Gazete Emek- Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Yeni başlayanlar için: Kürt sorunu nedir?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. 

 

 

 

Selahattin Demirtaş, Kürtçenin  yok sayıldığını savunarak toplumun yüzyıllardır beraber yaşadığı bir milletin dilinden küçük örnekleri bile bilmediğini söyledi. Demirtaş,  Türk ulus kimliğin bir üst kimlik olmayacağını çünkü toplumun ‘soydaşlık’ üzerine kurulu bir kavrama sahip olduğunu dile getirdi. 

 

 

Kürtlerin, anadilde eğitim alamaması sebebiyle Kürt şehirlerinin eğitim sıralamasında on yıllardır geri kaldığını ifade eden Demirtaş’ın yazısı şöyle: 

 

“Kürt sorunu sadece Kürtlerin değil, hepimizin sorunudur. Sorunu çözmek için el ele vermek de hepimizin boynunun borcudur. İşe empati yaparak başlayın mesela. Sonra tarihi gerçekleri öğrenerek devam edin bence. Ve artık siz de biraz Kürtçe öğrenin

 

Aslında Kürt sorununun ne olduğu şimdiye kadar herkes tarafından kesin ve net olarak bilinmeliydi. Çünkü bu sorun, ülkemizin çok uzun yıllardır çözülemeyen en temel sorunlarının başında geliyor. Ancak üzülerek görüyorum ki sorunun ne olduğu konusunda bir netlik görünmüyor. Kimileri de Kürt sorununu yeni yeni duyuyorlar, hatta böyle bir sorun olmadığını söylüyorlar.

 

Çok kısa bir tanım yapmak gerekirse Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde başlayıp Cumhuriyet’in ilk yıllarında derinleşen, yüz yıl içinde dallanıp budaklanarak yaygın ve köklü hale gelen, Kürtlerin yaşadığı sorunlara Kürt sorunu denir. Yani sorun Kürtler değil, Kürtlere yaşatılanlar ve bundan meydana gelenler bütünüdür.

 

Bu kısa tanımdan sonra belirtmem gerekir ki Kürt sorunu çok boyutlu, çok önemli bir konu. Değil bir yazıyla, birçok kitapla bile bu sorunun tarihçesini anlatmak hiç de kolay değil. Sorunun sosyal, siyasal, ekonomik pek çok yönü var. Dolayısıyla bu yazıda, başlıktaki soruyu tüm yönleriyle tam olarak yanıtlamam olanaksız. Kürt sorunu, genel hatlarıyla bilinen bir sorundur. Yine de Türkiye’de pek çok kişi, AKP’nin ürettiği algılar nedeniyle sorunun gerçeklerini, tam olarak bilemiyor. Üstelik, yine AKP’nin ürettiği algılar yüzünden, sorunun çözüldüğünü sanan da önemli bir kesim var.

 

Yani daha önce “yoktur” denilen Kürt sorunu için bugün de “çözüldü” deniliyor. İlki doğru değildi, ikincisi de değil.

 

Kürt sorununuz var mı?

 

Çözüldü zannedilen Kürt sorununu tam olarak bilmeyenler için birkaç soru soracağım.

 

Yalnız, bir ricam var. Lütfen elinizi vicdanınıza koyup olabildiğince dürüstçe yanıtlayın soruları.

 

Sonuçta Türkiye’nin uzun yıllardır can alan, can yakan en önemli sorununu konuşacağız. Gerçekten anlamak ve öğrenmek için bütün ön yargılarınızı bir kenara bırakın ve gelin dostça, kardeşçe bir sohbete başlayalım. Belki sadece Kürtlerin değil, sizin de bir Kürt sorununuz vardır ve sorun, hepimizin ortak sorunudur.

 

Sizi kronolojik tarihsel bilgi bombardımanına tutmayacağım. Günlük hayattan örneklere ağırlık vermeye çalışacağım.

İlk soru

 

I love you.

Ich liebe dich.

Je vous aime.

Ez ji te hez dikim.

 

Sizce yukarıdaki cümlelerin hangisi dünya genelinde nüfusları yaklaşık 50 milyonu, Türkiye’deki nüfusları 20 milyonu bulan, “bin yıllık kardeşimiz” dediğiniz Kürtlerin dili olan Kürtçe bir ifadedir?

 

Hangisi olduğunu tahmin edebildiniz mi? Edebildiyseniz tek kelimesini anlayabildiniz mi? Hayır mı? O zaman sizin de Kürt sorununuz var demektir.

 

İngilizce, Almanca ya da Fransızca anlayabiliyor veya konuşabiliyorken bin yıllık kardeşiz dediğiniz yirmi milyon yurttaşınızın dilinden tek kelime bile anlamıyorsanız işte bu sizin Kürt sorununuzdur.

Bir başka soru:

 

Bulgaristan’daki soydaşlarımız

Azerbaycan’daki soydaşlarımız

Kıbrıs’taki soydaşlarımız

Almanya’daki soydaşlarımız

 

Sizce yukarıda soydaşlarımız denilerek kastedilenler kimlerdir?

 

Bu kez bildiniz. Evet, Türkler.

 

Şimdi Anayasa’nın 66. maddesine bakalım. Şöyle yazıyor: “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.”

 

Oysa sizin “Türkler” diye yanıtladığınız sorudakilerden hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil. Peki o halde, Anayasa’da Türklük kavramı vatandaşlık bağı olarak tanımlanmışken neden Türkiye dışındaki Türklerle soy bağı kurulup onlara “soydaş” deniliyor. Bir mantık hatası yok mu?

 

Aslında yok çünkü Türklük gerçekte bir üst kimlik değil, bir etnik kimliktir. Kadim bir ulusu tanımlar. Eğer öyle olmasaydı Irak’taki Kürtler neden soydaşımız olmuyor da Bulgaristan’daki Türkler soydaşımız oluyor? Çünkü Bulgaristan’daki Türkler etnik olarak Türk. Dolayısıyla soydaş sayılıyorlar.

 

Onlar soydaş da Suriye’deki Kürtler, Irak’taki Kürtler, İran’daki Kürtler, dünyanın dört bir yanındaki Kürtler neden soydaş değiller?

 

Bunda bir mantık hatası yok mu? Yine bildiniz, yok.

 

Çünkü onlar Türk değiller. İşte Anayasa’nın 66. maddesindeki mantık hatası da burada açığa çıkıyor. Diyelim ki Suriye’de yaşayan bir Kürt, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçsin. Yasa gereği anında Türk sayılıyor. Peki gerçekte o kişi Türk mü oluyor?

 

Türklük kavramı, Kürtleri de kapsayan bir kavram değildir. Teorik olarak Türklüğü üst bir kimlik olarak savunanlar bile pratikte Türklüğü etnik bir kimlik, ayrı bir milletin kimliği olarak görüyorlar. Zaten tam da bu nedenle Türkiye dışındaki Türklere soydaş olarak bakıyorlar. Doğrusu da budur zaten.

 

Bakın, örneğin farklı dilleri olan farklı etnik kimlikteki toplulukları tanımlamak için Türkiyeli kavramı kullanılsa ve bunun bir üst kimlik olduğu iddia edilse bu, üzerinde tartışılabilir bir bakış açısı olabilir.

 

Bir örnekle anlatmaya çalışayım. İçinde domates, patlıcan, biber ve et olan bir yemeğe “Domates Yemeği” denilemez. Yemeğin unsurlarından biri, yemekte en çok miktarda olsa bile, yemeğe adını veremez. Sözünü ettiğim yemeğin adı “Domates Yemeği”, “Patlıcan Yemeği” ya da “Biber Yemeği” olamaz, “Güveç” olabilir. Yani yemeği oluşturan unsurlardan birinin adıyla değil, kapsayıcı başka bir adla.

 

Dolayısıyla “Türk”, “Kürt”ü kapsamaz. Türkler kadim bir millettir ve tarihleri binlerce yıl öncesine, Orta Asya steplerine kadar uzanır.”


 

Editör: TE Bilişim