Geçmişin günahların izi adeta toplumumuzun sessiz ruhuna çökmüş durumda, günahı işleyenler kadar sessiz kalarak bunca günaha ortak olunmadı mı?

Hangi ara ülkemizin insanı çocuklara, kadınlara, hayvanlara ve doğaya karşı bu kadar duyarsız, merhametsiz ve vicdan yoksunu oldu ki; Kız çocuklarına yapılan istismarlara, kadınlara yapılan şiddet ve tecavüzlere, hayvanlara yapılan işkencelere ve günden güne doğayı tahribata uğratmak için yapılması istenen projeler iç açıcı olmayan bir sahneye bırakıyor bizleri, yapılan kıyımlar ve yıkımlar bizlerin toplumsal olarak toplumumuzun ahlakında büyük bir kan kaybı yaşatmakta. Toplumumuzun ahlaka ihtiyacı var ve toplum olarak büyük bir hastalığın ve yok olsun eşiğindeyiz.

Toplumsal duyarlılık nezdinde insanlarımız bir bilince varmalı, çünkü son zamanlarda sosyal medya ile ülkemizde yanlış giden ve tahribata neden olan projeleri, yürütmedeki yanlış politikalar ve yargıda verilen kararların eksikliğini bile, ülkemizde toplumsal duyarlılık tepkisiyle sosyal medya ile birçok kararda caydırıcı ve düzenleyici olabilmiştir. Lakin bu toplumsal ahlaki duyarlılık sosyal medyada sadece bir günde sosyal hesabıyla profilinde tepkide kalınmamalı ve gerekirse günlerce yanlışların düzeltilmesi için herkesin duyarlılıkta bir bilince varılması adına toplumun sesi gür olunmalı. Artan kadın cinayetleri, çocuk istismarları, doğa yıkımları ve şiddetli ekonomik geçimsizliklere dair toplumun ahlaki temelinde çözüm üretebilmeli.

Toplum olarak ve en önemlisi ebeveynler olarak çocuklarımızı ahlaki zeminde en iyi sosyal bilimlerden tutalım tüm eğitim dallarına kadar tabii kılmalıyz. Yobaz ve gerici zihniyetlerin günahından artık gençlerimizi, çocuklarımızı muhafaza etmeye gitmeliyiz. Çekirdek aileden tutalım en geniş toplumsal kitlelere değin erkek ve kadınlar arasında cinsiyetçi, egemen ve sömürgen kavramlardan, kurumlardan korunmalı ve eşitlik adı altında toplumsal ahlakın hakim olmasına yarar sağlamalıyız. Şayet ahlâki kırılmalar bu şekilde devam ederse, ünlü düşünür Thomas Hobbes'in dediği gibi "insan insanın kurdu olur". Eğer yasalar, kanunlar insanın, insana dair yaşam sahasını ihlal etme veyahut gaspetmeye gidecekse, ilk insanların yaşayış biçiminde olduğu gibi veyahut hayvanlar aleminde (vahşi orman kanunların) olduğu gibi güçlünün, egemen olanın ezdiği ve zayıfın ezildiği, yok olduğu bir kaosa dönüşürüz. Yasalar, kanunlar varsa eğer bu herkes için eşit, adil ve bağlayıcı olmak durumunda, böylece hiç kimse bireyin yaşam alanını gaspetme, sahiplenme gibi bir lüksüde kalmaz. Bireyin özgürlüğü başka bir bireyin yaşam alanına girdiği yerde biter.

Herkes Kanunlar, yasalar çerçevesinde görüş, düşünce, inanç, cinsiyet ve yaşam standartlarında eşit olmalı. Bir erkek kanunlarda, yasalarda kendisiyle eş değer haklara sahip bir kadının haklarını gaspetmemeli, hak ihlâli yapıldığı yerde veyahut yok sayıldığında belli müeyyidelerden (ceza) geçirilmeli. Yasalar, kanunlar ve ahlaki kurallar herkes için koruyucu, yararcı, bağlayıcı ve yapıcı olmalıdır. Bu biçimde bir düzen insan yaşamına hakim olursa şayet, şiddetten uzak kavgasız ve savaşsız bir yaşam hepimiz için inşa edilir.

Yakın tarihte kadınların aleyhinde kaldırılan İstanbul Sözleşmesi için direnen kadınların, Bu eksende "İstanbul sözleşmesi yaşatır" sloganıyla İstanbul’da yürütülen kadınların mücadelesini kutsal ve saygın buluyorum. İnanıyorum geçmiş tarihte insanlığa dair Avrupa'yı, Amerika'yı ve tüm dünyayı tesiri altına bırakan, Kadınların öncülüğünde Proletarya (işçi) hak mücadelesinde ve Siyahilerin yaşam hakkı savunuculuğunda öncülük eden kadınların mücadelesindeki devrim, bugün İstanbul'da İstanbul sözleşmesiyle vücut bulup, bu mücadelede öncü rol kadınların olacak ve ülkemizdeki bu aşılmaz tıkanıklıkları aşacak çözüm anahtarı yine kadınlar olacaktır.

Demokratik bir sistemde, cinsiyeti, etnik kimliği, sosyal statüsü, inancı ne olursa olsun herkes için hak temelli eşitlik, temel bir ilkedir. Unutmayalım ki bu ülkede kadınlar demokratik toplumun inşasına öncülük etmek ve bozulan insan ilişkilerini özgürlük ve eşitlik temeli üzerine yeniden kurmak istiyor.