Deprem toprağı, Gazze insanlığı sarsıyor!

Abone Ol

Gazze'nin bombalarıyla, depremin yarıkları arasında insanlık kayboluyor...

İstanbul'da 23 Nisan 2025 günü saat 12:13'te Silivri açıklarında 4,0 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Aynı gün saat 12:49'da Silivri açıklarında 6,2 büyüklüğünde ana deprem yaşandı. Bu yaşanan ana deprem sonrası İstanbul'da art arda yüzlerce artçı depremler yaşandı. İstanbul'da yaşanan 6.2 depremi insanlar üzerinde derin bir korkuya ve endişeye yer bıraktı. Bunun sebebi yakın tarihte yaşanan 6 Şubat 2023'te Türkiye, tarihinin en yıkıcı ve ölümcül deprem felaketini yaşamıştı. Kahramanmaraş merkezli iki depremde, resmi verilere göre 53 binden fazla kişi hayatını kaybetti. 11 ilde ağır yıkıma neden olan depremler, 13 milyon kişinin hayatını doğrudan etkilemişti. Bu nedenle deprem yaşandığı sırada İstanbul yoğun nüfusu nedeniyle sokaklarda, caddelerde adeta mahşer günü yaşanıyorcasına, yığınla insanlar panik, korku ve endişe içerisinde koşuşturuyorlardı. Kimisi işten çıkıp ailesine yetişme çabası içerisinde, kimisi çocuklarım evin içinde diyerek panik yaşıyordu ve kimisi beton yığınların içerisinde çıkıp açık bir yaşam alanı bulma çabası içerisinde koşuşturuyorlardı. Bu ani refleksler sonucunda trafikte kaza geçirenler, birbirlerine öfkelenenler kameralara yansıdı.

Özellikle uzmanların önerisi üzerine yeniden yaşanılabilecek artçı depremlere karşı korunmak adına, evlerden uzak kalmayı önerilirken, bu öneriler doğrultusunda İstanbul'da ekonomik gücü iyi olan vatandaşlar akınla İstanbul'dan uzak, daha güvenli bir yere doğru yol alırken, geride kalan vatandaşlar kimisi sokaklarda, kimisi kaldırımlarda ve kimisi açık yeşil park alanlarında çadırlar kurarak, battaniyeleri üzerlerine alarak, bir şekilde dışarıda aileleriyle daha güvende kalmayı tercih ettiler. Bu süreç içerisinde dışarıda ailesi ile beraber üşüyen insanlar oldu, sıcak yemek yemede mahrum kalanlar oldu. Çünkü yeme, içme, giyinme, barınma gibi insanlar için en temel olan ihtiyaçların, doğal afet ve deprem korkusu nedeniyle, dışarda maalesef bu ihtiyaçlar karşılanamıyordu. Elbette ki İstanbul'da yaşayan vatandaşların bu çaresiz hâlleri bile sevindiriciydi. Çünkü bunca yoğun nüfusa sahip bir metropol kentin içinde 6.2 şiddetinde yaşanan büyük deprem sonrasında hiçbir can kaybının yaşanmaması açıkçası çok sevindiriciydi. Keşke Kahramanmaraş merkezli depremde de hiçbir canımızı kaybetmeseydik...

İnsan böylesi savaş, doğal afet ve depremlerde yaşanan örnekleri yakından görünce yaşama dair birşeylerin kıymetini daha iyi anlıyor. Örneğin korku ve endişelerin uzağında evinde sıcak yemek yemenin, soğuk ve sıcak içeceklerden dilediğimizi içmenin, en güzel şekilde giyinmenin, sıcak bir yatak içinde endişe duymadan huzur içinde uyumanın, duş almanın ve en önemlisi insanın kendi ailesi ve sevdikleri ile mutlu zamanlar geçirmesi kadar anlamlı bir zenginliğin olmadığını anlıyoruz. Kısacası yaşam içindeyken sahip olduğumuz sonsuz nimetlere karşı kıymetsizleştirdiğimiz yaşamın, böylesi zamanlarda herşeyin kıymetini daha çok anlıyor olduk.

Elbette ki insan, yaşama dair bu tür olumsuzluklar sonucunda başka insanların yaşam zorluklarını, acılarını daha iyi anlamaya gidiyor. Tıpkı 7 Ekim 2023'ten beri 50 binden fazla çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden Zalim Netenyahu öncülüğünde İsrail'in Gazze'de yaşattığı soykırım sonucunda öldürülen insanların ve hâlen her gün ölüm ile burun buruna gelen Gazze halkının yaşadığı ölüm psikolojisini belki biraz olsun anlayabiliriz. Belkide Yaratıcımızın bizler için bir imtihanı mıdır bilemiyorum? Ama bizler İstanbul'da, Türkiye'de ve Dünya'da 23 Nisan'ı çocuk bayramı diye duyarsızca, sevinçle kutlarken, Gazze'de her gün İsrail'in hava saldırıları sonucunda yüzlerce çocuk orada katlediliyordu. Sanki yaşadığımız bu deprem bizler için bir uyarı taşıyordu. Gazze'de çocuklar acı içinde katledilirken, Dünya'da ise 23 Nisan çocuk bayramı diye kutlamalar yapılıyordu. Bugün Gazze'de anneler, babalar çocuklarının parça parça haline gelmiş bedenlerini sokaklarda topluyor. Maalesef orada yaşanan acı olaylar doğal bir afet sonucunda yaşanan bir deprem değil, orada yalnızca zalim insanların çıkarları doğrultusunda kendi eli ve isteğiyle acımasızca, mazlum insanların üzerine yaşatmış olduğu bir deprem yaşanıyor.

Bugün bizler doğal afetler sonucunda deprem altında kalsak veya başkaları sınırlar ötesinde deprem altında kalsalar, muhakkak birbirimize elimizi uzatır, birbirimize yardımcı olur ve birbirimizin yaralarını sararız. Ama Gazze'de bulunan insanlar her gün gözümüzün önünde acımasızca, insanların yaratmış olduğu depremin altında aç, susuz ve ölüm ile karşı karşıya kalıyorlar. Maalesef kimse onlara elini uzatmıyor ve Dünya ülkeleri, Gazze'yi ölüme terk ederek, duyarsızca öylece izlemektedir.

Bugün Gazze'de insanlar her gün aç, susuz ve yaralı bir halde tüm insanlığa haykırıyor. Maalesef üzülerek söylüyorum. Çağımız toplumlarında, toplumsal acılara karşı tepki göstermeye gelindiğinde bu durum değer yargılarımızda renge, inanca ve ideolojilere göre şekillenmektedir. Bugün Ortadoğu'da Rojava'lı çocuklar bombalandığında ölen insanlar Kürt diye ses çıkarılmıyor. Suriye'de Alevi mezhebine inanan insanlar katletledildiğinde ses çıkarılmıyor, çünkü onlar Aleviler deniliyor. Ve bugün İsrail, tüm dünyanın gözü önünde, uluslararası savaş suçu işleyerek Gazze'de sivil halkın üzerine her gün bombardıman sonucunda yüzlerce çocuğu katlederken, açık açık soykırım yaparken Avrupa'da, Amerika'da devlet yöneticileri orada ölenler Müslüman olduğu için sesini çıkarmıyor. Maalesef bugün Ortadoğu'da Müslüman devlet yöneticileri de bu soykırıma karşı, çıkar çatışmaları nedeniyle sesini çıkaramıyor. Bu durum dünya genelinde acılara karşı tepki göstermeye geldiğinde maalesef toplumsal değer yargıları, acılar arasında bu şekilde ayrıştırmalara gidiliyor. Yani insanların deprem ve doğal afetler sonucunda yaşadıkları acılar, acı diye hassasiyet gösterilirken, insan eliyle yaratılmış olan acılar vurdumduymazlaşıyor.