Gazete Emek- Bu coğrafyanın neresinde yaşarsam yaşayayım, etrafımdaki  bazı insanlara, sokak hayvanlarını beslemenin, kimseyi rahatsız etmeyecek bir şekilde bir kap mama, bir kap su vermenin, onları koruyup kollamanın ve inanın bana sevmenin bizim insani yönümüzü gösterdiğini anlatmaya çalıştım. Bir hayvanın başını okşayıp sevdiğim için bana bakan boş yüzler, bunları da nasıl seviyorsun dercesine bakan hayret eden gözler…

Ben de aynı hayret eden bakışlarımla bakıyorum onların dünyasına. Hayvan hakları yasasının önemini ve hayvanların yaşam hakkının olduğunu anlatırken, gözlemlediğim şey şu oldu; beni onaylamayanlar zaten safını belli eden, zulme ortak olanlardı. Ama onaylayan cümlelerde hep gizli olan aşağılayıcı bir dil vardı. İnsanlar çocuklarına sözüm ona hayvan sevgisini öğretmeye çalışırken bile hep bu aşağılayıcı dili kullanıyor. ‘Hayvanlar zayıftır, güçsüzdür, biz güçlü olduğumuz için itip kakmayalım’, ‘zaten onun ne kadarcık canı var ki’, ‘hayvanlara yazıktır’, ‘sokaklarda zaten ne şartlarda hayatta kalmaya çalışıyor zavallıcıklar…’

Farkında olmadan kullandıkları bu dil, hayvanları küçük gören, yaşadığımız doğanın bir parçası olduklarını gölgeleyen bir dil. Çocuklarımıza hayvan sevgisini, hayvanları acındırarak değil, hayvanlara saygı duymaları gerektiğini öğreterek aşılayabiliriz ancak. Saygı duyulan bir canın yaşama hakkı kutsaldır, zarar vermek suçtur.

Senelerdir ülkemizde hayvan severler, hayvanlara uygulanan şiddetin, zulmün, istismarın bir suç olduğunu anlatmaya çalışıyor. Komik değil mi? Yaşadığımız çağda, dünya üzerinde sunulabilecek en basit ve en insani talep bu, hayvanlara uygulanan şiddet kabahat değil, suç olarak kabul edilsin! Bu kadar basit ve anlaşılır bir talebin, bu kadar uzun senelerdir tam olarak hangi kısmı tartışılıyor olabilir? Bugün, bir hayvana cinsel istismarda bulunma cesaretini gösteren ve hatta bunu kaydedip paylaşmaktan korkmayan bir cani, adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor.

Bugün, bir canlıyı kemikleri sayılacak kadar aç ve susuz bırakıp, zinciri boynunu delecek kadar bağlayıp, ölüme terk eden ve bundan zevk alan bir cani, ‘sahipli’ hayvanlar eşya muamelesi gördüğü için yalnızca para cezası ile aynı zulmü başka canlara göstermek üzere hayatına kaldığı yerden devam edebiliyor. Bugün bir cani, yavruları olan bir anne canı vahşice katledip, sanki hiçbir şey olmamış gibi aramızda rahatça gezebiliyor. Ve bizler hala,  ‘HAYVAN HAKLARI YASASI HEMEN ’ diye bağırarak talebimizin hangi mazeretle yerine getirilmediğini, bu canilerin hangi mazeretle cezalandırılmadığını sorguluyoruz. Bir şiddet suçunu, bir cinsel istismarı, bir canlının yaşam hakkını vahşice elinden almanın suç olarak kabul edilmesini ve cezalandırılmasını bekliyoruz. Eğer ben bir ülkede yasa koyucu olsaydım, halkın bu talebinin yerine getirilmemesi bir yana, halkın bunu talep edebileceği bir ortam yaratıldığı için utanırdım… Yaşadığım ülkede bu canilerin en kısa zamanda cezalandırılmasını görmek istiyorum ve insanların siyasi fikirlerini ifade ettikleri için değil şiddet suçu işledikleri için tutuklanmaktan korktukları bir ülkede yaşamak istiyorum.

Editör: TE Bilişim