Gazete Emek- İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınarak yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk, Gazete Emek'ten Bekir Güneş'in sorularını yanıtladı. Yaşananları bir siyasi darbe olarak değerlendiren Türk, "Biz bu ülkede demokrasi ve barış için mücadele veriyoruz. Özgürlükler için mücadele veriyoruz. Ama bugün özgürlükleri yok eden demokrasiden uzaklaşan bir anlayış var. Biz onların önünde engeldik. Halkımız batıda birçok yerde demokrasi için oy kullandı. Hükümetin antidemokratik uygulamalarının önüne set çekmek için oy kullandı. Açık söyleyeyim biz hiçbir partiyi desteklemedik bize demokrasi için halkımız için oy verdik. Biz bugüne kadar Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi için mücadele verdik. Doğruları söyleyen demokratik siyaseti önemseyen ve bunun kalıcı olmasını söyleynlerin susturulması gerekiyordu. Bu operasyonu bir siyasi operasyon olarak görmek gerekiyordu Kürt siyasetçileri susturmaya sindirmeye yönelik bir operasyon olarak görüyorum. " diye konuştu. 

Ahmet Türk ile Gazete Emek için yapılan röportajın devamu şu şekilde:

Tam çözüm süreci tartışılırken kayyumların atanmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Aslında mantığın kabul etmeyeceği bir siyasi tutum içerisinde bu siyasi iktidar. Türkiye'de Kürtler ile Kürtler'in çok kadim bir birlikteliği var. Eğer Kürtler'i kazanan Kürtlerle doğru diyalog kuran dostane bir diyalog kurulsaydı bugün Türkiye Ortadoğu'daki en önemli ülke olurdu hatta ikinci, ikinci bir rusya olurdu. Ama Kürtler'i potansiyel tehlike gören bir politika yapıldı. Biz hep söyledik bu politika yanlıştır. Bütün Kürtler'in yüzü Türkiye'ye dönükken düşmanlaştırılan bir politika güdüldü. Irkçı bir politika yerine kazanımcı bir politika yapılsaydı bugün Türkiye çok önemli bir yerde olurdu. Türkiye'de yeniden ortak değerler etrafından bir araya gelmek için Öcalan'ın mesajı çok önemliydi ama kulaklar tıkandı. Büyük bir kin ve öfke ile hareket eden bir iktidar olduğu için bugün büyük bir kaos var. Bu kaosun faturasını da bugün halk ödüyor ve ödemeye devam edecek. 

Kayyum'dan sonra gelen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce yeterli mi?

Haksız bir uygulamaya halkın sessiz ve suskun olması önce demokrasiye sığmaz. Biz demokratik tepkimizi ortaya koyuyor. Sokaklara çıkıp yakıp yıkmıyoruz. Hükümetin kullanılan oyları gasptettiğini söylüyoruz. Halk da elbette tepkisini ortaya koyacaktır. Biz hiçbir zaman demokrasi dışı bir politikayı önümüze koyup tartışmadık. Bugün Belediye Başkanı, Milletvekilleri, parti yöneticilerinin çıkıp açıklama yapmasına engel olan binlerce polis var. Genel Başkanın da açıklama yapmasına izin verilmedi. Bu mantığın ne kadar hatalı olduğu ortadadır. Bu fotoğrafın ortaya çıkmasının sebebi biz değiliz. Devletin ve polisin baskısı sonucu bu fotoğraf ortaya çıkıyor. Parti yöneticilerimizin ve halkın genel başkanımızı karşılamasına izin verilmiyor bütün yollar kapatılıyor. Peki madem kayyum haklıdır, aldınız neden 5 bin polisle halk üzerinde baskı kuruyorsunuz. İnsanların konuşmasına izin vermiyorsunuz. Eğer halk bu kayyum uygulamasına tepki göstermeseydi bu kadar önlem de almanıza gerek kalmazdı. Çünkü siz de biliyorsunuz bu kayyum politikaları yanlıştır ve halk sessiz kalmayacak.

BİZ İMAMOĞLU'NU DEMOKRASİ İÇİN DESTEKLEDİK

                              Ahmet Türk ile Gazeteci Bekir Güneş

       

Biz burada bir demokrasi mücadelesi veriyoruz. İrademizi İmamoğlu'nun desteklemek için ortaya koyduk demokrasi için bunu yaptık. Bugün Türkiye'de demokrasinin kalıcı hale gelmesi için ortak değerler etrafında buluşmak gerekir. Elbeteki farklı parti ve ideolojilerde olabiliriz ama demokrasinin değerlerini korumak için ortak bir sese ihtiyaç var. Düne kadar eğer muhalefet doğru bir siyaset ortaya koymuş olsaydı bugün belki de bu kayyum sürecini yaşamazdık. Biliyorsunuz daha önce mecliste dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda evet diyen bir CHP vardı. Birçok konuda suskun ve sessiz kalan bir CHP vardı. Ama bu ne yaptı hükümetin pervasızca hareket etmesine katkı sundu. Bu gerçeği görmemiz lazım. Artık buna dur demenin zamanıdır. Demokratik siyaseti güçlü bir şekilde Türkiye toplumu ile paylaşarak bunu büyüterek  ortak değerler etrafında buluşurak demokrasi için mücadele edecek bir sürecin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. 

Cumhurbaşkanı ile görüşme talebiniz olmuştu, görüşebilseydiniz neler iletecektiniz?

Burada yapılan ihallerin tamamı güvenlik nedenince yapılmış açık ihaleler değil. Yapılan ihaleler arasında müthiş bir fark var. Mesele parke taşı ile ilgili yapılan ihalelere bakıyorsunuz fen işlerinde metrekaresi 19 ile 21 lira arasında yapılırken doğrudan yapılan ihalelerde 45 ile 50 lira arasında yapılmış. Yine birçok ihale tek bir şirkete verilmiş. Yine birçok ihale tek bir şirkete verilmiş. 9 tane ihale yol ihalesi Elazığ'da bir şirkete verilmiş. Yine faturalara baktığınızda gelen bakanlara verilen hediyeler var. Bu faturalar elimizde. Hepsi bir kuyumcu dükkanından alınmış. Dükkan sahibi de daire başkanının oğlu. Biliyorsunuz bir etik yasa var bir hediye yüz doları ikiyiz doları geçmez. Mesele sayın Cumhurbaşkanı'na 136 bin 944 liralık bir hediye verilmiş. İçişleri Bakanına iki kez hediye verilmiş. İşçileri Bakanı'na birisi 42 bin birisi 43 bin. Diğer bakanlara da hediyeler verilmiş. Bunların hepsi faturalı. Ben bunları paylaşmak istiyorum.

BİZ HALKA USULSÜZLÜKLERİ VE YOLSUZLUKLARI ANLATTIĞIMIZ İÇİN HEDEF HALİNE GELDİK

Eğer bu hediyeler verilmişse bu aslında bir rüşvettir hediye olmaktan çıkmış. Eğer bunlar verilmemişse bakanların o zaman çıkıp açıklama yapması lazım biz böyle bir hediye almadık diye ve gereğini yapmak durumundadır. Şimdi sayın Cumhurbaşkanı'na bütün bu hediyleri bu faturaları göstermek istedik. Biz belediyeyi devraldığımızda 400 milyon borçla MARSU'yu da 600 milyon borçla devraldık. Yani bir milyarın üzerinde borçla devraldık. Bakıyorsunuz ciddiye alınacak hiçbir iş yapılmamış. Biz halka bütün bu usülsüzlükleri ve yolsuzlukları paylaştığımız için hedef haline geldik.  Bizim susmamız isteniyordu bütün yapılan bu harcamaları görmememiz isteniyordu. Şimdi her gelen bakana belediye üzerinden yemekler verilmiş, Mesele içişleri bakanı geldiğinde 4 bin 200 kişiye yemek verilmiş yazıyor Mardin'e baktığımızda 4 bin 200 kişiyi alacak bir salon yok.

AKIL MANTIK ALMAYAN FATURALAR VAR

Fatura ne kadar 277 bin diğer bakanlara baktığımızda bunun gibi 180 bin 160 bin gibi faturalar var. Akıl mantık almayan faturalar var. Sayın Cumhurbaşkanı buraya geldiğinde 15-20 tane bu korumalar için bir haftalık arabalartutulmuş. 332 binlik bir faturayı belediyeye yüklemişler. Oysaki ben iddia ediyorum 
Bu arabaların hepsini bir hafta için en fazla 50 bine tutarım. Yani bütün bunları yan yana getirdiğimizde bu belediyenin nasıl yönetildiği çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Ben geldiğimde 5 kuruş belediyede yok. Marsu'da çalışan işçi ve memurların maaşları ödenmeden gidildi. Biz maaşları ödeyebilmek için çaba gösteriyoruz. En son bayram arifesinde nerde ne parsa varsa hepsini topladık bayram arifesinde çalışanlar maaşsız kalmasın diye.

Hükümete yakın medyada sizin için çıkan haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ama bir algı operasyonu yapıyorlar. İşte farklı yerlere para aktarıyolar diye. Ya insaf edin işçi memur parasını ödeyecek bir gelirimiz yok. MARSU'ya tek bir kuruş verilmiyor. Burada muvafakiyet göndermişler MARSU'ya hiç göndermeyin borcunuzdan mahsub edin demişler. Bize iller bankasından gelen para ayda 15 milyon civarında bu son ayda SGK paralarını 11 milyon kesmişler sadece 4 milyon para gelmiş. Biz de her ay 12.5 milyon işçi ve memur parası ödüyoruz. Şimdi hiç para gelmediği halde sanki farklı yerlere para aktarıyormuşuz gibi bir algı yaratarak işte bizi suçlamak için bu kadar iftira ve yalana başvurmanın bir anlamı yok. Gerçekten burada bir algı operasyonu yapılıyor bakın işte bu paralar şuraya gidiyor. Gelin o zaman bu paralara bakın birlikte hesaplayalım ne kadar para gelmiş, nerelere aktarmışız, işçiye memura ne kadar vermişiz. İş yapacak paramız yok. Yol yapacak paramız yok. Her gün köylerden yüzlerce muhtar geliyor, yol sorunu var su sorunu var birçok sorun var ama gerçekten 5 kuruş da para yok. Bu 3 ay içinde gerçekten büyük bir stres yaşadık. Çünkü halk haklı hizmet talep ediyor ama hiçbir kuruş yok belediyede. Bir imkan yok. Gelen paralar da yavaş yavaş kesilmeye başladı. Bu kayyumdan önce ben Ankara'daydım bu kredileri ödeyecek bir para bulabilir miyiz diye ama işte kayyum atandı. Kısacası, siyaseten biz bunu uygun gördük deyin. iftiralarla, yalanlarla, suçlamalarla bunu doğru olduğunu meşru olduğunu göstermek için bunları yapmaya gerek yoktu. Bu kadar iftiraya gerek olmadan da yapılabilinirdi. En doğrusu da odur. Siyasetten böyle uygun gördüm kayyum atadım. Ben halkın seçmiş olduğu iradeyi kabul etmiyorum. O iradeyi ben doğru bulmuyorum. Bu ülkeyi ben yönetiyorum her yönüylede bu ülkeyi ben böyle yöneteceğim deyip çıkarsın işin içinden. 

Bundan sonra ne yapacaksınız, yol haritanız ne olacak?

Türkiye'de bizler partimiz, Kürtler uzun süredir bir demokrasi mücadelesi veriyoruz. Ama bu demokrasi mücadelesini büyütmekten başka çaremiz yoktur. Ortaklaştırmaktan başka seçenek yoktur. Burada Kürtler'i yalnızlaştırma siyaseti yürütülüyor. Bu yalnızlaştırma siyasetine de birçok kesim öyle davranıyor. CHP bu yalnızlaştırma siyaseti konusunda çok pasif kaldı. İşte bizlerle ilişki kurmaktan hep çekindi. Ama bunun faturasının ne kadar büyük olduğunu bugün görmeye başladık. Bu yalnızlaştırma siyasetinin aslında Türkiye'de demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik yani tekçi anlayışın bütün kurumların sindirilip susturulduğu bir sürece evrildiğini biz bugün görüyoruz. Bu yalnızlaştırma siyasetinin gerçekten bunu yapmak isteyen kesimlere büyük bir alan açtığını görüyoruz. Bunun artık görülmesi gerekir. Demokrasi için ortak değerler etrafında buluşup demorkatik mücadeleyi büyütmek ve Türkiye'yi demokratik bir geleceğe hazırlayacak ortak değerler etrafında buluşturacak bir siyasi ortak mantığa siyasi ortak akıla ihtiyaç var. Biz zaten her zaman birçok badireleri atlattık. Eğer iktidar partisi bizim parti kadar bu kadar büyük baskılar görseydi bugün öyle bir parti ortada kalmazdı. Ama bütün bu olumsuzluklara, haksızlıklara, yönelmelere rağmen bugün halla demokrasi mücadelesini sürdürüyoruz ve sürdürmeye devam edeceğiz. Sonuç olarak demokrasinin olmadığı yerde neyin nasıl gelişeceğini de çok fazla tahmin edemezsiniz. Ortak akılla hareket edilmediği duygularla hareket edildiği birilerini düşman ilan ederek yürütülen siyasetin nereye evrileceğini hangi badireleri önümüze getireceğini tahmin edemeyiz. Bütün dünyada baktığınız zaman bir ülkeyi tek başına yönetmek isteyenler her zaman birilerini düşman göstererek halkı kendi yanında tutmaya çalışmıştır. Özelikle apolitik, milliyetçi ırkçı halkı. Bu dünyanın her yerinde yaşanmış olan şeylerdir. Bugün de onu görüyoruz. Birilerini düşmanlaştırarak kendi iktidarını sağlamlaştırmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız

Editör: TE Bilişim