MİR ALİ KOÇER / DİYARBAKIR

Gazete Emek-   Türkiye’de tarihi eser, mekan ve alanlara yönelik talancı politikalar devam ediyor. Özellikle Diyarbakır’ın Sur ilçesi ve Dicle Havza’sında bulunan Hevsel Bahçeleri, bu talancı politikanın başat alanları olarak belirlenmiş. Ranta açılan bu alanlarda hem tarihi doku yok ediliyor hem de buna bağlı olarak modern yapılar inşa edilerek sosyo-kültürel erozyona yol açılıyor.

 2015-2016’daki kent savaşlarından sonra Sur’un 6 mahallesi yerle yeksan edilirken, çatışmaların yaşanmadığı mahallelerde bile kamulaştırmalar yapılarak ‘kentsel dönüşüm’ adı altında bir tarih silindi. Mimar Şerefhan Aydın, Sur ve çevresinde bulunan tarihi yapıların durumlarına ilişkin konuşarak detaylı bilgiler verdi.

Devletin 2015 yılında yaşanan şehir savaşlarını gerekçe göstererek yıkmak için Sur ilçesine girdiğini belirten Aydın, bunu daha 2009 yılında da denemek istediklerini kaydetti. 2009 yılındaki girişime halkın izin vermediğini ve devletin de geri çekilmek zorunda kaldığını ifade eden Aydın, ancak 2015 yılı ile birlikte bu alanlara tekrar girildiğini söyledi.

SUR’UN SOSYO-KÜLTÜREL YAPISI

Aydın, ‘restorasyon’ kisvesi altında bir yıkımın gerçekleştiğine dikkat çekerek, şöyle devam etti: “Sur’un binlerce yıllık bir geçmişi var. Orada en basit bir çivi çakma işleminin bile uzmanlar kontrolünde olması gerekiyor. Ancak o alanlara tüm uyarı ve açıklamalarımıza rağmen tank, top ve iş makineleriyle girildi. Bu alanlarda bilinçli yıkımın önü açıldı. Nasıl ki yaşamın diğer alanlarında hukuk, adalet, yasa ve yönetmelikler gözardı ediliyor ise bunların daha fazlası Sur’da yapılarak bugünkü tabloya gelindi. Çünkü Sur, 80’li yıllarda kırsal alandan çok göç aldı. Dolayısıyla politik nüfusun yoğun bir ilçe idi. Devletin bunu bilip, buna göre yaklaştığını söylemek doğru olacaktır. Orası, devletin dayatmalarına karşı çıkan ve kendi kültürünü, dilini yaşatmaya çalışan bir nüfus idi. O yüzden de burası devlet nazarında ‘müdahale edilmesi gereken’ bir alandı. Bu sadece Sur’a değil, Amed’in ve Kürdistan’ın farklı yerellerine bu tür yönelimler oluyor.”

HEVSEL BAHÇELERİNE SALDIRILAR

Politik nedenlerin dışında Sur’un ekonomik ranta açılmak istendiğine işaret eden Aydın, “Sur ilçesi son 15 yılda, zamanla müthiş bir rant alanına dönüştü. Oradaki evler arsaların değer artışları gerçekleşti. Bu da gerek sermayenin gerekse de devletin iştahını kabarttı. Dolayısıyla tüm yönelimler hem ekonomik hem politik hem de hafızanın yok edilmesi olarak değerlendirilmelidir. Diğer kentsel dönüşüm alanlarında birkaç amaç var ise Sur’da daha fazla amaç söz konusudur. Sur’un hemen yamacındaki Hevsel Bahçeleri’ne de benzer yönelimler söz konusudur. Daha önce buraya da yönelindi, ağaçlar kesildi ve ranta açılmak istendi ancak özellikle Dicle Üniversitesi’nin o dönemki öğrencilerinin direnişi ile bundan da vazgeçildi. Ama 2 yıl önce tekrar oraya müdahale edildi, kentin dinamiklerinin başlatmış oldukları hukuk süreç ile şu anda durdurulmuş oldu. Tabi bu vazgeçtiler anlamına gelmiyor” diye konuştu.

CİDDİ BİR DOĞA KIYIMI VAR

Doğadaki tüm güzelliklerin daima zengin kesimlere peşkeş çekildiğini, orada yaşayanların haklarına saygı gösterilmediğini vurgulayan Aydın, şu değerlendirmelerde bulundu: “Şimdi Hevsel Bahçeleri ve benzeri yerler aslında doğası açısından çok müthiş yerlerdirler. Ama işte güzel hep zenginin olacak, yoksulların orada hiçbir hakkının olmadığı anlayışı ile hareket edildiği için bu alanlar çok rahat ranta açılabiliyor. Geçtiğimiz yıl Diyarbakırlı bir iş adamı Hevsel’in su Dicle Nehri kıyılarında yapılaşmaya gideceğini, teknelerde turistik geziler yapılması için bir projeye başladığını kamuoyuna duyurdu. Şu anda Hevsel Bahçeleri’nde maalesef ciddi bir doğa kıyımı var; Oradaki işletmeler her yeri talan etmiş durumdalar. Dünya Kültür Mirası Listesi’nde olan Hevsel Bahçeleri’nde bu tür yapılaşmaların yapılmaması gerekiyor. Eğer önüne geçilmez ise Hevsel Bahçeleri ciddi bir talan ile karşı karşıyadır.”

KAMULAŞTIRMALAR ZORAKİ YAPILIYOR

Ben û Sen mahallesinde de benzer talanının söz konusu olduğunu ve buradaki amaçlarında diğer alanlardakinden farklı olmadığının altını çizen Aydın, “Bu mahallede de savaş göçünün yoğun olduğunu biliyoruz. Burası da politik ve kendi kültürünü korumaya nüfusa sahip. 80 ve 90’lı yıllarda köylerin yakılması sonucunda insanların yerleştiği bir mahalledir. Daha yerel yönetimlerin de bu mahalleye dönük çalışmaları vardı; Surlara görünürlük kazandırmak için oradaki esnaf ve ev sahipleriyle anlaşarak bunu yapmak planlanıyordu. Zoraki bir süreçten ziyade rızaya dayalı bir yaklaşım söz konusu idi. Ancak devlet orayı tamamen kamulaştırdı ve zoraki bir şekilde insanları razı etmeye çalıştı. Oradaki yapıların gerçek bedellerinin de ödenmediğini biliyoruz” şeklinde konuştu.

UNESCO BURAYA GELECEKTİ

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)’nun Sur’u ve Hevsel Bahçeleri’ni Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aldığı zaman kendisinin koruyacağı anlamına gelmediği bilgisini veren Aydın, şunları paylaştı: “UNESCO sadece bu alanların insanlığın ortak değerleri olduğunu tescilliyor. Bunların korunmasını ise hangi ülkenin sınırları içerisinde ise o devletin sorumluluğunda olduğunu belirtiyor.  UNESCO listeye aldı ve koruması lazım algısı yanlış bir algıdır. Ancak UNESCO’nun tescillediği alanlarda bir çalışma yapılması durumunda UNESCO’ye rapor hazırlanıp gönderilmesi gerekiyor. Kaldı ki Surların içi de UNESCO’nun korumasında olan bir alan değil. Sadece Surların kendisi tescillenmiştir. Sur içi bölgesi UNESCO’nun listesinde değil. Kaldı ki UNESCO Türkiye’den raporlar istediği ancak yanıltıcı raporların onlara iletildiği ortaya çıktı. Nihayetinde UNESCO, bu raporların güvensizliğinden dolayı bir heyet olarak buralara gelip incelemelerde bulunacaklarını söylediler ancak pandemiden kaynaklı bu da gerçekleşemedi henüz.”

Editör: TE Bilişim