Sosyalizmin teorisi yeterince geliştirildi, ideolojik hazinesi alabildiğince zenginleştirildi. Ancak sosyalizmi pratikleştirme, bir insanlık kültürü haline getirme, bir yaşam biçimine dönüştürme ustalığı geliştirilemedi. Gelişmemiş toplumun-toplumların, sosyalizmi uzun vadede ya da kalıcı olarak yaşayamayacağı görüldü. İnsan toplumu, her zaman iyi şartlarda ve eşit koşullarda yaşamayı tabiki hak ediyor ama insan toplulukları, binlerce yılın köleci rejimlerinin etkisini tam olarak aşamadıkları için, sosyalizmi doğrudan  yaşayabilme yeteneğini gösteremiyorlar. Daha doğrusu, insan toplulukları, sosyalizmi teorik olarak bile açıklamaktan, tanımaktan çok uzaklar. Farkına varmadan gönüllü bir modern kölelik olan kapitalizm, kader olarak kabul edilip yaşanılıyor. Sınıflı sistemlerin en sonuncusu ve en tehlikelisi kapitalizm, insanın yaşamayı hak ettiği sistemi yaşamasını engelliyor ve insanlarında zaten mevcut durumda sosyalizmi yaşama gibi bir hedefleri ve sorunları yok ama diğer taraftanda, insanlar, kötü koşullardan, yoksulluktan, açlıktan şikayetçiler.

***

Ancak insan toplulukları, bu sorunları nasıl ve hangi yöntem ve çabayla, mücadeleyle çözebilecekleri zihniyetinden yoksunlar, uzaklar. Topluma ait bir sistemi ancak toplumun çabaları kurabilir. Halk, sürekli bir kurtarıcının kendilerini kurtarmasını bekler. Bu da, halkın, insanların öteden beri, birilerine bağımlı olmanın getirdiği bir sonuçtur. Halkın-insanların hak ettiği bir eşit yaşamı ve kültürü, birileri yukarıdan bir mükafat ve ödül olarak vermez, bizzat halk, bunu bedel vererek kazanır, var eder, yaşamsallaştırır. İnsan topluluklarının hala kapitalizmi derinliğine yaşamaları, bu sistemin etkilerini yaşamlarının her anında temsil etmeleri, bu sistemi aşan bir alternatif oluşturamadığındandır. Kimse, sosyalizmi sihirli değnekle kurup halka bağışlamaz, vermez. Sosyalizmi, politikleşmiş işçi sınıfı ve halk kurabilir, yaşayabilir. Devlete ait olmayan bir sistem, devletin eli altında ezilir, nitekim ezildi ve sosyalizmin gerçek sahibi, işçi sınıfı ve halk, bir tarafa itildi. Toplumsallığın ve insanın doğal yaşamı olan sosyalizm, günümüz insanı tarafından bir hayal ve ütopya olarak görülüyor. Oysaki, sosyalizm kendisini sosyalize etmiş, toplumsallığı en üst düzeyde yaşayan hümanize olmuş insanın kendisidir.

***

Kaba maddiyata ve insanın egemenlik altına alınıp kullaştırıldığı sınıflı sistem, insanı, insani özden ve kendi hakikatinden koparmış. Toplumsallıktan ve hümanist değerlerden kopan ve kaba maddiyatla egemenliğe tapan bir insan tipi tabiki sosyalizme düşman olur. Kapitalizm gökten zembille inip, insan topluluklarının hayatına musallat olmadı, kapitalizm bizzat insanın açgözlülüğünün ve doyumsuzluğunun ve ikitidar hastalığının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Paranın-malın-iktidarın kutsandığı, insanın ise bir paçavra kadar bile değer görmediği, her insanın sahip olduğu maddi güce göre insan sayıldığı bir sistemde kimse, insani değerler adına birşey beklemesin. İnsan kendisini güç ve para-malk-mülk hastalığından arındırmadığı sürece, maddiyat ve para karşısında küçülmeye devam eder ve kendisini hiçleştirir. Sosyalizmde de, üretim ve çalışma ve her türlü aktivite var ama bütün bu faaliyetler insanın mutluluğu için var, paranın iktidarı için değil. Bazıları, sosyalizmde çalışmanın ve üretimin olmadığını düşünüyorlar.

*** 

Halbuki, kapitalizmde nasıl ki çalışma, üretim ve bilim teknik, teknoloji varsa, sosyalizmde de, aynı şekilde çalışma, üretim ve teknoloji var ve insan her şeyden faydalanıyor ama birilerine maddi değer üretmiyor, birilerinin maşası ve makinası değil. Sosyalizmde üretim ve maddiyat insanın mutluluğu için kullanılır, birilerine maddi zenginlik kazandırsın diye değil. Sosyalizm, insana en başta, sevgi, hoşgörü, doğruluk ve dürüstlük kazandırır. İçinde sevgi, doğruluk, paylaşım, dürüstlük ve hoşgörü olmayanlar sosyalist olamazlar. Sosyalizmde insan sevgisi esastır-temeldir. İnsan, içindeki sevgiden uzaklaştıkça insan olmaktan uzaklaştı, kendi canavarı haline geldi, maddiyata ve iktidara taptı ve bunları var olmanın ve yaşamın vaz geçilmez değerleri olarak gördü. Yani kapitalist insan, iktidarı ve mülkiyeti hayatın merkezine koyar ve insanı bunun için kullanır. Ama sosyalist insan ise, maddi imkanları ve mülkü insanın hizmetine verir. Sosyalizmde maddiyatın kullanım değeri var, pazarda satıp para kazanma değeri yok.

***

İnsan, suyu yaşamak için içer, ekmeği yaşamak için yer ve bunları üretmek için çalışır, çalışmak zorundadır ama bunları, birileri zengin olsun diye üretirse ve ürettiği değerlerlerden faydalanamazsa, niçin çalıştığı sorgulanmaz mı? İnşaatlarda çalışan birçok işçinin evi ya yoktur ya da kiradır, derme çatma sağlıksız evdir. Şimdiki teknolojik imkanlarla bir işçi tek başına çalışsa bile, bir evi bir yılda inşa edebilir ama bir ev almak için ömrü yetmez. İşte bu kapitalizmdir. Bir insan ev inşa ediyor ama evi yok, bir ev sahibi olamıyor. Bu, emeğine yabancılaşmadır. İnsan mal ve mülke kurban edilmiş. Sosyalizmde bir işçi bir evi ne kadar zamanda inşa ederse o kadar zamanda da, o evin sahibidir. Kapitalizm insanda et ve kemik bıraktı. Sınıflı-devletli sistem insanı duygu iflası yaşamış, insani özden kopmuş, paraya tapan, sadace mülkiyeti değer olarak gören yarım insandır. Sosyalizmde insan mülkten ve maddiyattan uzaklaşmıyor ama mülke ve maddiyata da, tapmıyor, mülkü ve maddiyatı yaşamak için kullanıyor.

***

Sosyalizmde insan yemek için yaşamaz ama yaşayabilmek için yemek zorundadır. Ve sosyalizmde duygulu insan olma, birçok konuda yetenekli olma, şiire, edebiyata ve romantizme önem verme, fedakar olma, insan sevgisiyle dolup taşma olmazsa olmazdır. Günümüz insanı, alabildiğine kirletilmiş bir sistemi yaşıyor ve bunca kirletilmişlik içinde temiz kalmaya imkan yoktur ama insan, içinde temiz kalmış duyguları her zaman barındırır ve bu duyguları yaşamsallaştırabilirse, bu kirletilmiş sistemden kurtulabilir. Çünkü insan, kendi eliyle kendisini kirletti, kötülüğe bulaştırdı. Yani bulanıklaşan su, önü açılırsa tekrar temiz ve berrak olabilir. İnsan da, böyledir. İnsan, tekrar kendisini yenileyebilir, temiz hale getirebilir, malın-paranın ve iktidarın kölesi olmaktan çıkabilir. Kapitalizm, iktidar ve sınıflar insan topluluklarının ekonomi-politik ve maddi üretim ilişkilerinin hakim olduğu koşullarında ortaya çıktı ve yine bu koşullar içinde de, kaybolabilir.

***

Devletin toplumsal yaşama girmesi nasıl uzun sürdüyse, toplumsal yaşamdan çıkması da, uzun sürecektir. Sınıflı sistemin ve devletin toplum ve birey üzerindeki çok boyutlu etkileri oldukça derindir. Kime baksanız kapitalizmin izlerini ve alışkanlıklarını, devlete olan bağımlılığı görüyorsunuz. İnsan yaşamına binlerce yıldır egemen olan bir sistemden bahsediyoruz. İnsan yaşamına damla damla giren ve insanı esir alan bu sistem, insanın kendi hakikatini keşfetmesiyle damla damla insan yaşamından çıkacak. Yani aslında insan, kendi kendisini terbiye etmede başarılı olursa, kapitalizmin ve insan üzerinde bıraktığı kötü etkilerin tarih olması kaçınılmazdır. Nazım'ın, '' Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe '' sözü gerçekleşirse, sosyalizm kazanır, yani insan kazanır ve insanın kendi içinde binlerce yıldır biriktirdiği kötülükler biter...