Bebeğe, çocuğa, kadına, erkeğe, hayvana, ağaca her şeye tecavüz eden bir toplum yaratıldı. 

Yargıya, adalete, eğitime, politikaya, vicdana tecavüz eden bir toplum olduk. 

Bir erkek çocuğuna yıllarca tecavüz ediliyor. Bu çocuk kendisine tecavüz edildiğini yargı mensuplarına kanıtlamak ihtiyacı hissedip tecavüzcüsünün ses kaydını alıyor. Bu ses kaydı ile birlikte savcılığa gidiyor ve aylarca hiçbir ses çıkmıyor.

Bu çocuk yılların verdiği yorgunluğu kaldıramıyor apartmanın balkonundan atlayıp intihar ediyor. Sonra aile suç duyurusunda bulunuyor yargı sistemi tecavüzcüyü tutuklayıp ardından tekrar serbest bırakıyor. 

Sonra kamuoyu biraz tepki gösterince tekrar tutuklama kararı çıkarılıyor. Toplumun tepkiseliğine göre karar veren bir yargı sistemi. Çünkü cahil cühella bir eğitim sisteminin içinden torpillerle liyakat kazanmaya çalışan bir güruh var karşımızda.  

Emre için adalet istiyoruz, dün Şule için adalet istiyorduk, önceki gün onlarca yüzlerce başka arkadaşlar için adalet istedik. 

Ha bir de daha ölümünün üzerinden bir gündem geçmemiş olan Ceren Özdemir için adalet istiyoruz. Ceren'nin son görüntülerini gördünüz nasıl da korkarak yürüyor. Hemen arkasında onu bekleyen bir ölüm karanlığı var. 

Öldürüldüğünde kamuoyu baskısı olmazsa elini kolunu salayarak dolaşacak olan bir ölüm kuyusu. Acaba bugün kendileri için adalet isteyeceğimiz adaylar kimler. Acaba hangi kadının peşine takılmış bir ölüm kuyusu var. 

Acaba hangimiz tecavüzcülerimize karşı direndiğimiz için öldürüleceğiz. Acaba hangimizin bugün sosyal medyada adalet paylaşımı güncelliğini yitirmeden adalet paylaşımı olacağız. 

Koca bir yalnızlık içindeyiz. Hepimiz korkuyoruz, peşimizde kan damlayan bir gölgemiz var. Ölmeden adalet istemek çok yorucu. Çünkü kimse inanmıyor. 

Bu kadar büyük bir inançsızlığın içinde nasıl sevebiliriz ki. 

Bir kadını nasıl sevebiliriz ki, 

bir erkeği nasıl sevebiliriz ki...

Ya sevdiğimiz insan bizi 'ölümüne' seviyorsa

Ya korkularımızı paylaşmak istediğimiz ailemiz korkularımızın kaynağıysa

Ama ne kadar yorulursak yorulalım, ne kadar korkarsak korkalım, vazgeçmeyelim mücadele etmekten. 

Ahmet Arif'in bu dizelerini hatırlayalım:

Öyle yıkma kendini,
   Öyle mahzun, öyle garip...
   Nerede olursan ol,
   İçerde, dışarda, derste, sırada,
   Yürü üstüne - üstüne,
   Tükür yüzüne celladın,

Bu sorunun çözümü için kadınlar yüzyıllardır mücadele veriyor. Kiminin adı tarih kitaplarından dahi silinmiş olabilir. Kimileri, cadı, fahişe şeytan olarak da tarih kitaplarında yer almış olabilir. Ama unutmayın bütün tarih erkeklerin kendi kahramanlıklarını yazdıklarından ibarettir. 

Ben cinsim ne olursa olsun her gün utanıyorum. Erkek olmaktan, bu sistem içinde yetişmekten, çok şey bildiğimi zannetmekten, gazeteci olarak yaşanan şiddet sarmalı karşısında yeterince etkili olamamaktan, hepsinden utanıyorum. 

Her gün yatağa girerken kendimi sorguluyorm. Bebelikten itibaren yetiştirildiğim bu tecavüzcü sistem içerisinden kendimi ne kadar azade edebildim. Ne kadar kendimi değiştirip dönüştürebildim. Parmak uçlarımın yazdıklarına beynim ve vicdanım ne kadar ikna olabiliyor. 

Evet arkadaşlar ben her gün kendimi sorguluyorum. Sizler de hergün kendinizi sorgulayın. Acaba ben bir katil ve tecavüzcü adayı olabilir miyim diye sorun kendinize. Sevgiliniz veya eşiniz sizi sevmediğini söylediğinde, başka birini sevdiğini söylediğinde içinizdeki 'erkek' bunu ne kadar kabul edebiliyor.

 Bir kadının sizi terketmesi karşısında ne kadar ikna olabiliyorsunuz. Bir insanı ölümüne sevmemeyi kendinize öğretebiliyor musunuz? 

Bir kadının sizi mutlu etmek ya da tatmin etmek için var olmadığını kendinize yeterince anlatabiliyor musunuz? 

Gecenin kaçı olursa olsun mini etek giymiş güzel makyaj yapmış bir kadının her ne olursa olsun şiddet göremeyeceğine dair aklınızda bir soru işareti var mı?

Kadına veya yaşamın içindeki her hangi bir unsura yönelik şiddet sarmalı tamamen politiktir. Bunu bir milyon defadır söylüyoruz, yazıyoruz kadınlar her yerde haykırıyor. 

Bu politik ağın içinden kendimizi kurtarabiliriz ama. 

Sistemin bize ön gördüğü şiddet sarmalının içinde etkin taraf olmamak için mücadele edebiliriz. Özelikle erkeklerin bu konuda kendileri ile büyük bir savaş vermesi gerekiyor. 

Eğer bu dediğim soruların herhangi birinde soru işareti varsa tedavi edilmelidir. Çünkü şiddet meyili olmak çok büyük bir hastalıktır. Hem kendisine hem de başkalarına zarar verme potansiyeli vardır. 

Bebekliğimizden itaberen toplumdaki ideolojik aygıtlar bizi birer 'erkek' olarak yetiştirmek için çalışıyor.  Bizler sadece cinsiyet olarak kendimizi erkek, kadın ya da eşcinsel olarak görüp hissedebiliriz. 

Ama eğer hepimizde beyinsel olarak 'erkeklik' ideali varsa bu çok büyük bir sorundur. 

Sistemin bu şiddet sarmalının bir çarkını döndürüyoruz demektir. Onun için hepimiz bunun farkına varmalıyız. 

Her ne sebep olursa olsun yaratılan, oluşturulan bu sistemin dışına çıkabiliriz. Eğer hepimiz birer birer bu sistemin dışına çıkmayı başarabilirsek emin olun sistem işlevsiz kalır. 

İşte bu politikayı yaratanlar da işlevsiz kalır. 

O zaman emin olun adalet aradığımız taş duvarlar ve insanlara da ihtiyaç kalmaz. 

Editör: TE Bilişim