Gazete Emek- Bir Dünya Kupası'nı daha geride bıraktık. Şimdiye kadar en az 6-7 Dünya Kupası izledim ama bana en çok keyif veren bu yıl Rusya'da yapılan oldu. Özelikle VAR sistemi ile birlikte adil maçlar oynandı. Hakemler çok fazla büyük ülkeleri koruyup kollayamadı çünkü onları da izleyen ve pozisyonları didik didik izleyen başka hakemler vardı. VAR sistemi ile birlikte artık hakemlerin çaldığı düdükler son düdük olmuyor. İçeride farklı pozisyonlarda maçı izleyen başka hakemler de var.

Penaltı VAR mı yok mu, ofsayt VAR mı yok mu, top çizgiyi geçti mi geçmedi mi, kart alan oyuncu doğru kişi mi? bütün bunlar VAR sistemi ile hemen kulaklıklarda hakeme bildiriliyor ve hakem kararını geri çekebiliyor. Bu sistem ile birlikte artık "Hakeme çok baskı yapayım, penaltıyı alayım" devri sona erdi. VAR sistemi olmasaydı, Hırvatistan'ın finale gelmesi imkansız olurdu. Yine Brezilya, Arjantin, Almanya gibi ülkeler ne yapıp edip kendilerini finallere atarlardı. Her ne kadar bazıları VAR sisteminin futbolu yavaşlattığını düşünse de ben öyle düşünmüyorum. Geçenlerde Mehmet Demirkol'un yaptığı bir araştırmada VAR sistemi ile bir maçta en fazla bir dakika fazla uzuyor. Bir dakika uzasın ama adil olsun. 

Şampiyonanın ilk maçlarını izledikten sonra birçok ülke hakkında fikirlerimi yazdım. Özelikle Arjantin, Almanya, Portekiz, Brezilya gibi ülkelerin geçmişe oranla çok fazla ilerleyemeyeceklerini belirttim. 

Benim yarı final favorilerim Hırvatistan, Fransa, Belçika ve İspanya'ydı. Kupayı ise Fransa veya Hırvatistan'ın kazanacağını düşünüyordum.

Hırvatistan ile Fransa finale kaldığında ise her ne kadar Fransa'nın kazanacağını düşünsem de gönlüm Hırvatistan'ın kazanmasından yanaydı. Sadece benim değil dünyadaki birçok kişinin gönlü Hırvatistan'ın kazanmasından yanaydı. Ama olmadı, sömürgeleri ile birlikte Fransa kazandı. 

4,5 milyonluk nüfusu ve 1991'de bağımsızlığını ilan etmesiyle 28 yıllık yeni bir ülke olan Hırvatistan herkesin sempatisini kazandı. 1991'de, dönemin Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nden ayrılan Hırvatistan, 1 Temmuz 2013 günü Avrupa Birliği'nin (AB) 28. üyesi ilan edildi. Hırvatistan'ın üyeliği, 2014 itibariyle hayata geçti. Hırvatlar'ın Kürt olduğuna dair iddialar ile birlikte Kürtler direk Hırvatistan'ı tutmaya ve onunla ciddi bir bağ kurmaya başladı. 

"İlk olarak ne zaman başladığı bilinmeyen tartışmalara ilişkin ilk bilimsel çalışmanın 1797 yılında Hırvat araştırmacı Josip Mikoczy-Blumenthal’ın Royal Zagreb Akademisi tarafından yayınlanan doktora tezi kabul edilmektedir. Yani Hırvatların 220 yıl önce bu tezi tartışmaya açması. Teze göre, Hırvatlar İrani halklardan olan Medlerin öncülü Kasit, Hurri ve Sarmatilere dayanmaktadır." (Abdülmelik Ş. Bekir)

Hırvatistan küçük bir ülke olmasına rağmen, futbol olarak çok gelişmiş ve futbol ekonomisine ciddi yatırımlar yapmış bir ülke. Hırvatistan liginde Dinamo Zagrep dışında muhtemelen duyduğunuz başka bir takım ismi yoktur. O da Türk takımları ile ön elemelerde çok sık karşılaştıkları içindir. Hırvatistan Milli Takımı'nda oynayan oyuncuların hemen hepsi Avrupa'nın büyük ülkelerinde oynuyor. Hırvatistan'ın 3. kalecisi Dominik Livakovic dışında Hırvatistan liginde oynayan hiçbir oyuncusu yok. En önemli oyuncuları Modric, İspanya'da Real Madrid Forması giyiyor, Rakitic, İspanya'da Barcelona forması giyiyor. Hırvatistan Cumhurbaşkanı'nın nasıl büyük bir sempati ile oyuncularına ve rakip oyunculara sarıldığını görmemiz de gerekiyor. 

Bu kadar küçük bir ülkenin bu kadar büyük liglere oyuncu ithal etmesi herkesin dikkatini çeken bir unsur. Bu  oyuncular dışarıda oynamalarına rağmen hepsi kendi ülkelerinin milli takımlarında oynmayı tercih ediyor. Örneğin 80 milyonluk bir ülke olan Türkiye'nin neden bunu başaramadığı tartışılıyor. Bu durumun demokrasi ve insan hakları ile de doğrudan bir ilgisinin olduğunu düşünüyorum. Almanya'da oldukça başarılı olan Kürt futbolcuların Türkiye'de nasıl bir linç kampanyasına uğradığına hepimiz şahit olduk. 

Deniz Naki bunlardan biridir. İsveç liginde Dalkurd kendi ismi ve Kürt futbolcularla çok başarılı olurken Türkiye'de bir Amedspor'a bile nasıl tahammül edilemediğini gördük. Ülkedeki önemli futbolcuların nasıl siyasi iktidarı desteklemek zorunda bırakıldıklarını gördük. Hakan Şükür, Arif Erdem gibi oyuncuların nasıl bir cemaatin müridleri haline geldiklerini, Arda Turan, Emre Belözoğlu gibi oyuncuların nasıl siyasi iktidarın militanları gibi çalıştıklarına tanıklık ettik. Mutsuz olan bir ülkede insanların mutlu olmaları ve futbol gibi alanlarda çok başarılı olmaları beklenemez. Türkiye ne zaman ki kendi içerisinde halkları ile barışık bir şekilde yaşamaya başladı futbolda da başarılı olduğunu gördük. 

Hırvatistan'ın şampiyon olamamasının ardından birçok Kürt arkadaşım sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Yaw Hırvatistan'ı destekledik o bile kaybetti, acaba sorun bizde mi" dedi. 

Gelelim Fransa'ya. 

İngiliz Gazeteci Simon Kuper'in "Futbol sadece Futbol değildir" sözü Fransa için de geçerlidir. Fransa sadece Fransa değildir. Fransa milli takımı daha çok Fransızlar dışında kalan Fransa'nın kolonilerinden oluşuyor.

İran parlamentosunda konuşan Ali Motahari, Fransız Milli Takımı'nın yaşadığı başarıyı "Afrikalı devlere" borçlu olduğunu belirtti.


"Fransa Milli Takımı sadece gerçek Fransızlardan oluşmuyor. Dünya Kupası'nda yarı finale ulaşmalarını Afrika'dan gelen devlere borçlular." diyen siyasetçi, Fransa'yı finale taşıyan golün sahibi Samuel Umtiti'nin ülkeye iki yaşında gelen bir Kamerun vatandaşı olduğunu söyledi.

Instagram'dan FIFA'ya da seslenen Motahari, futboldaki eşitsizliklere son vermesi çağrısında bulundu. Takımların sadece "gerçek" vatandaşlarından oluşması gerektiğini ileri süren milletvekili, "Dünya Kupası'nda bazı takımlar diğer ülkelerin oyuncularından faydalanıyor. Bunu da oyuncuların top koşturduğu ülkelerin vatandaşlığına sahip olmalarıyla meşru kılıyorlar. Bu da uluslararası rekabeti baltalıyor ve adaletsiz kılıyor." dedi.

Fransa başta Afrika olmak üzere sömürgelerinden getirdiği çocuklarla başarılı oldu. Bu durum da futbolseverler açısından hiç sempati ile karşılanmadı. Son olarak şunu söyleyelim, herkesin kazanmasını istediği Hırvatistan belki dünya kupasını kazanamadı ama gönülleri kazanmayı bildi. Hırvatistan'ın bu başarısı her alanda mücadele veren birçok halka da örnek oldu, moral oldu. 

Editör: TE Bilişim