Bu konuda yazayım mı yazmayayım mı çok kararsız kaldım. Keşke ülkede demokratik bir süreç olsaydı, HDP'nin milletvekilleri, belediye başkanları, yöneticileri bu kadar çok cezaevinde olmasaydı ve siyaset yapmaları kısıtlanmasaydı da biz de rahat rahat eleştirebilseydik. HDP'ye yönelik bu kadar büyük bir baskı bu kadar büyük bir yıldırma politikası varken açıkçası eleştirme noktasında biraz kaygılı davranıyorum. 

Bütün iktidar medyası dahil olmak üzere herkesin yerden yere vurduğu bir yapıyı eleştirmek çok kolay. Ama kimi noktalarda eleştirmezsem de açıkçası gazeteciliğime hakaret etmiş olacağım. Amacım asla yıpratma ya da çamur medyası gibi hedef gösterme değildir. HDP'nin sine-i millet tartışmalarına ilişkin yayımladığı deklarasyona dair birkaç şey yazmak istiyorum. Bir hafta öncesinden bana sorulduğunda HDP'nin asla çekilmeyeceğini söylemiştim. HDP de beni yanıltmadı ve meclisten çekilmeyeceğini açıkladı. Hatta hiçbir mücadele alanından da çekilmeyeceklerini özelikle vurguladılar. 

HDP ve geleneğinden geldiği Kürt siyasi partilerin hepsinin asıl amacı mecliste milletvekili olmak falan değildi. Onlar için meclis bir araçtı. O aracın etkili kullanımı ile demokratik hak ve özgürlüklere ulaşılma iddiası vardı. Şimdi meclisin bir araç değil de bir amaçmış gibi görünmesi bazı şeylerin eksik görüldüğü ve okunduğu anlamına gelir. Demokratik özgürlükçü hak talep edenler için bin yıldır en iyi mücadele alanı her zaman sokaklar, meydanlar olmuştur. Meclisler mücadelelerin son aşamasında anlaşmalar ve son tartışmaların yapıldığı alanlardır. 

HDP'nin açıklamasında meclis için çok büyük bir mücadele alanı vurgusunun gizliden de olsa güçlü bir şekilde yapılması seçmenleri rahatsız etti. Sokakta konuştuğumuz, sosyal medyada konuştuğumuz HDP'lilerin büyük bir bölümü yapılan deklarasyonun kendilerini tatmin etmediğini söylüyor. HDP seçmenleri yıllardır her türlü baskıya rağmen asla geri adım atmadı ve bütün koşullarda gidip HDP'ye oy verdi. 

HDP'nin bir karar alırken seçmenlerine sorması gerekir. PM ve MYK'larla yapılan toplantılar sonucu varılan kararlarda her zaman bir ayak eksiktir. Bu nedenle bugün dünyadaki birçok siyasi parti bir karar almadan önce mutlaka seçmenlerine sorar mini referandumlar yapar, anket şirketlerine anketler yaptırır, tartışma programlarında bu kararları tartıştırır. Sağlıklı bir karar alınması için uzun bir yol yürür. 

HDP bu yönde bir kamuoyu araştırması yaptı mı bilmiyorum. Bana bu yönde gelen bir bilgi olmadı. Yapıldıysa eğer mutlaka kamuoyu ile paylaşılması gerekiyordu ve kamuoyunun bu anketler üzerinde tartışması gerekiyordu. Ama olmadı. 

Peki, HDP sine-i millet mi demeliydi? Yani HDP meclisten çekilmeli miydi?

Bence evet; ama şimdi değil zamanı geçti, çok geç kalındı. Eş Genel Başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gözaltına alınıp tutuklandığı gün çekilmeliydi. HDP o tutuklanmalara güçlü bir cevap verebilmeliydi. "Sonuç verebilir miydi" diyenler oldu. Bir şey yapılıp yapılmadan sonuç verip vermeyeceğini bilemeyiz. Ama benim tahminim birçok şeyin önüne geçmiş olunurdu. Avrupa'dan ve Dünya'dan Türkiye'de yaşananlar daha net görülebilirdi. HDP'nin varlığı iktidar partisi için 2 önemli avantaj sağlıyor bu aralar. Bir tanesi milliyetçileri sürekli zinde tutmak için HDP'ye saldırıyor. 

Ne zaman ki milliyetçi bir mesaj verilecek mutlaka HDP'li bir milletvekiline fezleke hazırlanıyor, gözaltına alınıyor, belediye başkanları tutuklanıyor ve belediyelerine kayyum atanıyor. Böylece, "Bakın ben HDP'ye gözaçtırmıyorum" diyor. 2. önemli bir seçenek ise Avrupa'da ve Dünya'da Kürtler'e yönelik baskı var denildiğinde "Kardeşim nasıl bir baskı bakın şu kadar milletvekilleri mecliste var siyaset yapıyorlar, soru ve araştırma önergeleri veriyorlar. Açıklamalar yapıyorlar. Her konuda mecliste görüşlerini dile getiriyorlar. Biz sadece terörle bağlantılı olanları tutukluyoruz" diye savunma yapıyorlar. 

Kimi noktalarda da hem iç siyaset hem de dış siyasete bu HDP kozu işe yarıyor. HDP, eğer Demirtaş'lar tutuklandığında çekilseydi eminim iktidarın bu kozlarını ellinden almış olacaktı. HDP'nin radikal ve cesur kararlar alması lazım. Sürekli denenen şeyleri yeniden deneyerek bir sonuç alamazsınız. Farklı sonuçlar almak için farklı şeyler denemek lazım. Açlık grevleri, ölüm oruçları, oturma eylemleri, yürüyüşler, basın açıklamaları bunların hepsi defalarca denendi ama çok fazla bir sonuç alınamadı. Bir kere de çekilme denenseydi belki farklı bir sonuç alınacaktı. Zaten HDP'nin şuanda mecliste bir işlevinin olup olmadığına dair tartışmaya dahi girmeye gerek yok. 

Artık basın açıklamalarına yürüyüşlere halk çok fazla katılmıyor. Sadece parti üyeleri ve yöneticileri ile yapılan açıklamalar ve yürüyüşler etkili olmuyor. HDP seçmenleri giderek heyecanlarını yitiriyor. 2016 öncesi hatırlıyorum. Selahattin Demirtaş veya Figen Yüksekdağ bir açıklama yaptığında binlerce kişi onları izlerdi. Sosyal medyada her açıklamalarına çok yoğun ilgi olurdu. Şimdi Eş Genel Başkanların açıklamalarına sosyal medyadan bakın anlık olarak izleyenlerin sayısı 200-300'ü geçmiyor. En son açıklanan deklarasyonu bile anlık en fazla izleyen kişi sayısı 240'tı. 

Kısa vadeli çıkarlar için uzun vadeli heyecanlar kaybedilmemeli. Birçok kişinin dile getirdiği vekillik maaşı ve danışmanların baskısı ifadelerini kullanmak istemiyorum ama artık HDP, farklı politikalar hayata geçirebilmelidir. Bu parti büyük bir birikimin, büyük bir davanın partisidir. Onun gereğini yerine getirmeliydi ancak çok geç kalındı. Bu saatten sonra HDP'nin yapacağı ne olursa olsun arkasında 3-4 yıl önceki gibi büyük bir kitle bulamayabilir. Kimileri halkın korkutuğu için sokaklara çıkamadığını açıklamalara katılamadığını söylüyor. 

Evet korkabilir de, korku son derece olması gereken insani bir duygudur. Ama 90'lı yıllardan beri en az korku ile sürekli olarak demokratik haklarını arayanlar neden bugün korkar oldu onu da iyi sorgulamak lazım. Ya da halkın korku ve kaygıları ile HDP'li seçilmişlerin korku ve kaygılarını teraziye koysak hangisi ağır basar? Bence vekillerin korku ve kaygıları daha ağır basıyor. Buna ekonomik kaygı deyin, toplumsal kaygı deyin ne derseniz deyin ama gerçeklik budur. Meclisi büyük bir mücadele alanı olarak görüp "mücadele alanlarından asla çekilmeyeceğiz. Halkın kazanımlarını teslim etmeyeceğiz" sözleri gördüğüm kadarıyla halkta çok fazla karşılık bulmuş değil. Halk belki de daha büyük kazanımlar için bu küçük kazanımlardan vazgeçmek istiyor bir sorun halka bir fikirlerini alın.

Yarın da seçimlere gidilse halk yine gider HDP'ye oyunu verir. Eğer HDP'nin temel kaygısı oy kaybetmeyse o konuda rahat olsunlar oy kaybedeceklerini düşünmüyorum. Ama eğer halk desteği ve tabanı kaybetme meselesi ise o konuda çok emin değilim. Umarım yaptığımız bu eleştirileri daha sakin bir şekilde okuyup tartışırlar.  

Editör: TE Bilişim