Gazete Emek- Mezopotamya Ajansı'na konuşan Temelli, “Niye geri çekilelim, üzerine gidelim. İktidar rakamsal olarak da meşruiyetini yitirmiştir” diyerek erken seçim çağrısını yineledi. CHP’nin erken seçime ilişkin verdiği tepkiyi ise yeterli bulmadığını belirtti.

Açıkladığınız deklarasyonda yaptığınız erken seçim çağrısı Ankara’nın gündemine anında oturdu. HDP neden erken seçim diyor, koşullar olgunlaşmış durumda mı?

Türkiye’de bir yönetememe hali var. İktidar, Türkiye’yi yönetemiyor. İcraatlarına bakıyorsunuz, artık icraat diyebileceğiniz bir şey yok. Ne var ortada? Savaş var, kayyum var, tecrit var… Dolayısıyla tükenmiş bir iktidar var. Tükenmesine rağmen iktidarda tutunmasının yegâne yolu Kürt düşmanlığı. Kürt düşmanlığı üzerinde üç mekanizmayı harekete geçiriyorlar. Bunlar; Suriye’de savaş, Türkiye’de kayyum ve İmralı’da tecrit politikası. Fakat tecrit İmralı sınırlarıyla kalmıyor.

Bütün hukukun askıya alınmasının temel nedeni. Aslında Türkiye’yi hukuk devletinden ve anayasal devletten uzaklaştırdı, hukuk askıya alındı. Bir istisna halinin yaratılmasının en temel nedeni. O yüzden tecridi görmezden geldiğiniz sürece Türkiye’de hukuk adına olumlu gelişme mümkün olamayacaktır diyoruz. Örnek; Yargı Reformu Meclis’ten geçti. Yargı Reformu sonucunda Türkiye’de hukuk adına alıp değerlendirebileceğimiz bir iyileşme yaşandı mı, yaşanamaz. Bu mümkün değildir. İstedikleri kadar Yargı Reformu yapsınlar, yasa geçirsinler bütün o yasalar bir kararnamen kisvesinde kurtulamaz. O kararname aklı bir tecrit aklıdır.

İki kayyumlar. Yönetememe halidir. Kayyumlar şiddettir, krizdir. Kayyum sadece belediye binalarının ele geçirilmesi değildir. Kürt halkının siyasi iradesinin yok sayılmasıdır ama onun da ötesinde rejimin iflasının göstergesidir. Rejim yönetemiyor. Ülkenin yönetilebileceğinin de görülmesini istemiyor. Bu da çok önemli. İddiamız yerel demokrasiydi. Halkın katılımıyla söz yetki kararın Meclislerde olduğu bir iddiayla geliyorduk. Dolayısıyla kararlarımızı ortaklaştıracaktık, katılımcı bütçemizle yerel demokrasi perspektifiyle, yerinden yönetim anlayışımızla yeni demokrasi modelini inşa edecektik. Şimdi iflas etmiş bu iktidar anlayış böyle bir modelin varlığına tahammül edemiyor ve saldırıyor.

Üçüncüsü ise savaş. Suriye’de dayatmış olduğu savaşın hiçbir meşru bir gerekçesi yoktur. Afrin’de de aynı şeyi yaptılar ve Afrin’de zeytin hırsızlığıyla anılacaklar. Afrin’de halkların birlikte yaşama iradesine saldırdılar. Aynı şeyi şimdi de yapıyorlar. Suriye’de demokratik çözüm olmasın, istiyorlar.

Bu üçünü devreye sokarak, iflas etmiş ve tükenmiş iktidarında tutunma peşindeler. Kürt düşmanlığı yaparak, Kürt halkına zülüm ederek, bu sayede Türkiye yoz milliyetçi hezeyanları büyüterek bir kitleyi konsolide ederim, bunun üzerinden egemenliğimi, meşruiyetimi sağlarım… Bu mümkün olmayacak. İşte erken seçim çağrısı tüm toplumu bu anlayışa karşı bir araya çağırmaktır. Erken seçimin hedefi demokrasi ittifakının artık bir toplumsal mutabakat zemininde buluşmasıdır. Bunu başarabiliriz ve iddiamız güçlüdür. Fakat bunu nasıl yapacağımıza dair de önümüzdeki dönemi güçlü şekilde planlamalıyız. Eylem hattıyla, diplomatik temas ve görüşmelerle hayata geçirmeliyiz.

Erken seçimin demokrasi güçlerine nasıl fırsatlar sunacağını düşünüyorsunuz?

Bir kere her şeyden önce muhalefet -tırnak içinde söylüyorum- kutuplaştırıcı siyasetin dışına çıkmalı. Türkiye, 31 Mart sürecine giderken ders alınacak birçok şey yaşadı. 31 Mart sürecine giderken iki kutuplu hayatı yine Türkiye halklarına dayattılar. Yok Millet İttifakı, yok Cumhur İttifakı… İki kutuplu hayatın içinde sıkışan Türkiye toplumu aslında siyasetsiz kalıyordu. Haklarının peşinde koşabilecek, mücadele edebilecek siyaset zeminini, o haklara sahip olacağı demokratik zemini kaybediyordu.

Bu hattı kırmanın yolu ‘üçüncü bir yolu var etmekten’ geçiyordu. Yani bir seçenek yaratmaktan. HDP, 31 Mart seçimlerine müdahale ederek seçenek yarattı. Bu statükocu anlayışa saldırdık, hamle yaptık ve toplumda bunu onayladı. Şimdi bizim karşımıza şu geliyor ‘işte siz CHP adaylarını desteklediniz.’ Hayır, CHP adaylarını destekleyelim siyaseti izlemedik. Biz statükocu anlayışa, kutuplaşmış siyasete müdahale ettik. Sonuçlarla nedenleri karıştırmayalım. Neden-sonuç ilişkisini doğru kuralım. AKP-MHP iktidarını geriletmek istiyorduk ve gerilettikten sonra da yıkacağız dedik. İşte yıkım aşamasına gelmişler. Yönetemiyorsunuz dedik, yönetemiyorlar. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin koşullarına uygun değildir’ dedik, yürütemiyorlar. Bunu göstermenin aracıydı seçimler. Bunu da etkin bir yöntemle kullandık. ‘Pişman mısınız’ diyorlar, niye pişman olalım.

Önümüze koyduğumuz hedefe şimdi daha da yaklaşmış durumdayız. Kayyum atıyorlar, bize geri çekilin diyorlar. Niye geri çekilelim, üzerine gidelim. Bu iktidardan kimse memnun değil. İktidar rakamsal olarak da meşruiyetini yitirmiştir. Yüzde 35’lere düşmüş bir iktidar hala kendisini Kürt düşmanlığı üzerinden Türkiye halklarına dayatmaya devam ediyor.

Parlamento içi muhalefetin erken seçime dair açıklamalarını ve güncel kaygılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ana muhalefet partisi olarak tanımlanan CHP’nin erken seçime ilişkin verdikleri tepkiler yeterli değil. Çok daha net konuşması gerekirdi. Millet İttifakının parçalanma kaygısı bugün ana muhalefet için öncelikli kaygı olmamalı. Çünkü bu ittifaklara sıkışıp kalındığı sürece Türkiye’de bu içine sürüklendiğimiz çukurdan çıkma şansımız yok. Bunu da kendi kendilerine sorarak, öğrenebilirler. Eğer HDP seçimlerde bu stratejiyi ortaya koymasaydı Millet İttifakı bu belediyeleri alabilir miydi? Bunu ben bir diyet olsun diye söylemiyorum. Biz Türkiye siyasetine bir şey gösterdik ve her şeyden önce siyaseti toplumla buluşturduk. Muhalefet bunu doğru okumak zorundadır. Yine eski kamplarına sıkışacaksa, kutup siyasetleri içerisinde kalacaksa, toplumla buluşmayacak ise seçenek olma şansı söz konusu değildir.

Erken seçim çağrısının nedenlerinden biri olarak gösterdiğiniz siyasi iktidarın meşruiyeti şu anda hangi noktada?

Bir kere çoğunluğunu kaybetti. Araştırmalar bunu gösteriyor. Sokağa çıktığınızda iktidarın icraatlarından, yaptığı işlerden memnun olduğunu söyleyen bir kişi bulamazsınız. 24 Haziran 2018’den bu güne Meclis’ten geçmiş olan yasaların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yasalaşmasından bahsediyorum çünkü Türkiye artık kararnamelerle yönetilen bir ülkeye döndü. Ya da torba yasalardan -ki biliyorsunuz bunlar torbacı- memnun olan kimse var mı? Bu yasaları bilen kimse var mı? Bu yasalardan dolayı Türkiye’de herhangi bir sorunun çözüme kavuştuğunu söyleyen biri var mı? Yok! Geçen yasalardan sonra Türkiye’de işler daha da kötüye gitmiş. Herkes daha kötü durumda, geçinemiyor.

AKP’de çözülme var, istifalar var. AKP’nin içinden bildiğimiz iki tane yeni parti çıkacak. Neden çözülüyorlar, istifa ediyorlar, içinden partiler çıkıyor? Meşrutiyeti ve siyaseti doğru bir hatta olsaydı, meşrutiyeti sağlıklı bir iktidar söz konusu olsaydı, büyürdü. Küçülmezdi, daralmazdı, içinden partiler çıkmazdı. Bütün bunlar önemli göstergeler. Ama başat gösterge yani bir iktidarın meşrutiyetini yitirdiği nokta tek kelimeyle, kayyumdur. Yöneteme hali, yani atama yapıyor. Kaymakama diyor ki, ‘git o ilçeye sen yönet.’ Valiye diyor ki, ‘git sen yönet.’ Halkın seçtiği insanları abuk sabuk gerekçelerle, iddianamelerle tutuklayıp yerlerine vali, kaymakam atıyorlar.

Kaynak: M.A

Editör: TE Bilişim