Gazete Emek-  Dünya ekseninde gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde bilinçli yaşamın ne yazık ki uğrayamadığı coğrafyalarda bireyler yaşama dair çok mutsuzlar. Hele ki günden güne ilerleyen sosyal medya ile globalleşen dünya, artık küçük bir köy haline dönüşmüştür. Dünya geneli kutuplarda bulunan insanlar artık çöldeki insanın yaşam ile mücadelesini, aynı durumda çölde yaşayan insanlar kutupta yaşayan insanların hayatla uğraşını rahatlıkla görüp, izleyebiliyor. Batıdaki insan doğudaki insanın yaşam zorluklarını, doğudaki insan batıdaki insanın yaşam konforunu bu eksende rahatlıkla anlayabiliyor. Ortaçağ karanlığından çıkan Batı, artık aydın ve düşüncelerin özgürlüğüne dair yaşam sahası olarak neredeyse kendini bilince kavuşturmuş, her bireyin refahı ve konforun yaşam merkezi olarak adeta bireyleri kendine cezbettiriyor. Neden doğu da çok mu çağdışı bir süreci veyahut dönemi yaşıyor. Elbette ki hayır! Sadece genel olarak doğu geçmişin çoğu dinlerin, inançların ve geleneklerin yaşandığı, ev sahipliği yaptığı ve halen gölgesinde kaldığı için, o bölgelerde yaşayan bireyler artık tarihin tozlu sayfalarının gölgesinden çıkıp, silkelemeyi yeğliyorlar. Bu durumda çoğu zaman mümkün olmayabiliyor. Savaşlar, isyanlar, başkaldırılar ve kaoslara yol açılabiliyor.

Genel olarak bilinçsiz ve bir ilerleme katedemeyen topluluklar yaşamını tamamen sadece çalışmak ile meşgul olup yeme, içme ve uyku gibi temel yaşam ihtiyaçları dışında gezip dolaşma, yeni şeyleri keşfetme, okuyup sorgulama, sosyal aktivite ve yaşamı güzelleştiren kültürel etkinliklerden uzak, hayvanlar aleminden bir farkı olamayan bir yaşamı sürdürüyorlar. Geçmişte Ortadoğu'da  üzerinde yaşadığımız coğrafyanın insanları bütün günü sadece iş-güç ile meşgul olup, bunun yanında birde kulaktan duyma bilgiler ile inanç edindikleri çok korkutucu dogmatik dini ve töre karışımı kırılmaz katı kuralları vardır. Bu gerici katı kurallar birçok çocuğun, gencin ve kadınların canına mal olacak, birçok acı ama gerçek  hikayeler yaşatmıştır. Cehaletin sarsılmaz temeller üzerinde inşa edilmiş bu coğrafyanın kaderini, diğer insanlar gibi güzel bir geleceğe ulaşamayan gençlerin laneti ile günden güne nice umutları heba oluyor.

Her bireye verilmiş olan yaşam hakkı aynı değil. Kimi bireyler en konforlu yaşam içinde tembelleşirken, kimi bireyler hayatın en acımasız zorluklarını sırtlaya sırtlaya var olmak için mücadele ediyor. Afrika da siyahi bir birey olarak doğan bir insan açlık ve susuzluk ile acımasız bir imtihana tabi kılınır. İran gibi bir ülkede doğan bir birey iğrenç yasalar altında kölelik ve özgürlük kıskacında hapsolunur, Hindistan gibi bir ülkede doğan bireyler hayvanların kendilerinden daha değerli olduğunu gördüklerinde kendilerini yeryüzünde  anlamsız bulacaktır. Bu yaşam döngüsünde çok şanslı olan bireylerde var tabi Avrupa da, Hollanda gibi bir yerde doğarsa para ile tüm imkanları seferberlik eden bir devletin içinde sadece tüketime meyilli tembel bir birey oluşacak.

Her zihniyetin ilerleyişindeki yol aileden geçer. Bir bölgede olumlu veya olumsuz yaşantıların bireylere aktarılmasından ki temel aktör ailedir. Aile bir toplumun rengini, şeklini, şemasını ve yaşayış biçimini kısaca olumlu veya olumsuz her şeyin üzerinde söz sahibi olduğu çocuklarına kendi zihniyetini doğrudan aşılamaktır. Bu durum neredeyse her ebeveynlerde mevcuttur! Bireyin başarılar ile ilerlemesi ya da başarısızlıklar ile gerilemesinde temel aktör ailedir. Çünkü bireyde her zaman ilk eğitim başlangıcı ailede başlar...

Yeryüzünde cehaletle yaşayan bir ailenin içinde doğmak kadar zor bir acı belki de yoktur. Bireylerin önündeki en büyük engel ailedir, sözümün altını bu yaşanan olumsuz neticelerle doldurmaktayım. Aile birçok bireyin hayat gidişatını belirliyor. Hiçbir birey kendi istediği gibi mutlu olacağı bir yaşam yolculuğunda yalınız bırakılmıyor. Yaşamın en güzel dönemleri olan genç iken başarılması gereken o güzel baharları; bireyler ailelerin yaşam kuralları içerisinde  resmen hapsediliyor. Aileler bireyin özgürlüğünü alıkoyduğu için birey bir ilerleme katedemeyince bu sefer evlilik gibi bir geleneğin esiri oluyor. Evlilik ise bireyin özgürce adım atmasını engelliyor, çünkü bir eşe karşı sorumluluk taşımak ve hele ki çocuk doğmuşsa bu durum bireyi daha ağır sorumluluklar altında bırakarak, bireyin kendisini ve ailesini geçindirmek nedeniyle sevmediği bir işte çalışmaktan ve yaşlanmasını beklemekten başka bir alternatif veya bir seçenek kalmıyor. (Tabi bilinçli bir evliliği bu duruma katmıyorum.)

Neden aile bireyin önündeki en büyük engeldir diyorum ? Çünkü düşünme iradesini bir bilince çıkaramamış bazı coğrafyaların insanları, eğitim bilinci olmadığı için aileler çocuklarına eğitim bilinci adına bir alternatif sağlayamıyor. Zihnen gelişmiş coğrafyaların insanları ise aile olmanın ve sorumlulukların bilincindeler. Bu nedenle yaşam sahasında mutluluk hakimdir, bir çocuk veya bir birey nasıl yetiştirilir bunun için çokça emekler ile her türlü koşul ve imkanlar sağlanıyor. Fakat zihnen gelişmemiş bir coğrafyada ise kaderin pençesinde adeta hapis yaşayarak dünyaya gelirsiniz ve tamamen mutsuzluk yaşamınıza hakimdir. Çünkü böyle bir coğrafyada aileler bilinç düzeyi ve eğitim seviyesi dar olduğu için çocukları yani  bireyler için iyi bir yaşam fırsatı sunamıyorlar ve bununla da yetinmeyip gelenek görenekleri ile bireyi özgür iradesiyle hareket etmesini de engelleyerek sonsuz bir karanlık kuyusunda hapsederler.

Bu olumsuz gidişatta en çokta kadınlar zarar görür. Aile içinde değersiz ve toplumda mal gibi alınıp satılmaktadırlar. Çünkü toplumda yanlış bilenen dini inançlar ve örf adetler gibi hammurabi kanunları ile daha kadınlar anne rahmine girdikleri gibi kaderleri olan coğrafyada kara alın yazıları çoktan yazılmıştır. Kadınların esir düştükleri coğrafyada zihinleri çoktan aileleri tarafından işgal edilmiş ve imparatorluk dönemlerindeki köleler gibi hiç bir yaşam hakları ve iradeleri yoktur. Tabiri yerinde olursa, nasıl ki köle sahipleri köleleri istediğine verir istediğine satar, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu durum kadınlar için eş değerdir.

Son zamanlarda Sosyal medya devasa bir güç haline geldi. Artık insanlar eskisi gibi o küçük köylerinde duydukları haberler ile sınırlı değiller, artık insanlar dünyaya dair bihaber olmadığı gibi günden güne yeni şeyler öğrenip, görmekteler. Sosyal medya ile beraber dünya giderek global küçük bir köyü haline dönüştü. Artık çölde olup bitenleri kutuptaki insan da görüyor veya uzak doğudaki insanı en batıda olan insan rahatlıkla gözlemleyebiliyor.

İktidarlar eskisi gibi artık devletlerin merkezindeki medyayı tekelinde bulunduramıyor. Çünkü globalleşen dünyayı sosyal ağlarla medya ile her birey olup biteni istediği anda sıcak sıcağa gündemden haber alıyor. Bu nedenle sosyal medyadaki çığır etkisiyle bireyler artık önlerindeki aile engelinin tekelinde kalmayıp, kendi seçimleri olan inançlarda, eğitimde, mesleki iş de, savunduğu düşüncede, tuttuğu takıma ve oy vereceği partiye kadar vb. seçimlerde kendileri söz sahibi oluyor. Diyebiliriz ki yaşama dair iradesini bilince kavuşturmuş her birey, hem yaşadığı coğrafyanın zihniyetinden arınıyor hem de aile tekelinde büyük bir varoluş devrimi yaşatıyor.

Editör: TE Bilişim