Gazete Emek-  İzmir'de yakınları cezaevlerinde olan aileleri evlerinde ziyaret eden Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Murat Çepni, görüşmelere dair izlenimlerini ajansımızla paylaştı.

Pandemi sürecinde cezaevlerinde gerekli tedbir ve hijyenin sağlanmamasından dolayı ailelerin kaygılı olduğunu aktaran Çepni, "İnsan Hakları Derneği (İHD), Tabip Odaları ve partimiz, pandemi döneminde cezaevlerinin riskli alanlar olduğunu defalarca dile getirdik. İktidar uyarılarımızı ve taleplerimizi dikkate almadığı gibi cezaevlerinde gerekli tedbir ve sağlığa kolayca erişebilecekleri bir yöntemi de sağlamadı" dedi. Bu süreçte cezaevlerindeki yoğunluğun azaltılması gerekçesiyle çıkarılan infaz yasasından siyasi tutuklu, gazeteci ve muhaliflerin yararlanmadığını hatırlatan Çepni, "İktidar adeta salgınla intikam almak istedi. Demirtaş ve Figen eş başkanlarımız başta olmak üzere cezaevindeki tüm muhalifler salgınla baş başa bırakıldı" diye belirtti.

UZUN TUTUKLULUĞA TEPKİ

Görüştükleri ailelerden sıklıkla uzun tutukluluk sürelerine ilişkin eleştiriler aldıklarını söyleyen Çepni, şunları söyledi: "Aileler uzun tutukluluktan dolayı tepkililerdi. Pek çoğunun yakını 20 yılı aşkındır cezaevinde. Tahliyesine bir kaç yıl kalmış olmasına rağmen salgından korunması için tahliye edilmedi. Ağır hasta durumunda olanlar, cezaevinde yaşayamaz ya da fiziki olarak kendine bakamayacak durumda olanların bile tahliyesi sağlanmıyor. Bu da yetmezmiş gibi tahliye olmasına az bir zaman kalan kimi tutukluların, cezaevi idarelerinin keyfi uygulamalarına boyun eğmediği için infazının 6-7 yıl ertelenmesi gibi durumlar yaşanmış. Cezaevlerinde çıplak arama başta olmak üzere işkencenin her türlüsü pandemi sürecinde arttığını tüm kamuoyuyla paylaştık, paylaşmaya devam ediyoruz. Demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilere hak ihlalleri ve işkenceye karşı birlikte mücadele çağrımızı yineliyoruz."

"TECRİT BU ÜLKENİN POLİTİKASI"

Cezaevlerinin yaşanan işkence ve hak ihlallerine karşı aynı zamanda bir direniş alanı olduğunu ifade ede Çepni, "Çünkü oradaki insanlar, demokrasi mücadelesinin yürütücüsü oldukları için cezalandırıldılar. 40 aşkın gündür açlık grevleri sürüyor. İmralı'da Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit yıllardır çözülmüyor. İmralı'daki tecrit tek başına birine uygulanan bir tecrit değil, ülkenin siyasetiyle de ilgili bir politika. Özellikle Kürt sorunun çözümsüzlüğü, devletin inkar ve imha politikasına sarılmasının bir sonucudur tecrit. İmralı'da tecrit ne kadar uzun sürerse, Kürt sorunundaki çözümsüzlük de o kadar geliştirilmiş oluyor. Tecridin ve cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulması talebiyle açlık grevi dönüşümlü olarak devam ediyor. HDP olarak bu taleplerin karşılanması için elimizden geleni yapıyoruz. Ayrıca emek ve demokrasi güçlerinin de bu talepleri sahiplenmesi gerekiyor. Çünkü tecrit, İmralı'dan çıktı Boğaziçi Üniversitesi'nde gördüğümüz gibi, tüm toplumun etrafını sarmış durumda. Tıpkı kayyumlarda olduğu gibi. Kayyumların sadece HDP'li belediyelere değil, tüm topluma dönük bir politika olduğunu, sessiz kalındığında kayyumların her yerden toplumu saracağını söylemiştik. Bugün görüyoruz ki Boğaziçi Üniversitesi'ne kayyum atandı, sivil toplum örgütlerine kayyum atayacak yasa çıkarıldı. Demokratik kitle örgütlerine kayyum atayacak politikalar kapımıza dayandı. Tüm ülkenin açık cezaevine dönüştürüldüğü bu koşullarda, herkesin bu taleplere sahip çıkmaktan başka hiçbir şansı yok."

Kaynak: MA 

Editör: TE Bilişim