Röportaj: Ahmet Tirej Kaya

Gazete Emek- Türkiye ve ABD arasındaki ‘güvenli bölge’ anlaşmasına dair tartışmalar sürerken, Türkiye’den konuyla ilgili yapılan açıklamalarda ‘Rojava’ya yönelik operasyon ihtimali’ ifade edilmeye devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin PYD’ye ‘güvenli bölge’ oluşturma çabasında olduğunu ve Eylül ayı sonuna kadar istedikleri olmazsa kendilerinin ‘güvenli bölge’ kuracaklarını sıklıkla ifade ediyor.

Geçtiğimiz yıl benzer tartışmalar eşliğinde, Rusya’nın verdiği onayın ardından Türkiye Afrin’e bir askeri operasyon gerçekleştirmişti. Şimdi ise gözler, Rojava’nın bütününe yönelik bir operasyon tartışmalarında.

Televizyonlarda ve gazetelerde ‘güvenlik uzmanları’ konuyla ilgili derin analizler yapıyor, medyanın büyük bir kısmında olası bir operasyonun gereklilikleri anlatılıyor. Peki bu tartışmalar ve olası bir operasyon Rojava’dan nasıl görünüyor?

2014 yılının Ekim ayında Kobanê’de yaşamını yitiren Suphi Nejat Ağırnaslı’nın babası Hikmet Acun yaklaşık 5 yıldır Rojava’da yaşıyor ve yeniden inşa çalışmalarında bulunuyor. Acun, Rojava’ya yönelik askeri operasyon tartışmaları, kayyum meselesi ve bölgedeki gelişmelerle ilgili sorularımızı yanıtladı.

“Rojava’nın geleceğine yön verilmek isteniyor”

Rojava’nın yalnızca Amerika ve Türkiye arasında bir pazarlık konusu olmadığını, bütün uluslararası güçlerin bu bölgede olduğunu ifade eden Acun, sınır ve güvenlik gibi pazarlıkların arka planında aynı güçlerin olduğunu belirterek şöyle devam ediyor: “Burada ‘güvenlik ve sınır’ üzerinden yapılan pazarlıkların aslı, Rojava’nın geleceğine yön verme ve Rojava’daki demokratik inşa çabalarını akamete uğratmaya dönük. Elbette Türkiye bir yandan Kürt devrimci güçlerinin alanlarını mümkün olduğu kadar sınırlamak, mümkünse ortadan kaldırmak, diğer yandan da yayılmacı politikalarının bir parçası olarak Suriye topraklarını işgal etmek istiyor. İdlip bölgesinde çetelerin tutuğu alanı saymazsak, Suriye topraklarında Türkiye ve Amerika’dan başka işgalci güç yok. Amerika, Rojava’daki devrimci güçlere bir taraftan Türkiye sopasını gösteriyor, diğer taraftan Rojava’da kalıcılaşmaya çalışıyor. Rusya ise arada fırsatlar kollayıp, Rejimi ikame etmeye çalışıyor; ne zaman Suriye rejimiyle olumlu adımlar atılsa İran ve Rusya devreye girip, Rojava’yı yalnızlaştırma hamleleri yapıyor. Rusya ve İran’ın Suriye politikaları Türkiye’nin 'işgalci' girişimlerini de cesaretlendiriyor.”

“Rojava Kürtlerin geleceğinde önemli”

“AKP’nin işgalci politikalarının bir yönü de İdlip’den çıkmak durumunda kalacak olan çeteleri Rojava’nın belli bölgelerine yerleştirmek. Erdağan’ın sivil yerleşimcilerden kast ettiği şeyin aslı da bu” diyen Acun, AKP’nin böylece kendine bağlı güçleri devreye sokup, Rojava’da alan açma çabasında olduğu tespitinde bulunarak sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bunlar elbette işin görünür olanına dair şeyler. Asıl mesele, Rojava denilen kurtarılmış ve özgürleştirilmiş alanın ortadan kaldırılması. Çünkü Rojava bir toprak alanı olmanın ötesinde bir temsile sahip. Her şeyden önce Bakûr Kürleri dâhil, bütün Kürtler açısından oldukça önemli bir mevzi. Bir kazanılmışlık ve Kürtlerin dört bölgedeki geleceğinde önemli bir yere sahip. Dolaysıyla Rojava, Kürtlerin diğer halklarla birlikte kendi kaderlerini tayin etme savaşlarında oldukça stratejik bir yere sahip. Bu siyasi bakımdan da böyle.”

“ABD kendi denetiminde bir bölge istiyor”

ABD ve Rojava ilişkisini de değerlendiren Acun, “Amerika’nın, Rojava’da da Güney Kürdistan’daki gibi kendi denetiminde bir ‘Barzani land’ oluşturma çabasında olmadığını iddia etmek zor. Amerika, Türkiye ile bütün görüşmelerinde de Türkiye’ye bunu zikretmediğini düşünmememiz için bir nedenimiz yok” diyor.  Rojava’nın bu bakımdan Amerika için de bir sorun olduğunu söyleyen Acun, “Çünkü Rojava’daki irade, ha dediği zaman ‘Barzani land’ olmayı kabul edebilecek bir irade değil. Kaldı ki dört parçadaki Kürtler üzerinde etkili ve hegomonik iki güçten birini Kürt devrimci hareketi temsil ediyor ve sahip olduğu dinamikleri bakımından Barzani çizgisinden oldukça güçlü yetilere sahip. Bu bakımdan, bazı tavizler verse de, Rojava hattını sonuna kadar koruma, onu başarılı kılma konusunda ısrarcı bir çizgiye sahip” yorumunda bulunuyor.

“Rojava’nın maliyeti sanıldığından fazla olabilir”

Acun Türkiye’nin Rojava’ya yönelik olası bir askeri operasyonunu ise şu sözlerle değerlendiriyor: “Böyle bir girişimi deneyebilir. Bunun sonuçlarının ne olacağını, savaşın nasıl gelişeceğine bağlı. Rojava’yı işgale girişmenin Türkiye’ye maliyeti, sanıldığından fazla olabilir. Örneğin böyle bir işgal girişimi umulmadık şekilde savaşı Türkiye’nin içine taşıyabilir. Dört bölgedeki Kürtleri ayaklandırabilir. Yani ‘kazın ayağı’ öyle gitmez. AKP aslında içerde kendi sıkışmışlığını ve düşüşünü engellemek için Rojava’ya savaşı gündemleştiriyor. Savaş bahanesi ile iktidarını ikame edebilmek için toplumu yekleştime üzerine kuruyor.

“Rojava Türkiye’nin içi durumunda”

Bütün bunların devletin seksen yıldır Kürtlere karşı uyguladığı inkâr ve imha politikalarının bir parçası olduğunu kaydeden Acun, konuya dair başka bir boyutu şu ifadelerle anlatıyor: “Rojava ‘sorunu’nu şekillendiren başka saikler de söz konusu; Kürt devrimci hareketi, Türkiye siyaset alanında muhalefetin omurgasını oluşturuyor ve bundan öte, siyasal alanda bir tarafı domine ediyor ve bunun toplumsal dinamikleri oldukça güçlü. Bu durum kendi varlığıyla da sınırlı değil; Kürt devrimci hareketi Türkiye’nin batısında sol güçleri de domine ediyor. Buradan görüleceği üzere Rojava, yalnızca kendiyle sınırlı olmayan bir gerçekliğin parçası. Yani aslında Rojava diye bir sınır yok. Rojava Türkiye’nin içi durumunda.”

“Rojava kendine bir yol yapma arayışında”

IŞİD’in yenilgisi ve askeri operasyon tartışmalarının gölgesinde Rojava’daki süreci sorduğumuz Acun şunları aktarıyor: “Demokratik inşanın yaşadığı güçlükler sürüyor. Toplumun eski yaşama biçimi ve alışkanlıklarından, yeni bir yaşama çıkış yapmanın olanca güçlükleriyle cebelleşiyor Rojava. Kendini deneyimliyor. Kendini anlamaya çalışıyor. Kendi deneyimlerinden öğrenmeye çalışıyor. Rojava’nın gündemi kendi süreçlerini nasıl yürüteceği ile meşgul. Toplumsal sorunları aşmak ve onu demokratik bir yaşama kanalize etmekle meşgul. Kendi deneyimlerinden öğrenip, daha üst düzey deneyimleri nasıl yoklayacağının çabasıyla meşgul. Devrimlerin kitaplarda yazılanlardaki gibi olmadığı, hazır bir toplum olmadığı ve devrimlerin muazzam girift sorunlarla yüzleşmek demek olduğunun bilincini eyleme dönüştürme çabasında Rojava. Eski sınıflarla, savaşın semirttiği yeni orta ve üst sınıflarla nasıl baş edeceğinin arayışında Rojava.  Rojava kendine bir yol yapma arayışında.”

“Rejim dönemine göre oldukça özgür bir ortam”

Rojava’da gündelik hayatın sakin olduğunu belirten Acun şunları ifade ediyor: “İnsanlar güvende. İnsanlar rejim dönemine göre oldukça özgür bir ortamda. Bu özgür olmanın rahatlığında. Hiçbir biçimde dinsel, etnik çatışma söz konusu değil. İnsanlarda bu özgür olma halinin getirdiği beklentiler artıyor, beklentiler değişiyor. Bunlara cevap olabilmenin arayışları devam ediyor. Yani Rojava kendinden öğrenmeye ve yolunu bulmaya çalışıyor.”

“Kayyum atamaları 40 yıllık savaşın parçası”

HDP’nin 3 büyükşehir belediye başkanlığına yapılan kayyum atamalarını, kırk yıldır süren savaşın bir parçası ve devamı olarak değerlendiren Acun şunları kaydediyor: “Kürtler büyük boğazlaşmalardan geçip geldi bu günlere. Devlet binlerce Kürdü öldürdü, on binlercesini zindanlara doldurdu, siyasetçilerini öldürdü. Kentlerini yıktı. Ama zaten Kürt özgürlük savaşı hep böyle büyük bedellerle kendi hakikatini oluşturdu. Ve devletin imha ettiği her yönelimde bütün bunlara bir cevap olabilme maharetini gösterdi.” 

HDP’ye eleştiri

Kürt siyasi hareketinin büyük taktik hatalar da yaptığını söyleyen Acun, “Bazan rolünü oynaması gerektiği anlarda oynamadı. Legal siyaset alanında Kürt orta sınıfının semirmesinin zemini açtı. Bu orta sınıf bütün alanlarda kendi tekelini kurdu ve orta sınıf siyaset anlayışları ve ihtiyaçlarına uygun biçimde siyaseti dönüştürmelerine olanak sağladı” diyor ve HDP’ye yönelik olarak şu eleştirilerde bulunuyor: “Belediyelere kayyum atanmasının konuşulacak bir yönü yok. Devlet her fırsatta Kürdü güç alanlarından düşürmek için her yöntemi deniyor. Belediyelere kayyum bunun bir parçası. İyi de devlet kayyum atıyor, sen niye veriyorsun? Sorulması gereken şu; niye mevziini korumuyorsun?”

Editör: TE Bilişim