Gazete Emek-Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulmanın yolunun katılımcı bir anayasanın oluşturulmasından geçtiğini belirten hukukçu Doğan Erbaş, sorunlar daha fazla derinleşmeden herkesi demokratik zeminde buluşmaya çağırdı. Yaşanan tüm hak ihlallerinin temelinde Kürt sorunun demokratik yollar ile çözülmemesinin yattığını belirten Erbaş,  "Kürt sorunundaki çözümsüzlük bahsettiğimiz bütün bu anti-demokratik uygulamaların asıl nedenidir diyebiliriz” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 1 Haziran 2020’de "Hep Birlikte Demokratik Bir Geleceğe" başlığıyla yayınladığı 9 maddelik “Demokratik Tutum Belgesinin” alt başlıklarından ikisi “Hak, hukuk ve adalet için” ve “Demokratik bir anayasa için” oldu. 3 aylık program çevresinde birçok kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütüyle bir arayan gelen HDP, 31 Ağustos’ta “Barışa Çağrı Deklarasyonu”nu yayınladı.  Yaptığı çalışmalar sonucunda ülkede mevcut olan bütün sorunların kaynağında Kürt sorunun güvenlikçi politikalar ile çözme arayışından kaynaklandığını belirtilen deklarasyonda, “Suya hasret topraklar misali ülkemiz barış politikalarına hasrettir” denilerek, halkın siyasi aktörlerden barış beklediği vurgusu yapıldı. 

HDP Hukuk Komisyonu Üyesi Doğan Erbaş ile açıkladıkları deklarasyonda nasıl bir demokratik anayasa istediklerini Mezopotamya Ajansı'ndan Naci Kaya ve Ferhat Çelik'e anlattı: 

DAR GÖMLEK OLARAK DARBE ANAYASASI

Toplumsal bir sözleşme olarak anayasaların, ülke yönetimleri için hayati bir öneme sahip olduğunu ifade eden Erbaş, toplum sözleşmesi anlamına gelen anayasaların iki başlıkta incelenmesi gerektiğini ifade etti. Bu iki başlığı “Anayasanın yapılış süreci” ve “Anayasanın içeriği” olarak tanımlayan Erbaş, "Türkiye’deki anayasaların yapılış süreci göz önünde bulundurulduğunda anti-demokratik olduğunu görebiliriz. Anayasalar toplumun bütün katmanların katıldığı bir siyasi süreç zemininde hazırlanır. Ama Türkiye’deki anayasalar  yukardan bir avuç siyasi elit tarafından hazırlandığı için anti-demokratiktir. 12 Eylül darbe anayasasının nasıl bir ortamda hazırlandığı aşikar. Anayasa darbe koşullarında toplumu manipüle eden bir süreçte göstermelik bir referandumla hazırlandı. Bu anlamıyla anayasanın yapım süreci halkın katılımına kapalı, üsten dayatılan giydirilmiş dar bir gömlek anlamına geliyor. Halen bu dar gömlek anayasası yürürlükte” diye belirtti.

‘İÇERİĞİ ANTİ-DEMOKRATİKTİR’

Anayasa için diğer önemli bir başlığın “içeriği” olduğunu belirten Erbaş, mevcut anayasanın 66’ncı maddesinde belirtilen vatandaşlık ilkesi ve diğer bazı maddelerin ülkede yaşayan herkesi Türk sayan bir içeriğe sahip olduğunu dile getirdi. Tekçi anlayışa sahip bir anayasadan demokrasinin de beklenemeyeceğinin altını çizen Erbaş,  “Tekçi bir Anayasadır. Anti-demokratik bir içeriği vardır. Bu anlamda bizler Demokratik Cumhuriyet ilkelerine göre yeni bir Anayasa’nın gerekliliğine vurgu yapıyoruz” dedi. 

'YENİ BİR REJİM İNŞA EDİLİYOR'

Mevcut iktidarın darbe anayasasını dahi uymayacak uygulamalara başvurduğunu da sözlerine ekleyen Erbaş, sözlerini şu şekilde sürdürdü:  "Kendi yasalarına bile uymayan bir iktidar bloğundan bahsediyoruz. Son zamanlarda baro, TTB ve AYM yönelik yürütülen tartışmalara bakıldığında bunu net bir şekilde gösteriyor. Bu tartışmaların nedeni iktidar bloğunun kendi rejimini inşa etmek istemesinden kaynaklıdır. 2023 söylemleri, boşuna söyleyen söylemler değil, yeni rejimin inşasına adım adım gidilmesi demektir. Tüm bu tartışmalar ve uygulamalar bu rejimin hazırlıkları. Bu rejime; tek adam rejimi diyebiliriz. Kurumsal faşizm diyebiliriz. Seçimli otokrasi diyebiliriz. Dolayısıyla yeni bir rejim inşasına gittikleri için anti-demokratik yasaları bile uygulamaktan uzaklar. Çünkü yeni rejim inşasında engel olarak gördükleri mevcut bütün yasaları da çiğniyorlar. Bu nedenle anayasal kurumları da tartışmaya açıyorlar. Küçük ortağıyla TBB’yi tartışmaya açması rejimin hikayesinin devamıdır. Zaten MHP, AKP’yi teslim almış. MHP, AKP’ye atanmış kayyım gibidir. Yani darbe anayasasını kendi otoriter rejimlerini kurmak için tavsiye etmek istiyorlar” ifadelerini kullandı. 

GÜVENCESİZ KURULAN BİRİMLER

İktidarın kurmak istediği yeni rejim için hiçbir yasal kurala bağlı olmadan tamamen siyasi iktidarın kararlarına göre hareket eden ve halkın güvenliğini tehlikeye atan kimi güvenlikçi kurumları kurduğunu söyleyen Erbaş, “Bekçilerle ilgili çıkarılan yasa tamda bu anlama geliyor. Bekçilerin son derece partizanca yapıldığına dair iddialarda çok yaygın. Bu da yetmedi kanunla da değil, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle ‘güya olağanüstü durumlarda’ doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı olacak durumda göreve çağrılan bir birim kuruldu. Türkiye’deki mevcut hukuk düzeni içerisinde bile yerleşik kuralları ihmal eden bir durum. Bir gece ansızın bir Cumhurbaşkanı kararnamesiyle böyle birim hiçbir yasal düzenlemeye tabi tutulmadan kuruldu” diye ifade etti. 

CEZASIZLIK ZIRHI…

Yine uzun bir süredir ayyuka çıkan bir cezasızlık pratiğinin olduğunu hatırlatan Erbaş,  "Yaşanan onca hak ihlalinin asıl nedeni cezasızlık zırhı. En güncel örneği Van Çatak’ta yaşanan iki yurttaşın helikopterden atılma hadisesidir. Olayı yapan gazeteciler ‘toplumsal olayları devlet aleyhine yapma’ gerekçesiyle tutuklanırken, olayın failleri soruşturulmadı. Toplumun denetiminden uzak bir şekilde gizlilik kararıyla soruşturuluyor. Dolayısıyla bu tarz soruşturmalar güvenlik güçlerinin suç işlemesini daha kolay hale getiriyor” ifadelerini kullandı.

ASIL NEDEN KÜRT SORUNU

Erbaş,  “Kürt sorunun çözümsüzlüğü Türkiye’deki vatandaşların hak ve özgürlüklerini ya ortadan kaldırıyor ya da sınırlandırıyor. Yani Kürt sorunundaki çözümsüzlük bahsettiğimiz bütün bu anti-demokratik uygulamaların asıl nedenidir diyebiliriz” dedi.

ÇAĞRIYA YANIT OPERASYON OLDU

Anti-demokratik uygulamaların yaşandığı haksızlığın ve hak ihlallerinin giderek arttığı böylesi bir dönemde HDP olarak 31 Ağustos’ta, “Kürt sorununun barışçıl çözümünün mümkün olabileceği” çağrısı yaptıklarını aktaran Erbaş, “Bunun için kapsamlı bir müzakere sürecinin başlaması gerekiyor. Bu çağrıların arkasından partimize yönelik siyasi bir operasyon başladı. Hükümet tarafından çağrımıza böyle bir cevap verildiğini düşünüyoruz” diye konuştu.

ÖCALAN’IN ANAYASA VURGUSU 

Türkiye’de Kürt sorunun çözümü için PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “1921 Anayasası”nı işaret etmesini de değinen Erbaş, “Öcalan’da 1921 Anayasası'nın içeriğine vurgu yaparak o sürecin yeniden diriltilebileceğini dikkat çekiyor. Bugünle kıyaslandığında 1921 Anayasası daha demokratik daha özgürlükçü bir tutum olduğunu belirtiyor. 1921 Anayasası'nda o dönemin kavramıyla bir muhtariyet kavramı var. Bugünkü anlamıyla özerklik diyebileceğimiz bir kavram. Bizim de sık sık dile getirdiğimiz demokratik özerkliğe tekabül ediyor. Bunların ötesinde 1921 Anayasası daha çoğulcu. Biz de HDP olarak bunu dile getiriyoruz. Ayrıca AB tartışmaları kapsamında Avrupa Yerel Özerklik Şartı diye Türkiye'nin halen çekince koyduğu bir anlaşma var. Orada da demokratik özerklik anlamına gelen ifadeler var. Türkiye hala o anlaşmayı imzalamış değil. Türkiye'nin bu çekincesini kaldırması gerektiğini zaten söylüyoruz” diye belirtti. 

SORUNLAR DAHA FAZLA DERİNLEŞMEDEN 

Bir anayasasının demokratik olabilmesi için devletin, siyasetin ve toplumun da demokratik olması gerektiğini belirten Erbaş,  “Türkiye'nin ihtiyacı nedir? Nasıl bir anayasa ile Türkiye'nin mevcut sorunlarına çözüm olabilir diye bir arayışa girmek gerekir. Cinsiyet eşitliği ve kadın özgürlüğünü önemsemeyen hiçbir yasa demokratik olmaz. Kadınlar başta olmak üzere toplumun bütün kesimlerin katılımıyla bir anayasanın yapılması gerekiyor. Demokratik bir zeminde Kürt sorununa kalıcı bir çözümün yolu, katılımcı bir anayasanın oluşturulmasından geçer. Bu anayasada ancak demokratik bir zeminde gerçekleşebilir. ‘Barışa Çağrı Deklarasyonu’nda biz buna dikkat çektik. Çağrımız, sorunlar daha fazla derinleşmeden demokratik zeminde buluşalım çağrısıydı” şeklinde konuştu. 

Kaynak: Artı Gerçek 

Editör: TE Bilişim