Geçtiğimiz haftasonu sekizincisi düzenlenen Çatak Kanispi Ceviz, Bal, Alabalık ve Doğa Festivali hayata geçti. Gelenek bozulmadı. Konser, folklor gösterileri ve yarışmalar yapıldı. Önceki festivallerden ikisine katılmıştım ve çok keyif almıştım.

Festivale adını veren Kanispi Çağlayan’ı Nisan ayından başlayarak Eylül’e kadar dağlardaki karların erimesi ile gür ve bembeyaz bir şekilde akar. Çatak’ın harika doğası, ünlü balı , alabalığı ve cevizi de bu festivale damgasını vurur. E tabi uşkun’u da unutmamak lazım. Festivale adını veremese de uşkun bolluğu vardı festival alanında. 

Bu sene bir arkadaşım ve çocuklarımızla beraber festivale gittik. Hava ilk gün ve gecesi oldukça yağışlı idi. Çocuklarla gitmek korunaksız dere sebebi ile bayağı bir tehlikeli idi ve sürekli çocukları dereden uzak tutmaya çalışmak bizim için oldukça yorucu oldu.

Çatak’ta dereye çocukların düşme hikayeleri sürekli anlatılır ve bu sene de bir kaç vaka dinledik Çataklılardan. Hatta geçen sene festival sırasında bir çocuk Kanispi tarafından suya kapılmış, köprünün altından derenin derin sularına sürüklenmiş ve zar zor kurtarılmış. Güvenlik önemlidir, gereklidir, hayatidir. Kanispi festivali sırasında Van’dan ve Van’ın diğer ilçelerinden bir çok insan festivale katılım sağlar. Katılımcıların önemli bir kısmı çocuklardan ve gençlerden oluşmaktadır. Ancak çocukların dere suyuna düşme ihtimaline karşı onlarca düşme vakası yaşanmış olmasına rağmen güvenlik önleminin alınması kimsenin aklına gelmemiş şimdiye kadar. 

Ancak derenin tehlikesi dışında insanların birbirine veya devlet erkanına karşı ‘güvenlik önlemi’ çok sıkı bir şekilde alınmıştı. Nasıl mı? Çatak giriş ve çıkışında Jandarma, özel harekat kimlik kontrolü yapıyordu. Festival alanı içerisinde silahlanmış, hatta mermilerin çarpraz şekilde vücutlarına sarılmış askerlerden geçilmiyordu. Panzer, TOMA gibi askeri araçlar vızır vızır geziyordu. Kaymakam ve protokol etrafında bir koruma grubu sürekli geziyordu. Çocuklarımızın bu kadar çok silahlı adam ile karşılaşmış olması oldukça canımızı sıktı.

 

Çatak merkezde dolaşalım dedik. Dere boyunca araba ile gezdik ve bir yerden sonra geri döndük. Meğer askeri araçlı ve silahlı bir grup asker bizim ‘neden dolaştığımızı’ merak etmişler. Birden durdurulduk. Yine kimlik, nerden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz soruları ile muhattap olduk. Biz iki kadın ve üç çocuğa bir gün içerisinde iki kez kimlik soruldu. Kendimizi davetli olduğumuz bir eve attık. Sabah festival alanına gittik. Kesinlikle çok sıkıcıydı. Bir markete girdik. Bizim dışımızda 3 polis vardı markette sadece. Telsiz sesini ve anonsları gayet net duyuyorduk. ‘Şu istikamette giden şu renk şu marka aracı durdurun’ gibi bir kaç anons duyduk. Demek biz de dün böyle anons edilmişiz diye düşünmekten kendimizi alamadık.

Çocuklarımız öğlen uykusuna zamanında giriş yaptılar. Bir çocuğu arabada uyuttuk, diğerini de çocuk arabasında. Aracımızı konser olacağı için otoparka çektik. Çocuklarımızın başında beklerken birden bir askeri hareketlilik oldu. Telsizle konuşan bir dolu insan olduğumuz sokağa doluştu. Emir yağdıranlar emirler alanlar birden çevremizi sardı. Bir askeri araç içerisinden birileri araçlarımızı çekmemizi anons ettiler. Onlara çocuklarımızın uyuduğunu uyandıklarında aracı çekebileceğimizi söyledik. Otoparktaki tüm araçlara ulaşacakları zaman içerisinde uyanacaklarını söyledik. Ancak bitmek bilmeyen bir siren sesi ile sürekli anons edildik. Otoparktaki hiç bir araca ulaşamamış bu grup telsizli, silahlı insan çocuklarımızın ve bizim huzurumuzu hiçe sayarak başımızda beklediler. Sonunda çocuklarımız uyandı. Biz de araca yerleştik ve otoparktan ilk çıkan yine biz olduk. Bize yapılan bu uygulamanın maksadı dört saat sonra konserin olacağı idi. Ne kadar da ulvi bir görevi başardılar. Halka hizmet dediğin böyle olur. 

Dönüş için yola çıktık. Altmış, yetmiş kilometre civarında bir hızla yola devam ettik. Birden karşımıza iki taraflı askeri araçlar çıktı. Orta çizgide uzun boylu simsiyah giyinmiş siyah güneş gözlükleri takmış silahlı bir adam bizi durdurdu. Durduk. ‘Hop hop bu ne hız, bu neyin hızı’ diyen bir sesle karşılaştık camı açar açmaz. Tabi silah bize doğruydu. ‘hızlı değildik’ der demez. ‘Kontağı kapat’ emri ile karşılaştık. Kontağı kapattık. Nereye gittiğimiz ve nerden geldiğimiz soruları ile yine muhattap olduk. Arkada oturan çocuklarımıza baktılar. Geçin iznini aldıktan sonra yolumuza devam ettik. Yol boyunca askeri araçların bolluğu yine gözümüzden kaçamadı.  Çünkü görmemek imkansız.  

Güzel şeyler olmadı mı? Oldu tabi. Tanıdıklarla karşılaşmak, Kanispinin sesi/görüntüsü ve yol arkadaşlarımın ne olursa olsun bozulmayan neşesi elbette çok hoştu. Yolda bir çiçek tarlasını görür görmez durduk ve çocuklarımızla çocuk olduk. Şarkılar söyleyerek yola devam ettik ve Van’daki güzel bir parkta günümüzü sonlandırdık. 

Çocuklarımız henüz küçük olduğu için fark etmemiş olabilirler bizim duyduğumuz rahatsızlığı ancak hafızalarında silahlar, askeri araçların varlığının normalleşmesi mutlaka yaşanmıştır. Bilinçaltı en çok çocuklara yerleşiyor. 90’larıdaki OHAL’i yaşamış biri olarak çocuğumun bu halleri yaşamış ve yaşayacak olması ister istemez umut kırıyor. Çatak Kanispi Ceviz, Bal, Alabalık, Doğa ve MİLİTARİZM Festivali de böylelikle sonlanmış oldu. Kimin güvenliği ve huzuru sağlandı o da festivalin bir muamması olarak kaldı.