Sanat, insan varoluşunun estetikle buluşmasıdır. Duygu, düşünce ve her türlü dışavurumun güzellik ve çarpıcılık kazanmış halidir. Sanatın gücü, onun ön açmasından, uyandırmasından, düşündürmesinden ve insanlığa dokunuşundan gelir. Yaratıcılık, en büyük özelliğidir. Sanat, aynı zamanda büyük sentez işidir. Var olanı farklı bir açıdan görüp yeni bir niteliğe büründürmekse sanatçının en büyük yeteneğidir. Dünyayı, gerçekleşmiş olanı görmemizi, onu anlamamızı sağlar. Murathan Mungan, iyi ve güzel olan şiir için ‘okuduktan sonra tekrar okumak istiyorsanız o şiir iyi şiirdir’’ kriterinden bahsederdi. İyi sanatta her seferinden daha bir çarpıcılık ve güzellikle bizi en derinden kavrayandır.

Denebilir ki Halepçe Katliamı'nın Kürt halkın bilincinde bu denli güçlü yer edinmesinin sebebi Şivan Perwer’in ‘Halepçe’ eseriyle güçlü bir bağlantıya sahiptir. Halepçe şarkısı, yaşanan vahşeti, sözleriyle birer görüntüye ve zihinlerde yer edinen anıta dönüştürmüştür. Eserdeki güçlü nitelik, estetik ve belki de dayandığı en önemli zemin olan hakikati dillendiriyor olması o’nu çok özel bir yere koymuştur. Dolayısıyla sanatın, gücü aynı zaman dayandığı ve üzerinden doğrulduğu zeminle de iç içedir.

Vivaldi’nin Dört Mevsim'ini dinlediğimiz de baharı, kışı, sonbaharı ve yazı gerçekten de müzikle yaşarız. Bu ‘duyumsatma’ aynı zamanda eserin gücünü ve özünü de oluşturur. Bu öz bizi hayata, hayatın kendisini de bize taşırır. Dolayışla yaşam, sadece ‘solunum’ aşamasından çıkıp güçlü bir anlama bürünür. Sanatı ortaya koymak insanın kendisini aşmasını gerektirir. Çünkü o birikime güçlü hissiyatlara ve emeğe bağlıdır.

Sanat, iyileştirici bir güce sahiptir. Esaretin Bedeli, Yeşil Yol, İnce Memed, Şeker Portakalı, Rodrigo’nun Gitar Konçertosu gibi eserlerin, şairlerin, bilginlerin, ve sanatçıların olmadığı bir yaşam çok ama çok renksiz basit ve sıradan olacaktı. Dolayısıyla varoluş bir cehenneme dönüşecekti. Tam da bu nokta da sanat, insan için bir sığınak ve yuva olmaktadır.

Sanat, aynı zaman da Ezen, sömüren iktidar sınıfı karşısında ezilenlerin güçlü soluğu ve silahı olmuştur. Maksim Gorki’nin ‘Ana’ isimli kitabı, Dünya halklarından milyonlarca insanı devrime, kapitalist sömürgeci güçler karşısında durmaya davet etmiş mücadele azmini yaratmış ve büyütmüştür. Ahmed Arif, Nazım Hikmet, Adnan Yücel gibi büyük şairlerin güçlü şiirleri devrimci bir kimliği ve eğilimi yaratmıştır. Var olanları da tahkim etmiştir. Georg Orwell’ın 1984 romanı iktidarın her türlüsü karşısında durmaya bir davettir. Bu kitap sayesinde otoritenin maskesini indirme, onu anlama ve tanımlama konusunda büyük faydalar sağlanmıştır. Çünkü sanat eseri aynı zaman da ışıktır. Yolu aydınlatır, anlatır ve gösterir. Sanat, bir ordudan, taburdan, atom bombasından daha büyük bir etkiye sahiptir. Çünkü sanat tarihe kazınır. Bir kuşağı değil binlerce kuşağı sarar sarmalar.

Sanatı büyütmek, sanatçıyı savunmak gerekir. Sanatçıların hemen her iktidar tarafından kontrol altında tutulmak istenmeleri bu olmuyorsa dışlanmaları, yaptırıma uğramaları, bir tesadüf değildir. Sanat öncü bir güce sahiptir. Bu gücün farkında olmak herkesten daha çok ezilen sınıf ve ezilen insanlık için önemlidir!

Dünya aydınlık olsaydı, sanat olmazdı(Albert Camus)