DENİZ İKE / İSTANBUL

Gazete Emek- İhraç edilen eğitim emekçisi Engin Cengiz, alanı olan müzik eğitimciliğini sürdürmeye devam ediyor. ‘Müzik toplum içindir’ diyen  Cengiz, Mezopotamya insanının yaşadıklarına kulak veriyor, seslerine ise ses katıyor.
 


Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) üyesi 15 yıllık Müzik öğretmeni Engin Cengiz 2016 yılında Malatya’da görevini yaparken KHK ile ihraç edildi. İhraç edildikten sonra 10 ay cezaevinde tutulan Cengiz, cezaevinde de  yazdığı bestelerle sevdiği müzik işini  sürdürmeye devam etti. Hatta KHK ile ihraç edilmelerine ilişkin bir beste de yapan Cengiz bestesinde şu sözlere yer verdi: 

“Koltuk derdine düşmüş, Gözünü kan bürümüş,

Ölen halk çocuğuymuş, Beylerin umurunda mı...?”

 Bu  güne kadar yüzü aşkın beste yapan ihraç eğitimcisi Cengiz, alanı olan müzik eğitimciliğini ise sürdürmeye devam ediyor. ‘Müzik toplum içindir’ anlayışını benimsediğini dile getiren Cengiz, Mezopotamya insanın yaşanmışlığına kulak veriyor,sıvadığı kolları ile ise adeta söz ile müzik arasında mekik dokuyor.
 


‘TUHAF VE BÜYÜK SÜRPRİZLERLE KARŞILAŞTIM’
 


İhraç edilmenin toplumda yalnızca ekonomik bir durum gibi algılandığını belirten Cengiz, böyle düşünenlerin var olan durumu eksik değerlendirdiğini dile getirdi.İhraç edilenlerin asıl olarak toplumsal tecride maruz bırakılan kişiler olduğunun altını çizen Cengiz, ihracın ise ciddi hukuksuz bir uygulama olduğunu ifade etti. 

İhracın kendisini maruz bıraktığı sorunlara da değinen Cengiz, ihraç sonrası yaşadıklarını şöyle anlattı: “İhraç edildikten sonra evet belki bir kaç ay bocalama yaşadık ama sonrasında tabi ki de kendimizi toparladık. Benim için her şey memuriyetten ibaret değildi. Ben her zaman kendimi eğitimci ve müzisyen olarak gördüm. Bundan sonrası için de bu durum hep böyle devam etti ve etmeye de devam ediyor. Tabi ihraç sürecinde başımdan ilginç şeyler de geçmedi değil. Mesela ortaokuldan öğrencim olan arkadaşım ile aynı gün ihraç edildik. Yaklaşık 6 ay sonra 10 ay süren bir tutukluluk yaşadım. Tutuklandığım gün cezaevine gittiğimde orada da gardiyan olmuş bir kadın öğrencimle karşılaştım. Bu yaşadıklarım da her halde hayatın bana göstereceği en tuhaf ve büyük sürprizlerden biriydi”
 


‘MÜZİK BENDEKİ ÖNEMİNİ  HER ZAMAN KORUDU’
 


İhraç edildikten sonra çamaşırhane ve otel gibi  farklı işlerde çalıştığını belirten Cengiz, ardından ise daha fazla müzik ile ilgilenmek için İstanbul’a yerleşme kararı aldığını dile getirdi. İhracın maruz bıraktıklarından farklı deneyimler edindiğini belirten Cengiz, müziğin ise her zaman hayatının en önemli yerini koruduğunu ifade etti. İhracın dayattığı sorunlarla baş etme yolunun toplumsal dayanışmadan geçtiğinin altını çizen Cengiz, çevresindekilerin kendisi ile devamlı dayanışma içinde olduğunu dile getirdi. Cengiz, “Toplumdan dışlanmak, tecrit edilmek ihraç edilmekten daha kötü bir etkiye sahip. Hayata emek vererek ve daha fazla çaba harcayarak hayatta hiç başaramayacağımızı düşündüğümüz olayların üstesinden gelebileceğimizi gördüm tüm bu süreçlerde. Şuan için ise profesyonel olarak da müzikle ilgilenmeye çalışıyorum. Aynı zaman da ise Mezopotamya Kültür Merkezi’nde bulunan arkadaşların çalışmalarına dahil olmaya çalışıyorum. Bundan sonraki çalışmalarımız da bu şekilde devam edecektir” diye konuştu.
 


‘MÜZİK YAŞAMIN TAM ORTASIDIR’
 


Müziğe olan ilgisinin eline bağlama aldığı günden bu güne sürdüğünü söyleyen Cengiz, bağlamayı  ise kendisine dost edindiğini ve elinden düşürmediğini dile getirdi. Müziğin kendisine çok şey kazandırdığını belirten Cengiz, sanatın esas olarak kişiye kendisini ifade etme alanı ve akıl ile yüreğin birleştirme alanı oluşturma imkanı tanıdığını ifade etti. “ Ozanın aklı yüreğindedir”  sözüne atıfta bulunan Cengiz, hem aklı hem yüreği aynı anda kullanabilme özelliğinin yalnızca sanatta var olduğunu, bu nedenle sanatın tüm alanlardan bu özelliği ile ayrıldığını ifade etti. Müziği “Yaşamın tam ortası” sözleri ile  tanımlayan Cengiz, şiire olan sevgisini, “Kalbimizi,mevsimleri, vücudumuzda dolaşan kanın akışını bir ritim olarak değerlendirirsek, evet müzik yaşamımızın tam ortasında” sözleri ile dile getirdi.
 


‘MÜZİK TOPLUM İÇİN VARDIR’

Müziğin toplumun değerlerinden uzak yapılamayacağının altını çizen Cengiz, bir sanatçının toplumun sorunlarını, acı ve sevinçlerini görüp dile getirmesi gerektiğini ifade etti. Günümüz sanatçıların çoğunun toplum anlayışından uzaklaştığını  dile getiren Cengiz, “ Maalesef Kapitalist hegemonya, kapitalist modernite sanatçıları toplumdan uzaklaştırmak için zorluyor. Çünkü toplumun öz kültürü, geçmişi ve gelecekle bütünleşmesidir sanat. Kapitalist sistem tam da bu süreci kapatmak istiyor. Ama sanat ile toplumun öz değerleri ile uğraşan insanlar gerçeklerin  peşini bırakmamalıdır. Çünkü kapitalist sistem dediğimiz şey önce insanların kültürüne saldırıyor. Kültürü yok ettiğiniz zaman ortada yalnızca bugün yaşayan yarını olmayan varlık haline geliyoruz” ifadelerini kullandı.
 


‘SANATÇI TARİHİ ÖNCEDEN YAZAN TARİHÇİDİR’


 
Kobanê , Cizre vahşet bodrumları ile   Taybet Ana, Cumartesi Anneleri,Havva Ana, gibi olay ve kişiler için yazdığı  bestelerinin kendisini zorladığını belirten Cengiz, kaleme aldığı bestelerin bir sanatçı olarak kendisi için toplumsal sorumluluk olduğunu ifade etti. Söz konusu olayların yalnızca Kürt halkını ilgilendiren değil, tüm dünyayı yakından ilgilendiren olaylar olduğunu sözlerine ekleyen Cengiz, şöyle devam etti: “Taybet Ana’nın katledildiği yerde yatışının bütün insanlığın acısı olması gerektiğine inanıyorum. Cumartesi annelerinin sevdiklerinin mezarını dahi bulamayışının tüm insanlığın kaybı olduğuna inanıyorum. Kobanê direnişinin faşizme karşı aydınlık ile karanlığın mücadelesi olduğuna inanıyorum. Orada tüm halklardan insanların mücadele etmesini önemli bulduğum için yazdım bestelerimi. Kobanê’de faklı halklardan insanların bir araya gelmesi kırılma anıydı, toplumun ve tarihin yeniden şekillenmesiydi benim için. Nasıl ki Leningrad kuşatması faşizm ve Hitler’in etkisi kırıldıysa DAİŞ gibi kapitalizmin en  zalim çete örgütünün çökertilmesinin de başlangıcı Kobanê direnişi oldu. Bir çok arkadaş bu direnişin etkisi ile bir çok şey yazmıştır. Ben de yaptığım işle buna katkı sağlamak istedim. Ben toplumu anımsamayan sanata sanat diyemiyorum.Bir sanatçı toplum ile birlikte sanat yapmalıdır. Sanatçının bir başka amacı da kendini ve çağını aşmasıdır aynı zamanda. Sanatçı tarihi önceden yazan bir tarihçidir”
 


‘SANATÇI KÖTÜ SÜRECE KARŞI  IŞIK GÜCÜNDEDİR’
 


Cengiz son olarak ise dünyanın karanlık süreçlerden geçtiğini belirterek, sanatçılara duyarlılık “Sanatçılar bu kötü sürece ışık olabilir. Sanatçıların böyle bir gücü olduğuna inanıyorum. Yeter ki hayallerimizin, umutlarımızın ve toplumsal gerçekliğimizin peşini bırakmayalım. Bizleri  gerçeğe ve hakikate ulaştıran yolun bu olduğuna inanıyorum.Böylece daha güzel bir sanatı ortaya çıkarabiliriz” çağrısında bulundu.

Editör: TE Bilişim