Gazete Emek-  Türkiye, Kürt sorununu çözseydi büyük ihtimal küçük burjuva sol bir sistemle yönetilecek ve Sovyetlerle beraber hareket edecekti. Ancak Kürtlerin inkarı, asimilasyon, devletin bütün gücünü Kürtleri kültürel soykırıma uğratmaya harcaması, devleti değil Kürt sorununu çözmeyi, Türklerinde günümüze kadar devam eden bir yığın sorununun birikmesine ve çözümsüz kalmasına yol açtı. CHP'nin milliyetçi damarı, sol damarına hep baskın geldi, devletin demokratikleşmesini engelledi. Devlet demokrasiye kapalı hale geldikçe, sağ kesimler devletin her tarafına yerleşip at koşturdular. 1947'den başlayarak Türkiye Batı'ya yaklaşmaya başladı. 2. dünya savaşı sonrası Kuzey Atlatik Paktı olan NATO kuruldu. NATO hem bir savunma hem de bir saldırı örgütüdür. 1 ve 2. dünya savaşları Avrupa ülkeleri arasında esasen dünyayı paylaşma savaşları olarak gerçekleşti.

Ama 2. dünya savaşı sonrası Batı kapitalizmi kendi aralarındaki bu savaşlara ve kargaşaya son vermek zorunda kaldı. Sovyetlerin 2. dünya savaşından güçlü bir şekilde çıkması ve Sovyetlerin  varlığı Avrupa kapitalizmini korkutmuş, kendi aralarındaki savaşları, çelişkileri, çıkar çatışmalarını bitirmeye zorlamıştı. Sovyetler artık Batı kapitalizmi karşısında büyük bir sosyalist güç haline gelip, ezilen dünyanın lideriydi ve her bakımdan güçlüydü. Türkiye, kurtuluş savaşını verdiği koşullarda Sovyetler Birliği M. Kemal'e, her konuda yardım etti. Cumhuriyet kurulduktan sonra katı ulus devletin ortaya çıkması, milliyetçiliğin gelişmesi Kürt inkarına yol açmıştı.

***

Kürt sorununun çözümsüz kalmasında (İngiltere ve Fransa'nın) Batı'nın büyük bir rolü olduğu biliniyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra yıllar geçtikçe Kürt düşmanlığı daha çok artmaya başladı ve bu konuda Batı sürekli Türkiye'nin arkasında durdu. İsmet İnönü 2. dünya savaşı öncesi Sovletler'i ziyaret etmiş, kooperatifçilik ve devletçi ekonomi üzerine incelemeler yapmıştı, çünkü o dönemler Türkiye Batı kapitalizmiyle değil de CHP'nin halkçı ve devletçi ilkeleri çerçevesinde bir ekonomi politik sistemi öngörüyordu. Ama CHP'nin (devletin) Kürt düşmanlığı ve muhafazakar kesimlerin toprak reformuna ihtiraz etmeleri, devletin eliyle bir ekonominin geliştirilmesine karşı çıkmaları, özelliklede Kürt düşmanlığı, Türkiye'yi Sovyetlere değil de, Batı'ya tam olarak yaklaştırdı ve Türkiye 1952'de NATO'nun resmi bir üyesi oldu. Şayet Türkiye Batı'ya değil de Sovyetlere yaklaşıp devletçi ve halkçı bir ekonomi politik çizgi izleseydi, Sovyetler Türkiye'den Kürt sorununu en azından Türkiye'nin sınırları içinde bir şekilde bir çözümünü isteyebilirdi. Kürt sorunun çözümü Türkiye için bir ölüm gibiydi, adını bile duymaktan hala rahatsız oluyor ve Kürtleri ortadan kaldırmak için her şeyini ortaya koymaktan ve her türlü çılgınlığı yapmaktan çekinmez. Kürt inkarını ve  kültürel soykırımı sürdürmek için Batı kapitalizmine yaklaşmak, NATO'ya girmek Türkiye için bir normal müttefiklik değil, tam bir modern sömürge ya da yeni sömürge olma durumuydu. Türkiye NATO'ya girmekle günümüze kadar devam eden bir karabasan sistemiyle yönetilecek, gün geçtikçe, Batı'nın bir uydusu olacaktı.

***

NATO denilen aygıt Batı kapitalist dünyasının dış dünyayı vurma gücüdür. Türkiye 1950'den günümüze kadar bu örgütün hizmetindedir. Türkiye'de özellikle 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri bizzat bu örgüt tarafından planlanmış devreye konmuş uygulanmıştır. Türkiye'nin ekonomik olarak özellikle son 40 yıldır Batı'ya daha çok açık ve bağımlı hale gelmesi, getirilmesi sağcıların devletin her yerine yerleşmesi, her tarafta mantar gibi çetelerin türemesi bu adı geçen örgütün eliyle olmuştur. Günümüze kadar Kürt sorununun çözümsüz kalması, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kaçırılma olayı hep bu aygıtın eliyle ve planlarıyla oldu. 1950'de günümüze kadar devlet içindeki kilit yönetim odakları ve hükümetler hep bu örgütün talimatlarıyla hareket ettiler.

Görüldüğü gibi Kürt kimliğinin inkarı Türkiye'yi nereye ve ne hale getirdi. NATO denilen oluşum öyle normal sıradan bir siyasal oluşum değil, bugün dünyada savaşların devam etmesi, Ortadoğu başta olma üzere her tarafta kan akması bu aygıtın eliyle oluyor. Ne garip ki bu oluşum kendisini sürekli barış sevdalısı olarak gösteriyor, herhangi bir yere asker göndermeyi  barışçıl amaçlarla yaptığını söylüyor. Türkiye ve NATO ilişkileri efendi köle ilişkileridir. Türkiye her bakımdan Batı'ya bağımlıdır, borçludur. Devleti yönetenler, bazen '' NATO'dan gerekirse çıkarız, başka yerlerde var'' demesi göz boyamadır. Adama sormazlar mı siz niye NATO'ya girdiniz diye! Evet soruyoruz 1952'de siz Türkiye'yi hangi sebeple NATO'ya koydunuz ve NATO'nun Türkiye'ye ne faydası oldu?

***

NATO'yu oluşturan ülkelerin paraları dünyanın en değerli paraları ama TL dünyanın en değersiz paraları arasında yer alıyor. Dolar 8 Lira olmuş Euro 10 Liraya yaklaşmış, Sterlin 11 Lirayı geçmiş, Türkiye bütün sanayisini Avrupa ve Amerika'dan alıyor. Bu durumda Türkiye NATO'da kalmakla iyilik mi yapmış kendisine? Ya da Türkiye'yi günümüze kadar NATO'da tutan hükümetler hangi sebeple niye bunu yaptılar? Türkiye NATO 'da niye duruyor? Hükümet ve Devleti yönetenler bu sorunun cevabını versin. Kurtuluş savaşında İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan'a karşı savaşan bir Türkiye, Sovyetler kurtuluş savaşında kendisine onca yardım ettiği halde, bir süre sonra Sovyetlere sırtını dönecek ve Anadolu'yu işgal eden ülkelerle dans etmeye başlayacak ve onların temizlikçisi olacak. Türkiye'de 1970'lerde NATO, kendilerine milliyetçilik maskesini takanları Türkiye'nin yiğit evlatları olan devrimcilere karşı tetikçi olarak kullandılar. Türkiye NATO'ya girdi gireli her bakımdan çok değer kaybetti, kaybetmeye devam ediyor. NATO, Türkiye'de, Ortadoğu ve dünyada Batı'nın siyasi ve ekonomik çıkarlarını koruyan bir siyasi ve askeri oluşumdur. NATO'nun Türkiye'de at koşturması öyle kendiliğinde olmuyor, yerel işbirlikçilerin eliyle oluyor.

***

Son 70 yıldır Türkiye'yi yöneten bütün hükümetler NATO'ya hizmet ettiler ve Türkiye'de Batı kapitalizmiyle işbirliği yapan bir TÜSİAD meydana geldi. TÜSİAD her bakımdan Batı'yla içli dışlıdır, Türkiye'nin en büyük ekonomik gücüdür. TÜSİAD istemezse Türkiye NATO'dan çıkamaz, çıkmaz. Her şeyden önce NATO Türkiye'yi öyle kolay kolay bırakmaz. Yıllarca bir mafyanın içinde kalan birinin ben çıkarım demesi öyle kolay değil ve çıksa bile  başına neler geldiği biliniyor. Ayrıca soğuk savaş ve iki bloklu dünya süreci biteli çeyrek asır oldu. NATO yıllar önceki gibi artık Türkiye'ye ihtiyaç duymuyor ama buna rağmen TÜSİAD Batıyla var olan 70 yıllık alış verişi gereği, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını istemeyecektir. Sadece hükümet ve bakanlar kurulu  bile tek başına böyle bir karar alma gücüne sahip değildir. Çünkü Türkiye'nin Batıyla içli dışlı olmasının nedeni ekonomiktir, ekonominin babası da TÜSİAD'dır. TÜSİAD'ın Batı'yla çok derin bağları var.  Amerika ve Avrupa sermayesi Yahudilerin elindedir, e Türkiye'de de büyük ekonominin sahipleri Yahudilerdir, TÜSAİD'ın çoğu Yahudilerden oluşuyor. Dünyada Yahudilerin en etkili olduğu ülke Türkiye'dir. Türkiye'nin NATO'dan sağ salim çıkmasının bir yolu var, o da DEVRİM’dir, DEVRİM... Kürt sorunu çözülürse, Türkiye'de işte o zaman demokratik bir halk devrimi olur ve NATO dönemi de sağ hükümetler dönemi de kapanır. Çünkü Türkiye Kürt sorununu çözmediği için bu duruma düştü, dolayısıyla bu rezaletten kurtulmanın ve demokratik bir ülke haline gelmenin yolu da, Kürt sorunu çözmek ve demokratik ilişkiler dışında NATO benzeri hiçbir oluşumla efendi köle ilişkisi kurmamaktır.

Editör: TE Bilişim