaren o öğretmenden iyi durumlar gibi suistimallerin de olmasını bekleyebilirsiniz. Örneğin öğrencilerini kendi ideolojisine yönlendirmeye çalışır, cinsel istismarda bulunabilir, psikolojik sorunlar yaşamasına sebep olabilir. Birçok öğrencinin bu şekilde öğretmenleri aracılığıyla IŞİD gibi örgütlere yönlendirildiğini hatırlayın. 

Buna benzer durumlar da yaşanabilir. Bütün bu durumların önüne geçebilmek için öğretmenin sorumluluk alanlarının içinde kalması eğitim sisteminin daha profesyonel olması için iyidir. Trakya Üniversitesi'ndeki hoca da benzer bir durumu dile getiriyor. "Asgari şartları sağlamak benim görevim değil" diyor aslında. EBA sisteminin bile kaç defa çöktüğünü biliyoruz. 

EBA sistemi çöktü diye kimi suçlamalıyız sizce? Öğretmenleri mi suçlamalıyız? Hayır bu sistemlerin çökmesinin bir tek sebebi var o da MEB'dir. Yıllardır öğretmenleri halac pamuğu gibi oradan oraya savuran, her yanlışı onlara fatura eden sistem sorunludur. Eğer bir itirazınız veya linç etmeniz gereken birileri varsa çıkın mevcut siyasi iktidara yöneltin. Ha yok "Biz onlara tepki gösterdiğimizde başımıza bela geliyor" diyorsanız o zaman öğretmenlere de öfkenizi kusmayın. Onlar da en az sizin kadar bu sistemin mağduru durumdalar. 

"Herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey yok" diyor. En çok linç sebebi olan cümlelerden biri de bu. Evet, herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey mi var. Allah aşkına Türkiye'de ünviersite mi kalmış da üniversite mezunu olacaksınız. Türkiye'de üniversiteler taş duvarlardan öte bir anlam ifade etmiyor. Üniversiteler değersizleştirildi. Üniversitelerdeki entelektüel birikim KHK'lerle ihraç edildi. 

Üniversiteler siyasi iktidarın bir ilçe başkanlığı gibi yönetilmeye başlandı. Üniversite bitirenlerin yüzde 90'ı istediği gibi bir iş sahibi olamıyor. Üniversiteler sadece TÜİK'in işsizlik sayısını az göstermek için bir araçtan başka bir şey değil. Sadece işsiz üretmiyor üniversiteler aynı zamanda hiçbir becerisi olmayan yüzbinlerce genç de yetiştiriyor. 

O gençler büyük bir umut ve hayal ile gittikleri üniversitelerin ardından büyük bir hayal kırıklığı ve perişanlıkla mezun oluyor. Sonrasında iş bulamayınca Yükseklisans yapmak istiyor ki ailesindeki baskıyı olabildiğince daha az yaşasın diye. 

Ama yüksek lisans yapmak da işe yaramıyor. Eninde sonunda o vahşi çarkın içine giriyorsunuz. Türkiye'de şuanda üniversiteye gitmemek gitmekten daha hayırlıdır gençler için. En azından erken yaşta bir zanaat öğreniyorsunuz. Bütün sorunları bir öğretmene ya da hocalara sevk edeceğinize işin köküne bakın. İşi kökünde devlet sistemi var. Boşu boşuna kimseyi linç etmeyin. Aslında o hoca duymak istemediğiniz gerçekliklerinizi yüzünüze söylüyor. 'Müşteri' her zaman haklıdır diye bir şey yok!