Gazete Emek-  HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki davaya tutuklu bulunduğu Kocaeli 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nden videokonferans aracılığıyla katıldı.

Taraf avukatları salonda hazır bulunurken, bazı HDP milletvekilleri de duruşmayı izledi.

Yüksekdağ, böyle bir davanın açılmasının Türkiye'nin sosyal ve siyasal bir krizde olduğunun göstergesi olduğunu ifade etti.

İfadelerinin kürsü dokunulmazlığı çerçevesinde değerlendirilmesini talep eden Yüksekdağ, davanın ağır ceza mahkemesinde görülmemesi gerektiğini savundu.

Sanık avukatı Kenan Maçoğlu da müvekkilinin yargılamaya konu konuşma sırasında milletvekili olduğunu belirtti ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da göz önünde bulundurularak, dosyanın düşmesi gerektiğini ifade etti.

Cumhuriyet Savcısı, "Yüksekdağ'ın 26 Kasım 2015'teki açıklamasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir kısım terör örgütlerine yardım yaptığı iddiasında bulunarak, 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçunu işlediğine" ilişkin daha önce verdiği esas hakkındaki görüşünü tekrarladığını açıkladı.

Sanık avukatlarının savunmasının ardından mahkeme heyeti, Yüksedağ'ın eyleminin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle beraatına hükmedildiğini açıkladı.

Duruşmaya SEGBİS ile bağlanan Yüksekdağ, "21. yüzyıl dünyasında sadece Cumhurbaşkanına hakaretten 30 bini aşkın dava cari durumda devam ediyor ve yeni davalar açılıyor. Bu hukuki bir mesele olmayı çoktan geçti, siyasi bir mesele olmasının ötesine de geçti. Bu artık sosyal ve bence psikolojik bir mesele. İktidarın haleti ruhiyesi ile ilgili, yönetenlerin psikolojisi ile ilgili. O psikolojinin yönlendirdiği sosyolojik yapıdaki bozulmalarla ilgili bir duruma dönüştü. Yani Türkiye'de siyasi iktidar, kendi iktidar kaygıları ve yönetme sefasından kaynaklı artık bu ülkede sosyolojik sorunların doğmasına ve derinleşmesine yol açıyor" dedi.

'HERKESİ SUÇLU İLAN ETMEK BİR YÖNETME TARZINA DÖNÜŞTÜ'

Söyledikleri her sözden zincirleme hakaret, zincirleme suç icat edildiğini söyleyen Yüksekdağ, "Anlaşılan o ki bundan sonraki süreçte de icat edecekler. Toplumun yarısından fazlasını suçlu, terörist ilan etmeye ve kriminalize etmeye devam edecekler. Çünkü bu bir yönetme tarzına dönüştü, bu bir rejimin işleyişine dönüştü" diye kaydetti.

Yüksekdağ, "Türkiye sosyal ve siyasal bir kriz içinde. Türkiye, iktidar eliyle ve bu iktidarın tek sorumlusu, yetkilisi Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın eliyle sürüklendiği bir sosyal ve siyasal krizin içerisindedir. Bizlerin bugün burada siyaset yapma hakkı yargılanıyor. Bakın bu bir 'Cumhurbaşkanına hakaret' davası değildir. Hiçbir zaman olmadı. Bunu aklı başında hangi insana söylerseniz söyleyin buradan bir hakaret sonucu çıkaramaz. Çıkarması mümkün değil. Bu aklın yasalarına aykırı her şeyden önce. Ne kadar zorlarsanız zorlayın o metinden bir hakaret sonucu çıkaramazsınız" diye konuştu.

'BİZLER TARİHİN VE HALKIN YARGISINDAN KORKARIZ'

Yüksekdağ savunmasını şöyle sürdürdü: "Bakın terör örgütleriyle işbirliği yapma isnat ediliyor. Bu memlekette ben dahil binlerce hatta on binlerce insan terör örgütleriyle işbirliği içinde olma isnatıyla asılsız, dayanaksız isnatlarla karşı karşıya. Düpedüz yalanlarla ve suçlamalarla insanlar hapsediliyor, mahkum ediliyor. Ortada benim işlediğim bir suç olmadığı gibi, siyasi iktidarın yargı eliyle, yargı kurumlarıyla işlediği sistematik bir suç vardır. Biz ne tür ceza ve baskıyla karşı karşıya kalırsak kalalım, neyle tehdit edilirsek edilelim söylemeye devam edeceğiz. Çünkü bizler her şeyden önce tarihin ve halkın yargısından korkarız. Bizim korktuğumuz ve çekindiğimiz şey budur. Tarih, halk ve hak tarafından yargılanmak.

'UMUT İKTİDARDA DEĞİL HALKLARDADIR'

"Bu siyasi iktidarın başı bize hakaret etmekten vazgeçebilir. Bizleri, kadınları aşağılamaktan vazgeçebilir. Cumhurbaşkanının görevi toplumsal barışı yeniden tesis etmektir, toplumsal uzlaşmayı yeniden tesis etmektir. Bu nedenle toleransını, tahammül gücünü yüksek tutmaktır, yüksek bir olgunluk yetisine sahip olmaktır onun taşıması gereken özellikler. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bunu bekliyor. Ama bu beklenti şu zamana dek boşa çıktı.

"Biz sadece kendi geleceğimizi var etmeye dair umutlar beslemeyi öğrendik artık. Bu siyasi iktidardan umut beslememeyi acı deneyimlerle öğrenmiş, bu dersi çıkarmış bulunuyoruz. Umut kadınlardadır, umut halklardadır. Umut emeğiyle, şerefiyle, haysiyetiyle bu yaşamda var olmaya çalışanlardadır. Biz bu umudu yaşatmaya devam edeceğiz.

"Ben bir kere daha suçlamaları reddediyorum. Kamu vicdanında zaten masumiyetimizin mutlak olduğunu biliyorum. Umarım heyetiniz de kamu vicdanına uygun bir karar çıkaracaktır. Aksi bir durum çıkarsa da biz haklı olduğumuzu söylemeye devam edeceğiz."

Kaynak: Cumhuriyet

Editör: TE Bilişim