Gazete Emek- Savaşlar ile egemen devletlerin daha geniş topraklara sahip olmasına sebep olurken, böylece egemenler için sınırsız topraktan çıkan kaynaklara hükümetme gücü doğarak, yeraltı zengin kaynakları ve madenleri işleyip diğer ülkeleri kendine muhtaç kılıyor. Özellikle güçlü ekonomik kürenin sahip olduğu Batı ve Kapitalizm düzeninde, Afrika ve Ortadoğu bölgesi bunlar için paha biçilmez bir nimet. Bu durunda bir toplumda birşeyleri elde edebilmek içinde kaosun ve savaşın eksik olmadığı bir döngüye sürüklenmesi gerekiyor. Zaten günümüzde egemenler bunu da çok iyi belirliyor. Tarihe dönüp baktığımızda, Afrika sömürgesinin yıllardan beri açlık ve yoksulluğa körükleyen İngilizler, ABD ve Batı devletleri oldu. Batılı egemenler sömürgenin kolayca sürdürmenin yöntemi olarak önce kargaşayı ve kaosu doğuracak nedenler yaratır, bu gidişatın sonunda bölgenin insanlarını birbirine kırdırarak savaşı alevlendirir. Sonrasında güçlü ve zayıf düşen bölge insanları arasında beyaz adam olarak barış köprüsü olur. Savaş sonrası bölge insanının akıbeti ise kaybedilmiş topraklar, paramparça olmuş insan cesetleri, kan içinde gözü yaşlı çocuklar ve kadınlar...


Savaşlar sonucunda eski köle sisteminin pazarlarını daha iyi canlandırmak için, modern diliyle savaş sonrası ele muhtaç olan mülteci modern köleler, Bayaz adamların hizmetkarlığına hazır olacaktır. Burda kadınları, çocukları fuhuş cehennemine körükleyecek, erkekleri ise ucuz iş gücüne sürükleyecektir. Çünkü savaşı güçlüler ve egemenler yaratır. Ölenler ise yoksul ve geçimini yapamayan insanlar olur. Afrika'daki tarihi yazgı, bugün Ortadoğu'da tekerrür etmektedir. Geçmiş tarihte Afrikalı yoksul insanların derin acı kokan meşhur atasözüdür. Şöyle ki; "Beyaz adamlar ülkemize geldiler bize incili verdiler, sonrasında bizde var olan tüm zenginliğimiz olan incilerimizi alıp ülkelerine götürdüler, bize kalan ise yoksulluk oldu". Bu sözün altında yatan derin anlam ile yüz yıllardır İngilizlerin sömürgesi altında yoksul, köle ve bir değeri olmayan hayvan gibi sürüklenerek meydanlarda satılan afrikalı siyahi kölelerin gerçekliğini kimse inkar edemez. Böylece Afrika'da ne inciler kaldı, ne de madenler...


Bugün Ortadoğunun insanları, Afrikalı kardeşleri gibi temel yaşam haklarını yakarak, yıkarak ve kavuracak düzeye getirecek tarihi beyazların oyunları ile karşı karşıyalar. Ortadoğu'nun savaş aktörü olan ABD, Ortadoğu'da taşı yerinden oynatmadığı neredeyse hiçbir ortadoğu ülkesini bırakmadı. Bunları yaparken özgürlüğü, barışı ve demokrasiyi yeryüzüne hakim kılmak için daha önce Afrika ya nasıl beyaz elçi olarak indiyse, bugün tekerrürünü ortadoğu ülkeleri arasında yapıyor ve yapmaktadır.


Eğitimsizlik içinde cehalet ile karşı karşıya kalan Ortadoğunun fosilleşmiş kaba geleneklerin ve putlaştırılmış dogmatik inanışların yoğun çatışmasında gelen gericiliğin etkisiyle; Ortadoğu gençler, çocukar ve kadınlar için bugün yaşama dair nefes alınamayacak bir ölüm meskeni haline geldi. Oysaki Ortadoğu gibi tarihi kadim bir kültüre ev sahipliği yapmış, yüzlerce inanç ve milletin kardeşlik içinde yaşadığı o eski mirasa yakışır durumlar değildir, bugün Ortadoğu'da yaşanılanlar.


Ortadoğu'da bugün hristiyan inancına mensup ABD ve Batı avrupa devletleri çok rahatlıkla müslüman ülkeleri arasına girip, arabulucu çıkar politikalarıyla müslüman devletleri arasına etnik ve mezhepsel savaşlar çıkarabiliyor. Bugün müslüman inancının hakim olduğu Ortadoğu'da çıkar çatışmalarının sonucunda doğan savaşların çoğu ABD ve Batı Avrupa'nın vekalet savaşlarıyla var olan savaşlardır. Savaşı doğuran, silahı satan ve yeri geldiğinde arabuluculukta parçalayarak paylaşım yapan yine Batı küredir. 


Okyanusun ötesinde gelen bir amerika ortadoğuda 3.dünya savaşını yaşatmaya yönelik tutumlarına bakıldığında, Ortadoğu nasıl büyük bir tehlikenin eşiğinde olduğunun bilincinde değil.


Elbete ki sadece dış güçlerin ortadoğuda ateşi körüklediğini söyleyemeyiz. Ortadoğu'da müslümanlar yıllardır anlamı ve görevleri dışında hareket eden bir yapıdadır. Bu nedenle islâm dininin dışında kendi görüşüne dayalı farklılaşan yorumlar ile nice çatışmalar yaşanırken, arada masum kadın ve çocuklar büyük  acılar içinde hep cehennemi yaşadılar. Bir taraftan insanlar sert geleneklerin kurbanı olurken, diğer taraftan insanların dinlere yüklediği günah kavramıyla katı kurallar arasında sıkıştırılan kadınlar, adeta Ortadoğu'da köle ve gün yüzü görmeyen kadınlar olarak hafızalarda yer edindi.


Son zamanlarda Ortadoğu ülkelerinden biri olan Afganistan'da Taliban rejiminin tekrardan karabasan gibi ülkenin yurttaşları üzerine çullanmasıyla, bu durum özgür düşünen bireyler ve kadınlar için tam bir kâbus oldu. Çünkü Taliban rejimi ortadoğu ülkelerinin bir çok yönetiminde olduğu gibi gerici, despot ve çağdışı düşünce anlayışı ile adeta bir suç örgütü yönetimiyle ülkede tam bir vahşeti yaratmakta. Yirmi yıl boyunca ABD' nin barış ve demokrasi elçiliğini yürütmekte olduğu Afganistanda ve birçok ortadoğu ülkesinde, her zaman olduğu gibi çıkarları doğrultusunda kendisine güvenen Afganistan halkını Taliban rejimiyle yüzüstü bıraktı. Taliban rejiminin ülkeye yeniden ele almasıyla; aydın düşünen bireyler, kadınlar ve ülke vatandaşların tüm yaşam haklarını gasp ederek nice katliamlar yaşatmakta. Bu duruma karşı İnsan hakları kurumları herzaman olduğu gibi, söz konusu ortadoğu ülkeleri olduğunda ( Irak, İran, Yemen, Filistin, Sudan, Suriye, Lübnan ve Afganistan gibi ülkelerde) katliamlara, çatışmalara dair hep sessiz ve duyarsız kalmakta. Bu savaş ve katliam sonuçları nedeniyle ortadoğu ülkelerinde zorunlu olarak birçok insan göçü oluşarak, sığınmacı izdihamına neden olmaktadır. Ortadoğu'da yıllardır bitmek bilmeyen ve her gün yeni bir kaosun, kargaşanın doğmasındaki sebep bu ülkelerin çoğunda vekâlet savaşı yürütülmektedir. Tabiri yerinde ise yedi başlı bir yılan gibi sürekli bu ülkelerde birbiriyle çatışan, kaosu yaratan ve terör estiren birçok örgüt üremektedir. Tabi bu örgütlerin çoğunda dış güçlerin etmenleri ile din adı altında iğrenç emelleri olan örgütler çoğunluktadır.


Sözlerimi çok uzatmadan İslam dini anlayışı ve Ortadoğu'da yaşanılanlara gelirsek, bugün Ortadoğu'da islamiyetin hakim olduğu coğrafyalarda kadınlara, çocuklara ve bireylere yapılan zulümler, dayatmalar peygamber yaşamından tutalım tüm peygamberlik serüvenine değin kıyaslamada, bugünkü Ortadoğu'da yapılan filler ile uzaktan, yakından bir ilgisi yoktur. İslam peygamberi geldiği coğrafyaya iyiliği, merhameti, şefkati ve tüm farklılıklara dair hoşgörüyü bırakan bir peygamberdi. Herşeyden önce kadınları, çocukları koruyup kollayan ve hak sahibi kılan bir peygamberdi. Onun döneminde diri diri gömülen kız çocukların gömülmesine engel olup ve toplumsal olarak bir değeri olmayan kadınlara en yüksek mertebelerde değerler yükleyerek, kadınlara büyük ve önemli adımlarda anlamlar yükledi bu yüzden ortadoğuda devrim peygamberi olarak anılmıştır. Öyle ki İslâm peygamberin ahlaki yaşam biçimiyle günümüzde Ortadoğu'da sergilenen islam anlayışındaki farka baktığımızda yaşam ile ölüm arasındaki derin uçurum kadar birbirinden uzak olduğu çok açıktır. 


Ortadoğu tarihi kadim mirasına sahip çıkabilmeli, maşa olarak kendini kullandırtmamalı. Ahlaki ve manevi bağlarını koruyabilmeli, şayet bu bağlar yitirilirse boş bir levhada çürüyüp tarih sahnesinde yok olmaya mahkum kalır.



Editör: TE Bilişim