MİR ALİ KOÇER / DİYARBAKIR

Gazete Emek- PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan cezaevi politikalarının kaldırılması ve hapishanelerdeki hak ihlallerinin giderilmesi için Türkiye’deki hapishanelerde siyasi tutukluların süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemleri devam ediyor. 184’üncü gününe giren eylemlere ilişkin muhatap makamlar sessizliklerini korurken, eylemlecilerin aileleri ve ilgili sivil toplum örgütleri bu sessizliğe karşı tepkililer.

Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) Eş Başkanı Elif Haran, eylemci  tutukluların ve ailelerinin taleplerine dair konuştu.

Haran, Türkiye’de olağanüstü hal ile birlikte cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin kalıcı hale getirildiğini hatırlatarak, özellikle son bir yılda Covid-19 tedbirleri adı altında söz konusu bu ihlallerin günden güne arttığını belirtti.

‘GREV, TECRİDİN SONUCUDUR’

“Tutuklu ve hükümlüler, 2018 yılında da Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kaldırılması ve diyalog yolunun açılması için 200 gün süren süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi ile büyük bedeller ödedi” diyen Haran, sözlerine şöyle devam etti: “Cezaevlerinde yaşanan direniş sonucu nihayetinde Sayın Öcalan ile aile görüşü gerçekleşti. Yaşanan o süreçten sonra tutuklulara karşı bir öç alma politikası yürütüldü. Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit de devam etti. Son olarak 27 kasım 2020’de aynı talepler ile süresiz-dönüşümlü açlık grevi başlatıldı. 184’üncü gününe giren bu eylemin, aslında İmralı’da yaşanan tecridin sonucu olduğunu görmek gerekir. Özellikle pandemi ve açlık grevi nedeni ile kaygılar iki katına çıkıyor. Bu durum tutsaklar açısından oldukça risklidir.”

‘TUTSAKLARA EZİYET EDİLİYOR’

Tutukluların bu haklı ve meşru taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğinin altını çizen Haran, “Başta Adalet Bakanlığı ve cezaevi idaresinin görevi, tutuklu ve hükümlülerin yaşam ve sağlık hakkını koruması lazım. Ama maalesef şu aşamada bile bu kurumlar ‘gördüm, duydum, bilmiyorum’ diyerek açlık grevlerine kayıtsız yaklaşmaktadırlar. Tutukluların aileleri ile yaptıkları görüşmelerde aktardıkları özelikle pandemi koşullarında tedbir adı altında tecrit içinde tecrit uygulandığıdır. Yine tüm aktiviteler engelleniyormuş. Ortak alan, hobi, spor ve diğer koğuşlarla iletişimin tamamen ortadan kaldırılması ve özellikle ağır hasta tutsakların sağlık hakkına erişememeleri temel sorunlar arasında imiş. Hastaneye gidildiği takdirde ise 14 günlük karantina koşullarında eziyete dönüşen bir tecrit ile karşı karşıya kaldıklarını söylüyorlar. Pandemi olmasına rağmen arama adı altında sık sık koğuşların basıldığı, açlık grevine girdikleri için tutsaklara disiplin cezası verildiği ve tekli hücrelere alınarak yalnızlaştırma politikası uygulandığı aktarılıyor” diye konuştu.  

‘TALEPLERİ, TOPLUMUN TALEPLERİDİR’

Açlık grevi eyleminde olan tutukluların ailelerinin de süreci yakından takip ettiklerini aktaran Haran, şunları paylaştı:

“Özellikle hem pandemi olmasından hem de beslenmenin yetersiz olmasından kaynaklı aileler çok kaygılılar. Cezaevi koşullarının etkisi ile elbette ki aileler çocukları için fazlasıyla kaygılı oluyorlar ve bunu anlayış ile karşılamak gerekiyor. Aileler, aynı zamanda çocuklarının bu haklı ve meşru taleplerini de destekliyorlar. Bu taleplerin karşılanma beklentisi içindeler. Tutsakların taleplerinin aynı zamanda ailelerin ve toplumun talebi olduğunu dile getiriyorlar.”

‘SESSİZLİĞİ ÇIĞLIĞA DÖNÜŞTÜRMEK GEREKİYOR’

Yarım yıldır devam eden açlık grevi eyleminin dışarıdaki yeteri kadar karşılık bulmamasını da yorumlayan Haran, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

“Sessizliğin sebebi, pandemi gibi tüm dünyayı etkisi altına alan bir salgınla karşı karşıyayız nihayetinde. Tüm sivil toplum örgütlerinin, demokratik kesimlerin, ailelerin ve diğer kurumların gündeminde cezaevlerinde başlatılan açlık grevleri var elbette. Ancak ilgili kurumlar, pandemiyi içerideki tutsaklar açısından fırsata çevirdikleri gibi dışarısı için de aynı durum söz konusudur. Özellikle Van ve Amed gibi yerlerde 15 günde bir eylem-etkinlikler için getirilen yasakların etkisi var. AKP-MHP hükümeti kendisine muhalif olan herkesin sesini kısmaya sindirmeye dönük politikası söz konusudur. Gözaltı ve tutuklamalarla kurumların içini boşaltmaya çalışıyorlar. Yapılan siyasi soykırım operasyonları birer etkendir. Tüm bunlara rağmen tutsakların sesine ses olmak ve bu sessizliği çığlığa dönüştürmek gerekiyor.”

Editör: TE Bilişim