Toplumun en küçük yapı taşı ailedir. Bilinçli aile kültürüyle sanal alemde cahil bir nesil yerine, Eğitimle daha bilinçli aydın bir genç gelecek inşa edebiliriz! 

18. ve 19. yy'larda İngiltere'de başlayan Sanayi devrimiyle beraber buhar makinelerin icatlarıyla yankı bulan sonrasında Avrupa'yı ve tüm dünyayı tesiri altında bırakan Sanayi devrimi, üretimde ve teknolojide çağa damgasını vurmuştur. Sanayi devrimi ile beraber teknolojinin etkisiyle devletler arasında üretimde en güçlü olma yarışı başlamıştır. Sanayi devrimi ve Modernizmin etkileşimiyle beraber dünyada teknolojide, bilimde, sanatta ve düşüncelerde yeni yeni oluşumlar meydana geldi. Böylece bilimsel argümanlar çoğaldı, insanlar akıl çağı niteliğinde hızlı bir ilerleme katettiler. Dünya'da sanayinin ve aklın gelişimiyle üretimdeki artışlar gözü doymaz aç insan profilini açığa çıkardı. Bu durumda hep daha fazlasını isteyen insanlar dünya savaşlarını oluşmasına sebep oldu. 

 

Sanayi devrimi ve Modernizm öncesinde insanların %90'ı tarım ve hayvancılıkla uğraşır. okuma yazma bilmez ya kendi tarlasında ya da bir toprak ağasının, feodalin marabası olarak çalışır veya kölelik ile eşdeğerdi. (feodalite) İnsanların çoğunluğu kırsalda yaşardı. kendi yiyeceklerini ve diğer ihtiyaçlarının çoğunu kendisi üretirdi. Yani ekonomide takas veya parasal ticaret şimdikinin milyonda biri kadar az insanı ilgilendirirdi. Ücretli çalışan, maaş diye bir şey insanların %90'ı için yoktu. bunlar için Devlet var ile yok arasındaydı. Devlet toprak ağalarından vergi toplardı, kalan işleri feodal bunları sömürerek hallederdi. Daha sonra Sanayi devrim ve Modernizm doğumuyla, feodal dönem son bulmuş insanlar kent topluluklarına akın etmiştir. Her insan için özel mülkiyet alanı daha da genişletilmiş bir durum halini aldı.

Sanayi devrimi ve Modernizm ile yaşanan, deneyimlenen hayat; Önce toplum, sonra devlet, daha sonra ekonomi şeklinde yaşanan dönüşümü sağlamıştır. İnsanlar için başta bu büyük gelişim ve ilerleme tatlı bir yarış olarak yol alsa da sonrası devletler arasında daha sert çatışmalar eşliğinde rakabetleri yaşattı. Bu da dünya savaşları gibi büyük yıkımların yaşanmasına neden oldu. Savaşlar ile beraber insanlar derin psikolojik bir ruh çöküşü haline büründü. Sanayi devrimi ve Modernizmin İnsan yaşamını, hayatını her ne kadar kolaylaştırıp iyileştirse de neticede dünya savaşlarıyla iyi bir izlenim ve sonuç bırakmamıştır. Dünya savaşları sonrası bireysel yalnızlık insanların yaşamına hakim olmuş ve psikolojik bir tepkimeyle Modernizme karşı Postmodernizm akımı vuku bulmuştur. 

 

Postmodernizm ile beraber bireyin kendi iç dünyasına kapanıp, herşeyi olumsuz düşünmeye başlamıştır. Genellikle toplumun her alanındaki düzen ve kurallara karşı, reddedici ve bozucu bir tavır sergileyen bu akımın adı Postmodernizmdir. Böylece toplumsal fayda ve etkileşimden uzak, bireyin kendi iç dünyasına kapanma durumu oluşmuştur. Elbetteki bu içe kapanma ve bireyi toplumdan uzaklaştıran geçerli sebepler vardı. Bunlar Dünya savaşları ile sokaklarda paramparça olmuş insan cesetleri, tahrip edilmiş ekolojik doğa ve tüm canlıları sefalet enkazında bırakılmasıydı. Yapılan bu çevre yıkımları insanlarda, bireylerde geleceğe dair iyi bir yaşam umdu bırakmamıştır.

 

Aynı durumu günümüzde ise bölgesel vekalet savaşlarıyla artan göçmen izdihamları, sosyal ekonomik istikrarsızlık, doğa tahribatı ve her birey için yaşam hakkı eşitsizliği gibi önemli problemlerden oluşan toplumsal sorunlardan kaçarak, bireyin kendi iç dünyasına gizlenmesine neden olmuştur. Fakat postmodernizm dönemi bireylerin iç dünyasındaki sessizliğin aksine, günümüzde TikTok gibi sanal bir dünyanın içine sığınmış bireysel sesliliği ortaya çıkarmıştır. Günümüzün insanları ve özellikle ülkemizde TikTok sanal hastalığına yakalanmış bireyler, yoz bir yaşamın dibine inmiş bir vaziyette, ne yaptığını bilmeyen ve insani iradenin bu kadarı mı? dedirtecek derecede israf eden yeni bir nesil ile karşı karşıyayız. TikTok üzerinde yapılan davranışlar, fiiler ve eylemler anlaşıyor ki kapitalist sistemin bireyler üzerinde adeta uzakta bir klavye oyunu gibi istediği gibi bireylerin bilinci ve iradeleriyle oynanabiliniyor.

 

Sanal alem üzerinde bütün çıplaklığıyla  aile gibi özel ve derin bir yapıyı namahrem diye birşey bırakmayarak bireylerin kendini gülünç düşürmesindeki amaç, sırf insanların ilgisini çekmek için o kıymetli zaman kavramını çürüten bir nesil ile ne kadar realist olur bilmiyorum ama gelecek hayali kuruyoruz. Henüz ergenlik yaşına girmiş kız çocukları makyaj ve dekolte giysilerle tamamen kendisini cinsel bir obje gibi gösterip dikkatleri üzerine çeviriyor. Aynı durumda kadınlı-erkekli demeden özenti bir yaşamı benimsemeye gidiliyor ve aile denilen kutsal yapıyı tüm çıplaklığıyla sanal bombardımana maruz bırakılıyor. Fakat bundan daha acı bir durum var ki toplum bu olan bitenlere tepkisiz duyarsızlığıyla sadece izliyor.

 

Evet yaşadığımız dönem ve içinde bulunduğumuz süreç tüm olumsuzluklarıyla bizleri kırılmaya götürüyor. Fakat teslimiyet bu denli mücadelesiz ve ucuz olmamalı. Bunun için okuyan, araştıran, sorgulayan ve yeri geldiğinde toplumsal çürümenin onarılması için çaba gösteren bir direncin, direnişin olması gerekir. Bu durumda ailelere ve ebeveynlere büyük iş düşüyor. Çocuklarımız en güzel ve masum dönemlerinde kültürlü yetişmelerine yardımcı olmalıyız. Aksine kültüründen uzak kalmış bireyler toplumun yoz yaşamından ve çürümüş ahlakından kurtaramayız. Çocuklarımızın sistemin kirli oyunlarına, emellerine alet edilmesine izin vermemeliyiz. Sanattan, bilimden, ekolojiden, kitaplardan uzak ve toplumdan kopuk çocuklardan oluşabilecek terim, ruhsuz ve iradesiz bir robot ile tanımlanabilir. Dolayısıyla çocuklarımız, gençlerimiz bir toplumun kan akışını sağlayan ve toplumun bir vücutta düzenli çalışabilecek temel yapıyı inşa eden organıdır. Çocuklarımıza üretebilmeyi, zorluklarda engelleri aşabilmeyi öğretmeliyiz. Yoksa çocuklarımız tüketim fast-food kültürüne meğilli, aç ve iradesizlikten başka bir tanıma sığdıramayız. Bu da insan olma iradesine en büyük ihanettir.

 

Toplumun en küçük yapı taşı ailedir. Bilinçli aile kültürüyle sanal alemde cahil bir nesil yerine, Eğitimle daha bilinçli aydın bir genç gelecek inşa edebiliriz!