Unutma beni memleketim.. Unutma var ettiğin çaresiz evlatlarını.. Dört bir yana dağılmış, dağıtılmış bedenlerimizi unutma! 

Duyuyor musun sesimi yokuş yollu şehrim.. görüyor musun yalnızlığımı? Dağ suyu içirdiğin, hüzünle beslediğin çocuğunum ben senin, hatırlıyor musun? 

Ben seni hiç unutmadım memleketim.. çaresizliğimizin genetik mirasçısı… 

Her bayram anıyoruz seni memleketim. 
Her bayram yalnızlık buralarda. 
Her bayram hüzün.. 
Aklımdan çıkmıyor hiç uzak yakın fark etmeksizin, taçlandırılmış yüzün.. 

Yaşamak bu kadar zor olmamalıydı toprağında, havasında ? Kurda, kuşa yetti de taşın toprağın havan, bir bize mi düştü baba ocağından gayrı düşmek? 


Neden istemedin anlamıyorum.. Soğuğuna, karına, çamuruna cennet gözüyle baktık da, sen neden yanardağın lavları attığı gibi attın dışarı bizi memleketim? 

Sıcaklığımız mı yaktı yüreğini, dağların mı istemedi küllenmiş bedenlerimizi? 

Ah bir dile gelsen.. bir konuşsan..desen ki unutmadım.. desen ki unutmadım kar üstünde yalın ayak gezen evlatlarımı.. unutmadım onurlu yavrularımı… Ah bir konuşsan.. 

Her türküde anıyorum seni memleketim. 
Gidenin neden gelmediğini anlıyorum artık. 
Kolay mı cesaret edip tekrar sarılmak sana? 
Kolay mı ölmeden bir araya gelmek, 
Mezar taşsız tutunmak eline.. kolay mı.. 

Bir insan taşında toprağında bir sayıdan daha fazlasına denk gelir. Betonlar, evler, caddeler değildir bir şehri güzel yapanlar. Geçmişidir, hatırlattıklarıdır. Sevdiklerini toprağında saklamasıdır anlam katan yaşanılır kılan. Özlenir yapan.  Hep bir şeyler eksik kaldı. Oysa fazla güzeldi caddeler, ya fazla beyazdı peynirleri, ya da en kral ayakkabılar vardı çocukların ayaklarında.. alışamadım! 

Hep hüznün geldi aklıma. Yağmur yağardı ve sen kokardın. Toprak diyorlardı adına, ben hep yarim o dedim. Yârimdi kokan ıslanınca yağmurda. Dünyanın en kalıcı, dünyanın en sancılı, dünyanın en acılı sevgilisiydi o… 

Ve sen, düşen her yağmur damlasına karşılık savurdun bir evladını gurbet denen zalim işkenceye… 

Sitem etmiyorum.. her şeye rağmen vurgunum sana. Platonik bir sevda bu.. dört tarafı karayla kaplı havayım... uzun bir hava.. Dengbej’in dilinden dökülen hikayeyim. Sen anlamasan da ben ağlıyorum. 

Şimdi diyorum ki; unutma bizi memleketim.. unutma çaresizce savrulmuş evlatlarını.. Neden bıraktın demiyorum.. Yalnızca hatırla diyorum.. Yoksa susacağım.. Ve mezar taşımla sarılacağım sana…