Gazete Emek- Deneyimli Gazeteci Günay Aslan, hızlı bir şekilde alınan erken seçim kararını ve bu karar ile birlikte yaşanan gelişmeleri Gazete Emek'e değerlendirdi. Aslan, Türkiye'de uzun süredir bir yönetememe krizinin yaşandığını ve ülkenin büyük bir felaketin eşiğinde durduğunu söyledi. Muhalefetin bu süreçteki tavrına yönelik de eleştirilerde bulunan Aslan, seçimlerde muhalefetin blok halinde seçimleri boykot etmesi durumunda çok farkı bir tablonun ortaya çıkabileceğine vurgu yaptı. 

Günay Aslan ile erken seçim ve beraberinde yaşanan gelişmelere ilişkin yapılan röportaj şu şekilde:


Çok hızlı bir şekilde seçim sürecine girildi. Bu sürece de MHP'nin açıklaması ile start verildi. Öncelikle siz bu çok hızlı gelişen erken seçim kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin kuruluş aşamasından günümüze kadar gelen ve sürekli kriz üreten yapısal sorunları var. Türkiye bu sorunların altında eziliyor. Uzun süredir yapısal sorunlarından kaynaklanan bir yönetememe krizi yaşıyor. Kriz giderek derinleşiyor. Kimse ne olacağını bilmiyor ve önünü göremiyor. Bir belirsizlik, tedirginlik ve tükenmişlik hali yaşanıyor. Ülke bir felaketin eşiğinde duruyor.

Memleket iktidarı,muhalefeti ve toplumsal dinamikleriyle hayati bir yol ayrımına gelmiş dayanmış durumda. İktidar bu şartlarda baskın seçime giderek kendi ömrünü uzatmak, sorunların yarattığı baskıdan bir nebze olsun kurtulmak istiyor. İşe yarar mı peki? Sanmıyorum. Sorunlar AKP ve MHP gibi muhalefetin de boyu aşıyor. Ülke ya iktidarı, muhalefeti ve toplumsal dinamikleriyle birlikte sorunlara ortak çözümler bulacak ya da herkes uçurumdan aşağı yuvarlanacak. Türkiye bu noktaya doğru hızla sürükleniyor. Seçimler krizleri daha da derinleştirecek ve sürüklenmeyi hızlandıracak.

Böyle bir erken seçim kararı, AKP ve Erdoğan'a nasıl yansır?

Görüldüğü kadarıyla AKP ve Erdoğan için değişen pek bir şey olmayacak. Mucize kabilinden bir gelişme olmasa bu siyasi tablo üç aşağı, beş yukarı devam eder. Kaldı ki değişen bir şey olmaması için gerekli önlemler de alınmış durumda. Yasal ve yasal olmayan bütün yollar kullanıldı, kullanılıyor.

Seçimin de sürecin de çerçevesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çizdiğini biliyoruz. Bütün önlemlerini aldıktan sonra düğmeye bastılar. Aslında Türkiye seçimin anlamını yitirdiği bir seçim süreci yaşıyor. Gerçi bunu önlemenin yolu vardı ancak muhalefet seçime koşar adım gidince bu fırsat kullanılamadı. Muhalefetin basiretsizliği ve çapsızlığı yüzünden yapılması gereken çok şey yapılamadı.

CHP'nin İYİ Parti ile olan ilişkisi ve vekillerinin istifa ederek İYİ Parti'ye geçmesini nasıl yorumluyorsunuz? Hatırlanacağı gibi 2002 yılında da Erdoğan'ın meclise girmesi için CHP'li bir vekil Siirt'ten istifa etmişti. Bu kararın CHP'ye geri dönüşü nasıl olur? İYİ Parti'nin parti olarak seçime girmesi dengeleri nasıl değiştirir?

CHP ve tasfiye sürecine giren eski devlet birbirinin izdüşümüydü. Ancak artık eskinin o devleti kalmadı. Devlet kendini yeniden yapılandırdı, yapılandırmaya devam ediyor. CHP ise aynı kaldı. Eskinin bildik refleksleriyle hareket ediyor. Türkiye’de muhalefet boşluğunun yaşanmasının sebebi budur. CHP kendini çağın, dünyanın ve Türkiye’nin gerçeklerine uygun olarak yenileyemedi. Dün Erdoğan’a Meclis yolunu açması devletin bir talebiydi. Bugün Akşener’e verdiği desteğin nedeni de eski devlet kalıntılarının etkisidir. CHP’nin statik devletçi tutumu devam etmektedir ama  dediğim gibi o devlet de artık ortada görünmemektedir ve ufukta yükselmekte olan başka, bambaşka bir şeydir.

İyi Parti’nin seçime girmesiyse iç siyasi dengeleri çok değiştirmez diye düşünüyorum. Parlamentoya girebilse dahi çok şey değişmeyecektir. Önemini yitirmiş parlamentoda 4 değil belki 5 parti temsil edilecektir.

 Muhalefet tarafında en çok konuşulan konulardan biri CHP-HDP-İYİ Parti ve Saadet Partisi'nin çok belirgin olmasa da seçime birlikte girmesidir. Bu partilerin çok aşikar olmasa da bir ittifak yapması seçim sonucunu nasıl etkiler? HDP'nin bu fotoğraf içerisinde yer alma ihtimalini nasıl yorumlarsınız?

 Muhalefetin tek parça halinde seçime gireceğini düşünmüyorum. Bunun koşulları yok. Kötü olan da bu. Türkiye’de muhalefetin bile ortak paydası yok. Öyle olsa muhalefet demokrasi, barış, refah ve adalet ortak paydasında birleşse bir etkisi olur ama çoğunun böyle bir derdi yok. Baksanıza Türkiye tarihi bir kavşakta seçime gidiyor ve muhalefet Türkiye’nin en etkili demokrasi dinamiği olan Kürt siyasetine tecrit politikası uyguluyor. Diğerleri bir yana CHP bile HDP’yle yan yana gelmekten çekiniyor. HDP’nin demokrasi, barış ve özgürlükler ekseninde ittifaka açık olacağını düşünüyorum ama CHP buna yanaşmıyor. Bundan sonra yanaşır mı emin değilim. Keşke yanaşsa ve Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratik bir alternatif yaratılsa…

HDP ve CHP henüz Cumhurbaşkanı adaylarını belirlemiş değiller. HDP'den Selahattin Demirtaş ismi konuşuluyor. Demirtaş'ın aday olması muhalefet kanadında nasıl bir güç dengesi oluşturur?

Demirtaş ya da başkası buna HDP karar verecektir. Bu HDP’nin bileceğidir. Ancak HDP  profili yüksek bir adayla seçmenin karşısına çıkabilmelidir. Demirtaş’ın 7 Haziran öncesi ve sonrası izlediği siyaseti çok eleştirsem de bu seçimde aday gösterilmesini isterim. Çünkü o da bütün Kürt siyasetçileri gibi haksızlığa uğradı ve bugün hepimiz adına bir bedel ödüyor. Ayrıca kitlesel karşılığı var ve profili yüksek bir aday.

 
Muhalefet tarafında en çok adı geçen kişilerden biri olan Abdullah Gül'ün aday olma ihtimalini nasıl değerlendirirsiniz?

Doğrusunu isterseniz ben Abdullah Gül’ün aday olacağına inanmıyorum. Türkiye’nin buna ihtiyacı da yok. Gül’ün siyasi geçmişi de ortada zaten. Türkiye’nin ezilenlerine geçmişten farklı olarak verecek bir şeyi yok Gül’ün…

OHAL altında seçime girilmesi ve bölgenin en güçlü partisi olan HDP-DBP'nin binlerce seçilmişi ve siyasetçisinin cezaevinde olması bölgedeki seçim sonuçlarını nasıl etkiler?

Türkiye’de seçim anlamını yitirdi derken bunu kastediyordum. Halkın demokratik iradesini temsil eden seçilmiş belediyle başkanları hapiste. Milletvekilleri, eşbaşkanlar, parti yöneticileri, parti üyeleri, sivil toplum örgütü temsilcileri, gazeteciler,yazarlar, sanatçılar, aydınlar hapiste. Gazeteler kapatılmış, televizyonlar kapatılmış, dernekler, kurumlar kapatılmış, kitleler baskılanmış; insanlar ya hapiste ya sürgüne yollanmış ya da gözetime alınmış!

Yaklaşık 2 yıldır süren bir Olağanüstü hal var temel hakların tamamı gasp edilmiş. Yargı, yürütme ve yasama üzerinde tam denetim sağlanmış. Yetmezmiş gibi devam eden bir savaş var ve her gün birçok insan yaşamını yitiriyor. Seçim özünde demokratik bir yarıştır ama Türkiye‘de bu şartlarda bundan söz etmek mümkün değil. Bu şartlara bakınca demokratik bir yarış olan seçim elbette anlamını yitiriyor.

 Aslında önce bir normalleşme yaşanmalıydı! OHAL kalkmalı, politik tutsaklar salınmalı, düşünce, basın ve örgütlenme özgürlüğü sağlanmalı sonra seçime gidilmeliydi ama muhalefet iktidardan çok seçim sevdalısı olunca buna uygun politika yapılamadı.

Muhalefet blok halinde bu şartlarda yapılan seçimi boykot etseydi, işte o zaman çok şey değişirdi fakat etmedi. Muhalefet Erdoğan’ın çizdiği çerçevenin dışına çıkmadı, çıkmak istemedi. Sorun burada.

Avrupa'da ve dünya kamuoyunda Türkiye'de çok hızlı bir şekilde yaşanan bu gelişmeler nasıl yorumlanıyor?

 Uluslararası medyada yazılanlara ve politik açıklamalara bakınca Türkiye’de ciddi bir değişim olacağına inanan pek yok gibi. İktidarın el değiştireceği pek öngörülmüyor. Hükümete ve CB Erdoğan’a yönelik eleştiriler yoğun ancak, bunlara alternatif olacak olana dair her hangi bir öngörü görünmüyor. Eskinin devam edeceği düşüncesi yaygın.

 24 Haziran sonrasında Türkiye'de başta Kürtler olmak üzere nasıl bir tablo ve sonuç bekliyorsunuz?

Seçimlerden çok farklı bir sonuç beklememek gerek. Yapılan araştırmalar da buna işaret ediyor. Ancak sonuçta seçim bu ve her şey de onların elinde değil. Önümüzdeki günlerde neler yaşanır bilinmez. Önemli olan demokrasi, eşitlik ve barış mücadelesini sürdürmektir.

Aslında Türkiye için önemli olan seçimden sonra ne olacağıdır? Kimin ne yapacağıdır?

İktidar da, devlette, muhalefette, memlekette böyle devam edemez. Herkes bir süre daha sürüklenir ama böyle devam ederse herkes çok şey,memleketse geleceğini kaybeder.

Kürtlere gelince; bunca baskıya ve yıkıma karşı direndiler. Biat etmediler ve ayakta kalma başarısı gösterdiler. Bu hem Kürtlerin özgür geleceği açısından hem de Türkiye’nin gerçek manada demokratikleşmesi açısından hayati önemdedir. Gelecek bu zeminde  yükselecektir.

Editör: TE Bilişim