Gazete Emek- İşte tam da bu süreçte mitolojide ilk defa Babil Destanı'nda ismi geçen Tanrıça Tiamat Tanrı Marduk tarafından vahşice öldürülür. Sümer mitolojisinde ve devamında dinsel döneme gelindiğindeyse kadın artık erkeğin nesnesidir. Erkeğin kaburgasından yaratılmıştır. Ataerkil tarih bu durumu ‘’artık kadının sahibi ve efendisi erkektir. Erkek olmazsa kadında olmaz’’ şeklinde yorumlamıştır. Nitekim tam da böyle düşünüldüğü dönemde bugün ki Irak’ın o günün Uruk’unun başkenti olan Nippur’da tarihte bilinen ilk genelev( M.Ö 2500 yılında) açılır. Artık kadın tam anlamıyla köleleştirilip pazarlarda satılır fuhuş ve cinsel obje olarak kullanılır. Kadın artık mülktür, metadır. Ya erkeğindir ya da kara toprağındır!
Oysa ilk tarım devriminin ekmeğin, aşın, evin, ekip biçmenin öznesi kadındı. Toplum kadın etrafında buluşurdu. Bu yüzden sınıflı toplumda ortaya çıkan ‘’AMARGİ’’ kelimesi bir isyan ifadesi olarak tarih kayıtlarına geçmiştir. Ataerkil sistem döneminde ortaya çıkan bu kelime ‘’ANAYA DÖNÜŞ’’ demektir. Bu da bize kadının öncülük ettiği toplumsal düzende kurmuş olduğu sistemin özgürlükçü ve ataerkil sistemden daha iyi olduğunu gösterir. Çünkü ‘’AMARGİ’’nin bir diğer anlamı da ‘’ÖZGÜRLÜK’’ demektir. Yani ‘’ÖZGÜRLÜK’’ ve ‘’KADIN’’ özdeşti. Kadının şahsında kurulan anaerkil sistemse özgürlüğün teminatıydı.

Kadının köleliği tarihseldir. Atina demokrasisinde üç kesim oy kullanamazdı. Atinalı olmayanlar, çocuklar ve kadınlar. Çünkü kadın oy vermeye ehliyetli gözükmemekteydi. Zayıf ve eksikti. Bu yüzden Aristo kadını erkek ile hayvan arasında bir mertebeye koymaktadır. O’na göre kadın, erkek ve hayvan arasında bir varlıktır insan olmak, erkek olmaktır, ‘’Erkeğin cesareti emrederken, kadının ki ise itaat ederken sergilenir’’(Aristo) Kadına karşı cinsiyetçi söylemi Mitoloji, Din, Felsefe ve Bilim, hemen hemen bütün düşünce sisteminde bulabilmekteyiz. Kadının köleliği bütün kölelik düzenlerinden farklıdır ve çok katmanlıdır.

Geleneksel dinlerde de benzer bir durumla karşı karşıyayız; Cennetten kovulmanın yani ilk günahın sebebi de kadın olarak gösterilir. Eski Ahitte geçen bir dua şöyledir; ‘’Tanrım beni iyi ki kadın olarak yaratmadın.’’ Hristiyan teolog Tertullianus;  ‘’Sen(Kadın) CEHENNEMİN KAPISISIN tanrının yasasına ilk karşı gelen sensin; Sen şeytanın yanına yaklaşmaya cesaret edemediği erkeği kandıransın. Sen, Tanrının suretinde yaratılan erkeği kolayca mahvettin. Senin suçun yüzünden, Tanrının oğlunun bile ölmesi gerekti.’’ Hesiedos’un Pandora mitosunda ‘’Yarattı baş belası olarak Kadınlar soyunu’’ demektedir.’’ Ünlü psikolog Freud’a göre anatomi kaderdir. Kadının hep kıskanç ve eksik kalma sebebi erkeklik organın olmamasıdır. Kadın böylece erkeği üstün kendisini zayıf görür ve kabullenir. Kadın karşısında tarihin düşmanca işlediğini çok rahatlıkla görebilmekteyiz.

Toplumsal sorunlar incelenirken tarihsel bir perspektiften bakmak bir tercih değil zorunluluktur. Çünkü her olgunun bir gelişim tarihi vardır. Bu yüzden de cins sorunun kadın soykırımının altında yatan tarihsel nedenleri de ortaya koymak gerekti. Adorno, "Yanlış hayat doğru yaşanmaz’’ der. Yanlış perspektif ve tanımlamalarla da doğru bir sonuç elde edilemez tutarlı çıkarsamalar sağlanamaz. Kadın katliamlarında aktif ve pasif hemen herkesin bir katkısı vardır. Dostoyevski, "Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur’’ derken haklıdır. Bir kadın soykırımı gerçekleşmektedir. Ve biz bu soykırımda aktif veya pasif olarak pay sahibi olup olmadığımızı sorgulamalıyız. Çünkü bizler de Mitoloji, Din, Felsefe, Bilim daha da önemlisi ataerkil tarihin etkisi altındayız.
Hala kız çocukları olduğunda üzülenler var. Erkek çocuklar sofraya önce otururlar kız çocukları erkeklerden sonra oturur. Kız çocukları ev işlerine yardım etmek zorundadır ama erkek çocukları böyle bir sorumluluk hissetmez. Erkek çocukları istediği saatte eve girebilir ama kız çocukları hava kararmadan evlerine dönmek zorundadır. Erkek çocukların kız arkadaşları olduğunda gurur duyulur sırtı sıvazlanır kız çocuklarındaysa töre cinayetleri işlenir en iyi ihtimal azarlanır horlanır. Erkek çocukları okula giderken kız çocukları kısıtlanır ilçe ve şehir dışı okullara gönderilmezler. Hala kız çocukları mülkiyet ve miras dağılımına ortak edilmemektedir. Bir ‘’kocanın’’ zihniyetinde ne zaman isterse eşi bedenini sunmalıdır. Reddedilemez! İşte tüm bu ve buna benzer davranışlar sergilendikçe kadın soykırımının psikolojik atmosferi ve kadın düşmanlığı da bilinçaltında ve bilinçte desteklenmiş oluyor. Kadın soykırımlarını durdurmak için en başta cinsiyetçi her tür eylem söylem ve müfredat terk edilmelidir. JIN-JİYAN-AZADİ(KADIN YAŞAM ÖZGÜRLÜK)









Editör: TE Bilişim